Siyasal İslamcı iktidar, Cumhuriyeti büyük ölçüde imha etti ama devlete bütünüyle hâkim olmasına karşın, kendi rejimini geri dönüş eşiğini aşacak ölçekte kuramadı. Buna görgüsü, bilgisi, birikimi, temsil ettiği geleneği, insan kaynakları ve gücü yetmedi. Sanılanın aksine, Türkiye ve bölgedeki radikal siyasal İslamcı hareketler köksüzdür. Hemen hemen tamamı soğuk savaş döneminin ve emperyalizmin ürünüdür. Türkiye’de bazı geleneksel tarikatlar bir yana bırakılırsa-ki gerçekte önemli güçleri yoktur-İslamcılığın, Osmanlı İstanbul İslamı ile bir ilgisi de yoktur. Neredeyse başından itibaren, emperyalizm ve istihbarat örgütlerinin antikomünist ideolojik-kültürel operasyonlarının birer imalatı olarak şekillenmiştir. Durum bütün İslam dünyasında aşağı yukarı böyledir. Bu köksüzlük, kaçınılmaz olarak her İslamcı oluşumun selefiliğine kadar da vuruyor. Kendi Ortaçağını aşamayan ve hala inanç merkezli bir bilgi anlayışını toplumsal örgütlenmenin (devletin, eğitimin, ekonominin, gündelik hayatın) merkezine koyan siyasal İslamcılık, 21. Yüzyılda Taliban gibi rejimler, Suriye’de HTŞ tümünde katliamcı-terörist yapılar üretmenin ötesine geçemiyor. İSLAM DÜNYASININ ROL MODELİ Türkiye gibi aydınlanma ve modernleşme geleneği 200 yıla ulaşan, yine iki asırlık bir parlamento ve seçim geleneği olan (bütün eksikleri ve sorunlarına karşın) imparatorluk bakiyesi büyük ve gelişkin Müslüman bir ülkenin siyasal İslamcı bir rejim tehdidi altında olması ciddi bir soruna işaret ediyor. Üstelik bu ülke, burjuva demokratik devrimini yüz yıl önce gerçekleştirmiş ise 21. Yüzyılın ilk çeyreği biterken karşı karşıya olduğu siyasal ve kültürel kriz daha da önem kazanıyor. Çünkü İslam dünyası rol modelini kaybediyor. Türkiye İslamcı hareketinin köksüzlüğü, tarihsel ve kültürel meşruiyete sahip olmaması, siyasal yetersizlikleri, kendi rejimini kurmasını güçleştiren etkenler olsa da asıl neden toplumun, örgütsüzlüğüne ve yaşadığı liberal aydın ihanetine karşın direnmesidir. Toplumun yüzde 50’sinden fazlası şu ya da bu nedenle İslamcı iktidara her koşulda teslim olmadı. Bu tablo o sözünü ettiğimiz Aydınlanma geleneğinin bir sonucudur. Hürriyet (1908) ve Cumhuriyet devrimini (1923) gerçekleştiren ilerici damarın, bu ülkenin tarihine ve dokusuna sinen varlığının bir ürünüdür. İSLAMCILARIN PANİĞİ Cumhuriyeti yıkan, ama kendi rejimini kuramayan siyasal İslamcı iktidar bugün bir panik yaşıyor. Çünkü 23 yıllık iktidarlarını esas olarak Cumhuriyetin birikimini yağmalamakla geçirdiler. Kuracakları rejimin sınıfsal dayanaklarını yaratmak için yandaş bir sermaye (yeni zenginler) yaratmak için büyük zaman harcadılar. Kâfirlerin rejimi/düzeni olarak görülen Cumhuriyetin varlıkları “kılıç hakkı” ve “ganimet” olarak görüldü. Türkiye bir “darül harp” ülkesiydi. Her şey kutlu dava içindi. Bu sürede ayrıca örtülü koalisyon ortakları olan FETÖ ile kapıştılar, iki darbe girişimi, işlerini çok zorlaştırdı. Zaman kaybettiler. İşte tam yeni rejimi, yani geri dönüş yollarını kapatacak bir kurumsal sağlamlıkla kurma işine soyundukları sırada, kendilerini iktidara getiren iç ve dış dinamiklerin dramatik şekilde değiştiğini gördüler. Karşılaştıkları bu gerçek büyük bir paniğe, panik ise siyasal bir saldırganlığa dönüştü. AKP’nin toplumsal tabanı dağılmaya, seçmen dokusu çözülmeye başladı. İktidar zemini kaymaya başladı. SİYASAL ÖMRÜ UZATMA ÇABASI Siyasal İslamcı iktidarın tarihsel ömrü doldu, rezervleri tükendi, ülke ekonomik ve siyasal olarak derin bir krize sürüklendi. Toplumsal yapı çözülmeye başladı. Sokaklarına çetelerin hâkim olduğu, geleneksel kültürel bağların dağıldığı, sefaletin derinleştiği ve giderek bir ulusal “tehdite” dönüştüğü bir ülke oluştu. İktidarı kaybetme tehlikesini gören ve kendisini yeniden üretecek rezervlerin tükendiğini çok geç anlayan AKP iktidarı, siyasal ömrünü uzatmak için iki alanda hareke geçti. Birincisi; Kürt hareketini yanına çekmek, bu olmuyorsa demokratik muhalefet blokundan koparmaktı. Bu amaçla İmralı süreci de denilen, yeni bir “Kürt sorununu çözme” hamlesi başlattı. Bu sürecin adını “Terörsüz Türkiye” gibi rencide edici bir ifade ya da kavramlar koymasına karşın, ilgili çevrelerde kabul gördü. Sonuçları belirsiz bir yola girildi. İkincisi ise; Cumhuriyetçi, demokratik ve sol muhalefeti devletin şiddet aygıtlarını harekete geçirerek imha etmekti. Bu amaçla, yönetimi değişen, kendi ideolojik ve tarihsel kaynaklarına basarak yenilenme sürecine giren CHP’ye bütün gücüyle yüklenmeye başladı. Hoyrat bir yok etme operasyonu, faşizan bir iktidar şiddeti neredeyse bir yıldır devreye sokuldu. Adil ve demokratik bir seçimi kaybedeceğini, dahası hile-hurdanın da bir işe yaramayacağını gören İslamcı iktidar ömrünü uzatmak için her yol ve yöntemi göze alan, uygulayan bir dönemin kapılarını açtı. Bütün toplumsal muhalefet güçlerini bastırmak ve potansiyel iktidar alternatiflerini yok etmek hedefine kilitlendi. Çünkü artık toplumdan ideolojik, siyasal ve kültürel bir onay/rıza üretme yeteneğini de yitirdi. İslamcı iktidarın şiddete başvurmak tek seçeneğiydi. Suriye’de Esad rejiminin düşmesi ve ABD’de Trump’ın ikinci kez seçilmesinin kendilerine bu yolu açtığını düşündüler. Ancak yanıldılar. Öncelikle CHP’nin beklenmedik direnişi, toplumu harekete geçiren yeni mücadele çizgisi ezberlerini ve hesaplarını bozdu. Ekonomik krizi ve artık toplumsal düzeyde yıkıcı bir nitelik kazanan yoksulluğu aşabilecek ne rezervleri ne de zamanları kalmıştı. 200 yıllık birikimi hafife aldılar. TEHLİKE CİDDİ Diğer taraftan bu durum tehlikeyi de tehdidi de artırıyor. AKP iktidarı deyim uygunsa “can havli” ile saldırıyor. Gerçekte durum sanıldığından daha kötü. Ülke yalan ve vahim bir tehdit ile yüz yüze. Bu dinci faşist bir diktatörlük tehlikesidir. Bu sürüklenişi önleyebilecek (mevcut devlet yapılanmasında) artık kurumsal bir engel yok. Ülkede bu tehdit ve sürüklenişin önünde sadece iki engel var; Birincisi Cumhuriyet devrimi ve aydınlanma geleneğinin yarattığı sosyo-kültürel doku ve atmosferdir. Yani toplumun gündelik yaşam içindeki direnişidir. İkincisi ise; CHP’nin siyasal ve örgütsel varlığı ile kitlesel gücüdür. Şu anda ayakta kalan tek Cumhuriyet Kurumu CHP’dir. Mevcut CHP yönetiminin yarattığı en önemli fark budur. Türkiye solu ve sol entelijansiya bunun önemini bilmelidir. Eğer CHP yenilgiye uğratılır, paralize ye de imha edilirse, İslamcı-faşizan iktidarın önünde başkaca hiçbir engel kalmayacak. Sosyalist hareketin ne yazık ki bu ölçekte bir saldırıyı durduracak gücü yoktur. Diğer yandan CHP ve demokratik muhalefet güçlerinin yenilgiye uğratılmasının bir yolu da Kürt hareketini Cumhur İttifakı’nın yanına, olmaz ise yedeğine almakla mümkündür. AKP iktidarının tarihsel ve siyasal ömrünü uzatabilmek için başka yol yok; Şiddet ve Kürt hareketini yedeklemek tek seçenek. FAŞİZAN İKTİDARLA PAZARLIK Kürt siyasal hareketinin kimi kanatlarının AKP iktidarı ile onun ömrünü uzatmak üzerinden (aynen bu deyimlerle) pazarlık yaptığı biliniyor. Kürt hareketi mikro-milliyetçi çıkarımlar ve kazanımlar için Türkiye’yi feda eder mi? Ben ihtimal vermek istemiyorum. Ama Türklerin sorunu bizi ilgilendirmez, biz kendi hedeflerimiz için AKP-MHP iktidarı ile çalışırız diyen kesimlerin olduğunu da biliyoruz. Gerekçe ise; Onlar iktidar, dolayısıyla muhatap tezi… Böyle bir siyasal tutum Kürt hareketini sarsar. Bir bölünme yaratır mı bilemeyiz ama büyük itirazların yükseleceğini tahmin edebiliriz. Ancak önemli olan şu ki; Böyle bir olasılık var. Bu nedenle Kürt hareketinin demokratik muhalefet blokundan kopması ve iktidarın güdümüne girmesi önlenmelidir. Bu amaçla eleştirel bir baskı kurmalı ve diplomasi yürütülmelidir. Ancak eleştiri dili yıkıcı ve uzaklaştırıcı olmamalıdır. DEM Parti ve onun nüfuz alanı içindeki çevrelerin CHP’ye saldırıları manidardır. CHP’ye saldırı, iktidara yaklaşmanın yolunu döşediği için bu noktaya bir “mim” konulmalıdır. CHP’ye saldırı konforlu bir alandır. DEVRİMCİ ÖZGÜVEN Yapılması gereken şey CHP’ye ilişkin eleştirilerin geri çekilmesi değil demokratik bir muhalefet cephesini, birleşik bir muhalefet hattını örmektir. Alman solunun 1920’lerde yaptığı büyük hatanın, Nazileri iktidara getirdiği unutulmamalıdır. Sosyalist sol, kendi bağımsız çizgisini ve örgütlenmesini hem koruyabilir hem de birleşik bir muhalefet cephesinin nitelikli gücü olabilir. Sorun devrimci özgüvendir.