Çiftçilerin yeni mücadele alanı, lojistik merkezleri

Geçen hafta Yunanistan’da çiftçiler yolları kapatarak geciken AB destek ödemelerini protesto etmiş, yolsuzluk soruşturması gerekçesiyle tutulduğu söylenen yaklaşık 600 milyon avroluk sübvansiyonun serbest bırakılmasını, vergi borçlarının ertelenmesini ve hayvan hastalıkları ile artan maliyetler karşısında iflastan korunmayı talep etmişlerdi. Fransa’da ise La Via Campesina bileşenleri, Avrupa Parlamentosu’nun AB-Mercosur serbest ticaret anlaşmasını görüştüğü Strasbourg’da bir araya gelerek, bu anlaşmanın Latin Amerika’dan ucuz et ve tarım ürünü ithalatını artırarak Avrupa’daki küçük çiftçileri tasfiye edeceğini, hem de Latin Amerika’daki toplulukların haklarını; çevre ve gıda güvenliği standartlarını zayıflatacağını ve gıda egemenliğini büyük tarım şirketlerinin denetimine bırakacağını vurgulamışlardı. Bu hattın üçüncü durağı, 17 Aralık’ta Belçika’daki Liège havaalanı olacak. La Via Campesina Avrupa Koordinasyonu (ECVC), çiftçilerin bu kez Avrupa’nın başlıca kargo merkezlerinden birine yürüyecek. Çağrının sloganıları şöyle: “AB-Mercosur anlaşmasına hayır”, “Deregulasyona hayır”, “Adil fiyatlara, güçlü piyasa düzenlemesine evet”. Liège havaalanı diğer ülkelerden gelen ürünler için başlıca giriş kapılarından; tam kargo trafiğinde Avrupa’nın ilk sıralarında ve Alibaba’nın lojistik kolu Cainiao tarafından Avrupa için stratejik hub olarak seçilmiş durumda. Yani itiraz, Yunanistan’dan farklı olarak, yalnızca tek bir hükümete değil; serbest ticaret anlaşmaları, piyasa serbestleştirme politikaları ve yeni Ortak Tarım Politikası (OTP)  ile kurulan düzene yöneliyor. ∗∗∗ Öte yandan bu yeni hattın eylem biçimini anlamak açısından Yunanistan’daki fotoğraf önemli. Eylem biçimlerine bakınca, hedeflerin köy veya kent meydanından ülkenin lojistik merkezlerine kaydığını görüyoruz. Atina’da bir bakanlık önünü sembolik olarak işgal etmek yerine, ülkeyi Avrupa’ya bağlayan otoyol ve sınır kapılarını, Girit’te turizm ve ticaret için kritik havaalanını, Volos’ta ise tahıl ihracatı için stratejik bir limanı durdurmanın tercih edildiğini görüyoruz. Bu tercih, tarımın yalnızca üretim alanında değil, ticaret ve lojistik rejimin tam içinde üretilmesine itirazın büyüdüğünü gösteriyor. Fransa ve Belçika’da da benzer bir yönelim var. Hem Strasbourg hem de Brüksel’deki AB-Mercosur protestoları, Avrupa Parlamentosu ve Komisyon binalarına yönelerek serbest ticaret anlaşmasını doğrudan hedef almıştı. Şimdi Liège çağrısında aynı argüman, bir adım ileri taşınıyor. Bu anlaşmalar etrafında büyüyen lojistik altyapı da siyasal hedefe yerleşiyor. ECVC, Avrupa Komisyonu’nun hem serbest ticaret anlaşmalarıyla hem de OTP için önerdiği düzenlemelerle tarımı daha esnek, daha rekabetçi ama daha az düzenlenmiş bir piyasaya itmesine itirazını bu düğüm noktasına taşıyor. Burada iki tartışma kesişiyor. Birincisi, OTP’nin geleceği – bu konuyu başka yazıda ele almak üzere not edelim. İkincisi, serbest ticaret anlaşmaları üzerinden kurulan ticaret rejimi. AB-Mercosur anlaşması, tam da Liège gibi merkezlere akacak ucuz tarım ürünü akışını büyütmeyi hedefleyen bir altyapı olarak okunuyor. Çiftçi örgütleri yalnızca ithalat rekabetine itiraz etmiyor; gıda egemenliğini, çevre ve işçi haklarını, piyasa düzenini aynı sistemin parçaları olarak tartışmaya açıyorlar. Liège, hem ticaretin ve düşük maliyetli hızlı teslimat zincirlerinin hem de serbest ticaret anlaşmalarının somutlaştığı bir lojistik sistemine dönük siyasi müdahalenin mekânı olarak seçiliyor. ∗∗∗ Çiftçiler, serbest ticaret anlaşmaları ve AB bütçe/OTP mimarisi üzerinden şekillenen ticaret rejiminden hesap soran toplumsal aktörler olarak hareket ediyor; bu hesaplaşmayı da giderek daha fazla lojistik altyapının kritik noktalarında yoğunlaştırıyorlar. Bu yüzden Liège çağrısını, Yunanistan’daki havaalanı ve liman blokajlarının, Strasbourg ve Brüksel’deki Mercosur karşıtı yürüyüşlerin devam halkası olarak görmek mümkün. Soru şu: AB tarım ve ticaret politikası, küçük ve orta ölçekli çiftçilerin adil fiyat, gelir güvencesi ve toprağa erişim taleplerini mi merkeze alacak, yoksa lojistik zincirlerin ve serbest ticaret anlaşmalarının rekabetçilik mantığına mı teslim olacak? Çiftçilerin yolları, limanları ve kargo merkezlerini hedef alması, bu sorunun artık masa başında değil, bizzat ticaret rejiminin işlediği düğüm noktalarında tartışılacağını gösteriyor.