Hafta sonu Steve Witkoff ve Jared Kushner’in Avrupa’da yürüttüğü temaslar ve Avrupa içine yönelik ABD ve Rusya baskısı, pazar akşamı duyurulan Avrupa uzlaşmasıyla meyvesini verdi. Bu Ukrayna “barışı” eşzamanlı olarak Avrupa’nın savaş hazırlıklarıyla birlikte duyuruldu. Özellikle Britanya Genelkurmay Başkanı ve MI6 Başkanı’nın yaptığı açıklamalar, anlaşmanın duyurulmasıyla eş zamanlı olarak gündeme geldi ve net bir “hazırlık” mesajı içeriyordu. Avrupa’nın elindeki “Rus varlıkları” kozuyla yürütmeye çalıştığı pazarlık, son bir haftada AB’ye yönelik Rusya ve ABD sıkıştırmalarının sonucu olarak geri çekildi. Uluslararası mali sistem buna hazır değildi; silahlanma sürecini daha yeni başlatmış olan Avrupa buna hazır değildi; sadece söyledikleri gibi Avrupalı emperyalistlerin bunu anlaması gerekiyordu. Anlaşıldığı kadarıyla, anladılar. Sonuç olarak yeni savaşa hazırlanmak için yapılan bu anlaşmada kim neyi kabul etti? Önce ona bir göz atalım. 'N maddeli' Ukrayna planının evrimi Daha önceki müzakerelerde kritik başlıkları oluşturan NATO’nun Ukrayna’yla izdivacı konusu “çok kapsamlı güvenlik garantileri” ile ikame edilirken, (ki bu hep “NATO’nun 5. maddesi gibi” göndermelerle ifade edildi) Ukrayna’nın NATO’dan vazgeçeceği ve AB’ye girişine yoğunlaşılacağı üzerinde anlaşılan bir konu oldu. Diğer kritik başlık, Rusya’nın aldığı topraklarda ve daha fazlasında kalıcı bir statü elde etmesiyle ilgili olan başlıktı. Bu konunun pas geçildiğini ve Zelenskiy’in konuyla ilgili olarak “vermeyiz” yönündeki açıklaması şimdilik potansiyel bir kriz başlığı. Bu konuda tarafların planları muhakkak vardır ve bir yargıda bulunmak gerekmiyor. Avrupa bu konuyu “göz ardı etmeyi tercih etti” diyerek geçebiliriz. Pazarlıklar sürerken arka planda yürütülen tartışmalardaysa Avrupa doğrudan Rusya’nın el konulmuş malvarlıklarına çökme planını masaya sürmeyi denemişti. Bu konu, temel uzlaşmazlıklardan biriydi ve beraberinde uluslararası para sistemiyle ilgili tartışmaları getirmişti. Rusya buna yönelik çok sert bir tutum içindeydi ve sistemin kurallarını hatırlatmak Rus oligarklara düşmüştü. AB’nin sorgulanmadık tarafı kalmadı Özellikle ABD’nin Nisan ayından beri gündemde olan Ulusal Güvenlik Stratejisini resmi bir belge olarak açıklamasıyla, Avrupalı emperyalistlerin arkaya aldıkları Atlantik gücünün aslında bir 20. yüzyıl nostaljisi olduğu belirginlik kazandı. Mesele yalnızca bir “Trump sorunu” değildi. Ardından “Amerikan kovboyları” ve “Rus ayıları”nın, arkaik Avrupa hükümranlığının “politik doğruculuğunu” yerden yere vurduğu ve aslında Birlik’in yaldızlı kibirinin gerçek dünyayla bağı olmadığını pompalayan operasyonları geldi. Avrupalıların “dünyada yaşamadığı” aşağılamalarıyla paralel bir biçimde sistemin gerçeklerini hatırlatıyorlardı: Bazı Avrupa ülkeleri, AB’den yarar değil zarar görüyordu... Özgür iradeleri elinden alınmıştı... Avrupalılık bürokratik ve köhnemiş bir Birlik hayali peşindeydi... NATO ile ilgili gerçekler daha önce idrak edilmiş durumdaydı ve pekişti. Herkes kendi silahını çoğaltmalıydı, savunma harcamaları artırılmalıydı. Yani savaşma yeteneklerini güçlendirmeliydiler. ABD kendi çizdiği rotada ve tanımladığı egemenlik alanında bunu zaten yapacağını duyurmuş, bakanlığının adını da Savaş Bakanlığı olarak değiştirmişti. Doğrusu buydu! Avrupa’nın gerçek haritası Rusya’nın malvarlıklarına el koyma tartışmasında, Belçika’dan çatlak sesler çıkarken (Başbakan Avrupa’nın gündemindeki el koyma planını “hırsızlık” olarak niteledi), İtalya’nın farklı bir konuma doğru yönelmesi ve Macaristan’ın “kararlı” Rus yanlısı tutumu, Çekya’daki yeni iktidar ve Slovakya’nın oluşturduğu kararsızlıklar AB’nin zayıf yönlerini ortaya koydu. Ulusal Güvenlik Stratejisinin bir de açıklanmayan bir kısmı olduğu ve burada ABD’nin AB’yi bölme planı bulunduğu yönündeki sızdırmalarla birleşince Avrupa için ciddi bir tehdit algısı oluşmuş oldu. Yetkililerin reddettiği ama gündeme giren sızıntıya göre Avusturya, Macaristan, İtalya ve Polonya, ABD’nin “Avrupa Birliği’nden uzaklaştırmak amacıyla daha fazla işbirliği yapması gereken ülkeler” olarak sıralanıyordu . Rusya’nın “Ukrayna müzakerelerinde daha fazla rol üstlenen Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIFN) CEO’su ve Yabancı Yatırım ve Ekonomik İşbirliği Özel Temsilcisi Kiril Dimitriev’in son Avrupa fotoğrafını “iki barış yanlısı” diyerek paylaşması da tabloyu tamamlıyordu. Avrupa neyi kabul etti? NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve Almanya Cumhurbaşkanı ardından da Başbakanın yaptığı açıklamalar; Avrupalı emperyalistlere ABD’nin yaptığı “savunmanızı güçlendirin” çağrılarının net karşılıkları olarak kendini gösteriyordu. Rutte, Berlin'de yaptığı açıklamalarda, Rusya'nın Ukrayna'da başarılı olması halinde bir sonraki hedefin NATO toprakları olabileceği uyarısını yaptı ve Avrupa'nın savaşa karşı acilen hazırlıklı olması gerektiğini vurguladı. Rusya’nın beş yıl içinde askeri güç kullanmaya hazır olduğunu söyleyen Rutte, müttefikleri savunma harcamalarını artırmaya çağırdı. Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in zorunlu hizmet çağrısı, savunma kapasitesinin ve caydırıcılığın artırılması yönündeki açıklamalarından sonra, tam da Avrupa anlaşması ısınırken yapılan bir diğer açıklama Başbakan Friedrich Merz de benzer yönde vurgular yaptı. Rusya’nın saldırganlığı üzerinde duran Merz, Ukrayna’nın toprakları konusunda kendisinin karar vermesi gerektiğini belirtti. Pax-Amerikana’nın sona erdiğini vurgulayan Merz, Avrupa’nın ayakları üzerinde durmasından ve stratejik özerkliğinden bahsetti. Daha önce Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon da Kasım sonunda belediye başkanları kongresinde, Fransa’nın savaşa hazırlanmasından bahsederek tarih vermişti. Britanya’dan kritik vurgular Avrupa’nın Ukrayna anlaşmasıyla ilgili duyurularının yapıldığı sırada, ilginç iki açıklama Britanya’dan geldi. Britanya Genelkurmay Başkanı Sir Richard Knighton ve MI6 Başkanı Blaise Metreweli tam da 15 Aralık günü konumlarını netleştirdikleri resmi açıklamalar yaptı. İki açıklamada da Rusya’dan gelen tehditler ve buna hazırlıklı olma gerekliliği öne çıkıyordu. Britanya’nın Rusya’ya göre istihbarat üstünlüğü bulunduğunu belirten MI6 Başkanı istihbaratta teknolojinin rolünün kritik olduğunu vurguladı. Britanya’nın Ukrayna’ya desteğinin “kalıcı” olduğunun altını çizen Metreweli’nin Moskova’nın uluslararası angajmanda “kaos ihracı”nın bir hata değil, bir strateji olduğunu vurgulaması dikkat çekiciydi. Cephe hattının her alana yayıldığını ve siber uzayın istihbarat savaşlarında merkezi rol oynadığını belirtti. Savunma harcamaları artarken, 'savaş bilinci' gelişiyor Genelkurmay Başkanı Knighton’ın Rusya’nın NATO’ya yönelik bir saldırganlığa hazırlandığını vurguladığı konuşmasında dikkat çekici olan “savunma harcamalarının artışıyla birlikte kendilerinin savaş algısında yaşanan dönüşüm” idi. Fransa Genelkurmay Başkanının belediye başkanlarına “hazırlanın” mesajı verdiği konuşmaya gönderme yaparak kendilerinin de “altyapı hazırlığı” yapmaları gerekliliğine işaret eden Knighton, topyekün seferberlik konusuna dikkat çekerken Fransa ve Almanya’nın ardından kendilerinin de gereğini yapmaya hazırlandıkları mesajını vermiş oluyordu. Savaş için 'barış' pazarlığı Ukrayna görüşmeleri sürerken, Rusya’nın savaşta elde ettiği coğrafyalarda kalıcı bir varlık talebinin anlaşmada yer almayışı, çözülmeyen bir başlık olarak gündemde duruyor. Rusya bu konuda çok “kesin” fikirlere sahip olmasına karşın, razı gelebileceği düşünülen çeşitli formüller üzerinde duruluyordu. Bunların ucu açık bırakıldığını ve aslında gerçekten savaşın bitirilmesiyle ilgili bir iradenin emperyalist odakların çok da umrunda olmadığını söylemek mümkün. Sadece daha mevzilenmiş ve hazır olmayı önemsiyor görünüyorlar. Savaşa hazırlık ve silahlanma söylemlerinin bu derece yükseltildiği bir ortamda, Ukrayna’da neyin çözüldüğü sorusuna net bir yanıt vermek mümkün değil. Rusya ve ABD’nin bundan sonraki tutumunun ne şekilde değişeceği ve tartışmalı başlıkların nasıl yeni pazarlık süreçleri ve uzlaşmalara gebe olduğunu zaman gösterecek. Mevcut durumsa bize, yeni savaşlara hazırlık ve kimin nerede konumlanacağı konusundaki yeni mücadelelerin gündemde olduğunu söylüyor.