2025 yılı Kasım ayında Uşak Atapark’ta çok özel bir Tedx etkinliği gerçekleşti. Değerli konuşmacılar ile hayatlarımızdaki bir çok farklı konu ve konseptteki kırılma noktaları masaya yatırıldı. Bu ay orada gerçekleştirdiğim konuşmamın metin halini sizlerle paylaşmak istiyorum. Size bir soru soracağım, bu sabah kaç farklı kişiyle iletişim kurdunuz? Muhtemelen birkaç kişi aklınıza geldi. Şimdi diğer soruma geçiyorum; Kaç farklı “siz” vardı bu konuşmalarda? Annenizle konuşurken farklı birisiydiniz. Patronunuzla WhatsApp’ta yazıştığınızda başka biri. Instagram’da arkadaşınıza yorum yaparken tamamen farklı bir kişiliğiniz ön plana çıktı. İçinde bulunduğumuz çağ bizlere farklı personalar geliştirmemizi öğretti. Ve bu düzene ayak uydurmak için bölündük, çeşitlendik ve çeşitlendirdik bize ait bütün özelliklerimizi; kategorize ettik. Hayır, bu sadece rol yapma değil. Bu, insanlık tarihinin en büyük iletişim devriminin gözden kaçan yan etkilerinden biri. Bugün sizinle iletişimde yaşanan gizli kırılma noktalarından bahsedeceğim. Bunlar herkesin yaşadığı ama çoğumuzun fark etmediği, sessiz devrimler. Bu kırılmalar sadece konuşma şeklimizi değil, kim olduğumuzu da değiştiriyor, bizi yeniden şekillendiriyor. Ve bunu tamamen sessizce yapıyor. Gelin bu görünmez devrimi birlikte keşfedelim. 1. KIRILMA: EMOJİ: YENİ HİYEROGLİF ÇAĞI İlk gizli kırılma noktamız: İnsanlık 5000 yıl sonra tekrar resimlerle konuşmaya başladı. Ne kadar ilginç değil mi... Geçmişe ve nostaljiye ilgi duyuyoruz tamam da, bu kadarı sanırım fazla oluyor biraz… Düşünün: Mısırlılar hiyeroglifle iletişim kuruyordu. Sonra harfleri keşfettik. Binlerce yıl sadece kelimelerle konuştuk. Fakat şimdi? Bu emojiler sadece “sevimli ikonlar” değil. Bu, dilin evrimindeki en radikal değişim. Haydi bir deney yapalım: Eğer size sadece emoji kullanarak “Bugün işte zor bir gün geçirdim ama akşam arkadaşlarımla buluşunca mutlu oldum” cümlesini ifade etmenizi söylesem, hemen yapabilirsiniz, değil mi? En azından deneyebilirsiniz; Ne yaparız; mutsuz bir surat, zamanın geçtiğini gösteren bir ok, arkadaşlarımızı temsilen bir topluluk resmi ve hemen akabinde o mutsuz surat artık ne oldu; mutlu gülen bir surat. Ve bunların hepsini minik küçük ikonlarla anlatabildik. Ve şaşırtıcı olan nokta aslında şu: Bu mesajı farklı ülkelerden, farklı dil konuşan insanlar da aynı şekilde anlayabilir ve bundan da asla zorlanmayacaklardır. Çinli biriyle emojiyle konuşabilirsiniz, hiçbir ortak kelime bilmenize gerek kalmadan. Bu sadece pratik değil, felsefi bir dönüşüm. Wittgenstein “dilin sınırları dünyamın sınırlarıdır” demişti. Peki emojinin sınırları nedir? Ama işin karanlık tarafı da var. Emoji’yle her şeyi ifade edebilir miyiz? Mesela Sartre’ın varoluşsal kaygısını emoji’yle nasıl anlatırsınız? Hatta oldukça soğuk ama somut bir gerçekçiliğe sahip olsa da Maxim Gorki’nin çocukluk deneyimlerini aktarmak için emoji yeterli olur mu? Ya da sadece sıradan bir şiirin derinliğini? Belki de emoji kullanımı bizi daha evrimleşmiş yapmıyor. Belki de düşüncelerimizi basitleştiriyor. -tıpkı 5000 yıl öncesinde ilk insanların mağara duvarlarında kendilerini ifade ettikleri gibi- Bu kırılma noktasının sorduğu asıl soru şu: İletişim hızlandıkça, derinleşiyor mu yoksa yüzeyselleşiyor mu? 2. KIRILMA: SESSİZLİK KAYBI SENDROMU İkinci gizli kırılma noktası: Beynimizin “bekleme kasını” kaybettik. İnsanoğlu 1800’lerde mektup yazıyordu. Postaya veriyordu. Bir hafta, bazen bir ay bekliyordu. Bu süre boyunca ne yapıyorlardı? Hayatlarını yaşıyorlardı. Kanlı ve canlı bir şekilde günlük rutinlerinde var oldukları gerçek hayatlarını. Kitap okuyorlardı, bahçeyle ilgileniyorlardı. Çok uzaklardaki bir manzaranın tadını orasının neresi olduğunu bilmeden ve -google’a soramadan- çıkarıyorlardı. Navigasyon ve harita sistemleri olmadığı için oraya bir gün gidip gidemeyeceklerini bile bilmiyorlardı belki de. En sonunda o mektubun cevabı geldiğindeyse gerçek bir sevinç yaşıyorlardı. Beklentinin amacına ulaştığı o an, o haz ve yoğun hisler. Düşüncesi bile ne kadar özel değil mi? Şimdi WhatsApp mesajı gönderiyorsunuz. 5 dakika cevap gelmezse “neden cevap vermiyor?” diye düşünmeye başlıyorsunuz. “Çevrimiçi” göstergesini görüyorsunuz, ama size yazmıyor. Neden? -Gerçi sağolsunlar çevrimiçi görünmeyi kapatabiliyoruz artık ama daha az paranoyak olmamızı pek de sağlamıyor bu durum zannediyorum ki… Velhasıl bu sadece sabırsızlık değil. Bu, beynimizin ödül sistemindeki bir bozulma. Eskiden ‘gecikmiş tatmin’ denen bir şey vardı. Bir şeyi bekleyebilmek, değerini artırıyordu. Şimdi ise ‘anında tatmin’ beklentisi var. Ama mevzunun daha derininde de şu var: ‘Sessizlik artık boşluk değil, red anlamına geliyor’. İlişkilerde de zaten modern yaklaşımlarla yeni tanımlar hayatlarımıza çok hızlı bir giriş yaptılar biliyoruz ki. Z kuşakları iyi bilirler; ‘ghosting’ den bahsediyorum, tanıdık gelmiş olması lazım sanırım… Eskiden kimse sizinle konuşmuyor olabilirdi, bu normaldi. Şimdi herkes sürekli bağlı. Eğer birisi size yazmıyorsa, bu bilinçli bir seçim. Bu da her sessizliği bir mesaj haline getiriyor. Paradoks şu: İletişim araçları arttıkça, sessizlik daha çok konuşur hale geldi. Bu kırılma bizi şuraya getiriyor: Artık “bağlantısız” olmayı bilmiyoruz. Sürekli ulaşılabilir olma baskısı altındayız. Şimdi sadece şu sorumu biraz düşünün; en son ne zaman gerçekten yalnız kaldınız? Telefonunuz kapalıyken? 3. KIRILMA: PERFORMATİF İLETİŞİM ÇAĞI Üçüncü gizli kırılma: Artık sadece karşımızdakiyle konuşmuyoruz. Eskiden bir konuşma, iki kişi arasındaydı. Şimdi her konuşmanın görünmez bir üçüncü kişisi var, potansiyel seyircileri var. WhatsApp’ta arkadaşınıza bir şaka yapıyorsunuz. Ama aklınızın bir köşesinde şu var: “Bu screenshot alınırsa nasıl görünür?” Mizah da bitiyor değil mi böylece… Zaten herkesin bu kadar hassaslaştığı bir dönemde mizahın kuvvetli olduğu seneleri özlememek de olmaz aslına bakarsanız. Her neyse, Instagram’da bir şey paylaşıyorsunuz. Sadece o anı kaydetmiyorsunuz. O anda ‘nasıl görünmek istediğinizi’ kaydediyorsunuz. İşte bu tam olarak ‘performatif iletişim’ dediğimiz şey. Sürekli sahne aldığımız bir dünya. Ama işin daha derin katmanı şu: Bu performans o kadar içselleşti ki, artık “gerçek ben” ile “performatif ben” arasındaki farkı görmüyoruz. Personalarımız tekrar hatırlayalım. Hangisi gerçekten biziz? Hatırlıyor muyuz bunu? Bir örnek vereyim, Güzel bir manzara karşısındasınız. İlk düşünceniz “Bu çok güzel” mi yoksa “Bunu Instagram’da paylaşmalıyım” mı? Bu kırılmanın yarattığı şey tam olarak bir ‘Otantiklik krizi’. Her iletişim aracı aslında bizi filtreden geçiriyor. Mektup yazarken daha düşünceli oluyorduk. Telefonda konuşurken ses tonumuz değişiyordu. Ama şimdi bu filtreler o kadar çok ki, hangimizin gerçek olduğunu unutuyoruz. Kiminle konuşuyoruz gerçekten? Karşımızdaki kişiyle mi, yoksa onu izleyebilecek herkesle mi? 4. KIRILMA: KONTEKST ÇÖKÜŞÜ Dördüncü gizli kırılma: Tüm kimliklerimiz tek bir kutuya sıkıştı. WhatsApp’ınızı açın. Aynı uygulama içinde annenizle, patronunuzla, sevgilinizle, arkadaşlarınızla konuşuyorsunuz. Aynı arayüz, aynı tonlama, aynı emoji’ler. Şöyle bir düşünsenize,aslında bu dört farklı kişilik gerektiriyor. Annenizle konuşurken belki de çocuk gibisiniz. Patronunuzla profesyonelsiniz. Sevgilinizle romantiksiniz. Arkadaşlarınızla şakacısınız. Eskiden bu bağlamlar ayrıydı. Evde başka biriydiniz, işte başka biri. Şimdi bu sınırlar yok oldu. Bu işte ‘kontekst çöküşü’ denen bir şey. Ve beyniniz bunu çok yorucu buluyor. Biliyoruz ki beynimiz yorulursa vücudumuzun geri kalanı da yorgun hisseder. Bu da tanıdık geldi değil mi… Çünkü sürekli “hangi ben”i kullanacağınızı hesaplıyorsunuz. Grup mesajında şaka yapacaksınız, ama içinde müdürünüz de var. Ne kadar rahat olabilirsiniz? Sürekli kimlik çeviri yapıyoruz. Ve bu yorucu. 5. ASENKRON EMPATİ KRİZİ Son gizli kırılma noktası: İnsan bağlantısının senkronizasyon problemi. Zoom toplantısı yapıyorsunuz. Karşı taraf komik bir şey söylüyor. Gülümsüyorsunuz. Ama delay var. O sizin tepkinizi 2 saniye sonra görüyor. Siz onun tepkisini 2 saniye sonra görüyorsunuz. Bu 2 saniye masum görünür. Ama insan beyninin 300 bin yıllık devrimi senkronizasyona göre tasarlandı. Gerçek konuşmada, jest ve mimikler aynı anda gelir. Gözleriniz buluşur. Nefes alışınız bile senkronize olur. Bu ‘empati kurmamızın temel mekanizmasıdır’ Şimdi bu bozuldu. Asenkron mesajlaşma da aynı problemi yaratıyor. Birisi size üzücü bir haber yazıyor. Siz iki saat sonra görüyorsunuz. O süre boyunca o kişi yalnız kalmış durumda. Daha derin bir probleme değinelim, empati kurabilmek için, karşı tarafın duygusal durumunu gerçek zamanlı hissetmemiz gerekiyor. Ama artık çoğu iletişimimiz asenkron. Birbirimizi daha çok duyuyoruz ama daha az hissediyoruz. FARKINDA OLMANIN GÜCÜ Bu beş gizli kırılma noktası bize ne söylüyor? İletişim araçları sadece “nasıl konuştuğumuzu” değiştirmiyor. ‘Kim olduğumuzu’ da şekillendiriyor. Emoji kullanırken düşünce tarzımız değişiyor. Sürekli erişilebilir olurken beklenti sistemimiz bozuluyor. Performatif iletişim kurarken otantikliğimizi kaybediyoruz. Kontekstler çökerken kimlik yorgunluğu yaşıyoruz. Asenkron empati kurarken insan bağını kaybediyoruz. Ama hemen karaları bağlamayalım, bu kötü bir haber değil. Bu, farkında olma çağrısı. Çünkü bu kırılma noktalarını fark ettiğimizde, onları bilinçli olarak yönetebiliriz. Emoji’yi derinlik düşmanı değil, evrensel dil olarak kullanabiliriz. Beklemeyi sabırsızlık değil, değer yaratma aracı olarak görebiliriz. Performansı sahtelik değil, yaratıcılık olarak değerlendirebiliriz. Ve bu araçları kullanırken, onların bizi kullanmasına izin vermeyebiliriz. Geleceğin iletişimi nasıl olacak? Bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Fark eden insan, değişimi yönlendirebilen insandır. Bu gizli kırılmaları görünür kıldığımızda, daha bilinçli, daha otantik, daha empati dolu iletişim kurabiliriz. Çünkü sonuçta, teknoloji değişir ama insanın bağlantı kurma ihtiyacı değişmez. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. iletişim gizli kırılma noktaları devrim Barış Erbil, Independent Türkçe için yazdı Barış Erbil Cumartesi, Aralık 13, 2025 - 10:45 Main image:
Görsel: Pixabay
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: İletişimde gizli kırılma noktaları fark etmediğimiz devrim copyright Independentturkish: