Din, yalan değil yanılsama üzerine kuruludur. Ancak yanılsamanın ömrü yalan ile doğru orantılıdır. Yanılsama ilk itkidir; yalan ise bitip tükenmeyen tekrardır. Yalan, yanılsama olgusunun beton çatlaklarına atılan sıva olarak işlevlenir ve verili düzenin ayakta kalmasında “yanlış bilinç” olarak hem dinin hem de yerleşik düzenin ömrünü uzatır. Kurumsal dinler yalansız yapamaz. Siyasetin denetimine geçmiş dinler yalansız dolansız asla yapamaz. “Yanlış bilinç” egemen sınıfların aracı olarak kullanıldığı sürece, din, yanılsama özünden değil yalanla beslenen kabuğundan beslenir. Hem temsil iddiası taşıdığı kitlenin gündelik hayatının deforme olmasına yol açar hem de kendisini içten içe çürütür. Egemen sınıfın hizmetindeki kurumsal din, genel temsil yeteneğini yitirerek, hiç olmadığı kadar tarafgir bir görüntü sunar. Siyaset üstü söylemini tazelemeyen kurumsal din, itibarsızlaşır. Öte yandan, asıl işlevi yerleşik düzenin varlığını koruması üzerine konumlanmış din, hâkim sınıflar lehine ihtiyaç duyulan meşruiyet aşısını sağlaması için aşırı efor harcamaya zorlanır. AKP’li yıllar sözü geçen bu eğilimin vites attırıldığı yılları betimlemesi açısından ibretlik örneklerle dopdoludur. Toplumsal çürüme, çürümenin en korkunç boyutudur ve kaynağı yerleşik düzendir. Bu gerçeği, yılmadan tekrar etmekte sonsuz yarar vardır. Çürüme olgusu, bireyde başlayan “münferit vaka” gibi görünmesine karşın, toplumu bir bütün olarak sarar. Kaynağı, insanın insan tarafından sömürülmesini meşru ve yasal kabul eden sınıflı toplum düzenidir. Çürüyen düzen, çürüyen toplum ve bireyi yaratır. Aslında "yaratır" demek bile fazla iddialıdır, çünkü çürüme fıtratı gereği kuruculuğu dışlar. Kurucu ideolojisi çökmüş bir düzenden “güzel ahlak” çıkmaz. Bir zamanlar Necmettin Erbakan’ın ağzından düşürmediği “güzel ahlak” söylemi, onun çizgisinden giden talebeleri elinde ahlakın da güzelin de buharlaştığı bir kof iddia olarak sahneden geri çekildi. Öyle ki, sahneyi de tarumar ederek çekildi. Zaten yalan üzerine kurgulanmış bir iddia olarak “güzel ahlak”, doğuşunda çirkinlik abidesiydi, nihayetinde siyasal pratiği ile tümden deşifre olmaktan yakasını kurtaramadı. Erkek egemen aileyi yüceltip, yaş hiyerarşisini çocuklar ve gençler aleyhine betonlamak isteyen “güzel ahlak”, ağaya, patrona, “devlet büyüğü”ne mutlak itaati vaaz ediyordu. Tamamı hasıl oldu ve bu “güzel ahlak” toplumu çürüttü! Çirkinlikleriyle ne kadar övünseler yeridir… Ahlakı dine referanslı okumak, sınıflı toplum kurumsal dinlerinin ortak arızasıdır. Sanırsınız ki ahlak, din öncesinde yoktur. Dinler ile ortaya çıkmış bir kavramdır. Oysa gerçek tam tersidir: İnsanın doğası onun toplumsallığıdır ve asıl öz kolektif üretip, kolektif üleşme edimidir. Toplumsallığın doğasının ayrılmaz bütünleyeni olarak etik ile kurumsal dinler mukayese edildiğinde, din, dünkü çocuk sayılır! Özel mülkiyet sevdasından başka hiçbir ahlaki değeri olmayan burjuva toplumu etikten sıfır çekerken, dinin ahlakı tekeline almasını modere etme gereği duymuştu. Burjuva devletin himayesine giren din, öncelikle insanın toplumsallığına darbe vurarak, onu yeryüzünün tanrılarına köle olmaya ikna çabası üzerinden ahlakı yok etti. Üretimin toplumsal yapısı ile mülk edinmenin özel olması arasındaki antagonizmayı meşru ve legal ilan etmek, dinin en büyük ahlak ihlaliydi. Bu ihlaller derinleşerek ve çürütücü etkisini katlayarak devam etti. “Güzel ahlak” olarak da altın vuruşunu yaptı. Nimet Abla’yı Yeni Camii’nden uzaklaştırma makyajı bu çürümeyi engelleyemez. “Dünyada mekân, ahirette iman” düsturunun bu iki simgesi, siyasal İslamcı AKP iktidarında birbirinden uzaklaştırılsa bile, ayrılamaz. Çünkü sömürü düzeninin devamı için bu iki avuntu ön koşuldur. Milli Piyango’yu Demirören sermayesine peşkeş çekerek sözü geçen kurumu bir tür seyyar kumarhaneye çeviren güzel ahlakçı AKP iktidarı, Nimet Abla’yı Yeni Camii’nden uzaklaştırma makyajı ile dinin varsayılan ahlak tekelini kurtaramayacağı gibi, çürümeye karşı biriken devrimci öfke ve etiği de engelleyemez. Zira unutmasınlar: Hastalığın yayılması, ilacın bulunmasını kolaylaştırır. Devrimci etik, “güzel ahlak”ın panzehridir.