Basın yayın organlarında Türkçenin ne durumda olduğunu uzun boylu anlatmaya gerek yok. Yıllardır yazdıklarımız ortada. Neredeyse değinmedik konu bırakmadık. Yine de bir arpa boyu yol alabilmiş değiliz. Bir zamanlar TRT ’de Türkçeye özen üst düzeydeydi. Bu kurumda Türkçeyi doğru ve güzel seslendiren efsane sunucular vardı. Yaşamımıza özel televizyonların girmesiyle dilde bozulma başladı. Çünkü özel kanalların başlangıçta sunucularda aradığı özellikler genel kültür ve dilbilgisi değildi. Manken seçer gibi sunucu seçiyorlardı. Erkeklerin yakışıklı, kadınların alımlı olması yeterliydi. Elbette daha sonra radyo ve televizyon eğitimi almış sunucular yetişti. Şimdi özel kanalların çoğunda bu arkadaşlar görev yapıyor. TRT kökenli usta sunucuların sayısı ise iyice azaldı... ∗∗∗ Yeni kuşak sunucuların okullardaki Türkçe eğitimlerini merak ediyordum. İletişim fakültelerinde öğrencilere mesleğin teknik bilgileri öğretiliyordu ama sunuculuk yapacaklara sözcük bilgisi ve diksiyon dersi veriliyor muydu? Bu soruyu Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi hocalarından bir arkadaşıma sordum. Şöyle dedi: “Fakültemizin Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde, “Radyo ve Televizyonda Konuşma Teknikleri” diye seçmeli bir dersimiz var. 2. sınıflarda okutulan bu derste diksiyon, tonlama, fonetik bilgileri öğretiliyor.” Bir de Yapay Zekâ ’ya danışayım dedim. Onun yanıtı daha açıklayıcı idi: “Evet, iletişim fakültelerinde genellikle Türkçe ve diksiyon dersleri bulunur; çünkü doğru ve etkili konuşma, iletişim alanında çalışacaklar için temel bir yetenektir ve birçok üniversitenin fakülte programlarında bu dersler zorunlu veya seçmeli olarak yer alır. Bu dersler öğrencilerin ses kullanımı ve yazılı/sözlü dilde akıcılık kazanmasını hedefler.” Ama uygulamada gördüklerimiz, okullarda verilen bu derslerin sunucu adaylarınca yeterince özümsenmediğini gösteriyor. Özel televizyonlarda sunuculuk yapanların önemli bir bölümü, Türkçenin yazım ve sesletim kurallarını pek umursamıyor. Gerçi TRT ’de de eski dil titizliği kalmadı ama özel televizyonlar bu konuda birinciliği kimseye kaptırmak istemiyor! İşin bir başka acı yönü ise genç sunucuların öğrenmeye açık olmamaları. Bu köşede defalarca örneklenmiş yanlışları inatla sürdürmeleri, onların gazete okumadıklarını düşündürmeye başladı bana. Muhabirler de öyle. Belki uyarılarımız işe yarar diye bazen adlarını anarak gösteriyoruz yanlışlarını. Ama hiçbirine “giriş yaptı, iniş yaptı” türünden tümceler kurulamayacağını öğretemedik henüz! Arapça “muhatap” sözcüğünün “muhattap” diye seslendirilmesinin gülünç olduğunu anlatmaya çalıştıksa da aldıran olmadı! Halk TV ’de “Parantez” izlencesini sunan Gizem Çetin ’in aynı şeddeli söylemi yinelemesine üzülerek tanık olduk. ∗∗∗ Bu konuda kuşkusuz sunucuların yanı sıra kurum yöneticilerinin de önemli sorumluluğu var. Gazetelerin ve televizyonların editör masaları, genç meslektaşlar için aynı zamanda birer eğitim alanıdır. Bu incelikler, okullardan daha çok, yayın kuruluşlarındaki pratik içinde öğrenilir. Biz ustalarımızdan böyle gördük. “Usta-çırak” ilişkisi, gazetecilikte hâlâ çok geçerli bir kuraldır. Ne yazık ki basın yayın kuruluşlarında Türkçe konusunda donanımlı yönetici sayısı azalıyor. Bu yüzden de genç meslektaşlara bilgi ve deneyim aktarımı eksik kalıyor... Bu mesleği seçenler, biraz da kendi çabaları, merakları, ilgileri ve öğrenme istekleriyle başarıya ulaşacaklarını unutmasınlar! HAFTANIN NOTU Nermin Abadan Unat’a saygı Geride bıraktığımız günlerde ülkemizin çok değerli bilim insanlarından, “Hocaların Hocası” Prof. Dr. Nermin Abadan Una t’ı 104 yaşında yitirdik. Nermin Hoca , 1921 yılında Viyana’da doğmuş ve tüm yaşamında “ilklerin kadını” olmuştu. Annesi Macar, babası Türk’tü. 14 yaşında dört dil bilen bir kız çocuğu olarak Budapeşte ’den tek başına trene binerek hiç bilmediği bir ülkeye gelmiş ve genç Cumhuriyet Türkiyesi’nin kendisine sağladığı olanaklardan yararlanarak dünya çapında bir bilim kadını olmuştu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ilk kadın profesörlerindendi. 1944 yılında Ulus gazetesinde çalışmaya başladığında ülkemizin ilk kadın gazetecileri arasında yer almıştı. Hukukçu, sosyolog, siyaset ve iletişim bilimci, aynı zamanda yazar ve çevirmendi. Türkiye’de iletişim bilimlerinin oluşumuna katkı veren öncü hocalardandı. SBF ’de "Siyasal Davranış" kürsüsünü kurarak çağdaş anlamda seçmen davranışlarının araştırılmasına öncülük etti. “Public Opinion” kavramının Türkçe karşılığı olan “ kamuoyu” sözcüğünü Türkçeye kazandırmış;“ Halkla İlişkiler” kavramını literatürde ilk kullanan kişi olmuştu. Nermin Hoca ; cesareti, açıksözlülüğü ve dik duruşuyla da toplumun saygısını kazanmış bir insandı. 100 yaşını aştığı günlerde bile Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin direnişine omuz vermekten geri durmamıştı. Ömrünü, çocuk yaşta geldiği Türkiye’ye adamıştı. Bu büyük kadının adını yaşatmak, ülkeyi yönetenlerin görevidir.