Afrika’da yeni denklem: Türkiye’nin Abidjan hamlesi ve ticaret diplomasisi

Tarih 15 Aralık 2025. Afrika kıtasının batısında, Atlas Okyanusu’nun nemli rüzgârlarının vurduğu Abidjan sokaklarında bugün, alışılandan çok farklı bir hareketlilik göze çarpıyor. Türk iş dünyasının “A takımı” olarak nitelendirebileceğimiz, sanayiciden müteahhide, ihracatçıdan lojistikçiye kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan heyet, çantalarında yalnızca projeler değil, yeni bir dönemin kodlarıyla Fildişi Sahili’ne indi. Hedef kâğıt üzerinde net: 1 milyar dolarlık ticaret hacmi. Ancak meseleye yalnızca rakamların soğuk diliyle yaklaşmak, asıl hikâyeyi, yani arka plandaki büyük stratejik resmi kaçırmak anlamına gelir. Bu ziyaret, sıradan bir “al-sat” turu yahut rutin bir ticari diplomasi hamlesi olmanın çok ötesindedir. Bu çıkarma; Türkiye’nin Afrika’da yıllardır sabırla, ilmek ilmek dokuduğu stratejinin, artık “güvenlik ve savunma” parantezinden çıkarak, sürdürülebilir “refah ve kalkınma” sahnesine geçişinin en net ilanıdır. Fildişi Sahili, harita üzerinde rastgele seçilmiş bir rota değildir. Burası, Fransızca konuşan Batı Afrika’nın kasası, ekonomik motoru ve dünyaya açılan devasa kapısıdır. Yıllarca Paris’in “arka bahçesi” muamelesi gören, ekonomisi Elysee Sarayı’ndan gelen talimatlarla yönlendirilen, sömürge valilerinin gölgesinden çıkmaya çalışan bu coğrafyada, bugün Türk bayraklı gemilerin demirlemesi, Türk mühendislerin şantiyelerde ter dökmesi ve Türk markalarının pazar tezgâhlarını süslemesi, aslında sessiz ama derinden ilerleyen bir devrimdir. Ankara, Abidjan çıkarmasıyla muhataplarına ve rakiplerine şu mesajı vermektedir: “Biz buraya sadece askerimizle, SİHA’mızla, zırhlımızla değil; müteahhidimizle, tekstilcimizle, gıdacımızla, yani hayatın ta kendisiyle geliyoruz.” Haritadaki “Ateş Çemberi” ve Güvenli Liman Arayışı Zamanlamanın stratejik önemine bilhassa dikkat kesilmek gerekmektedir. Başımızı biraz yukarı kaldırıp bölgesel haritaya baktığımızda; Mali, Nijer ve Burkina Faso hattında, yani meşhur Sahel kuşağında postalların yere vurduğu, darbelerin birbirini izlediği ve barut kokusunun eksik olmadığı kaotik bir tablo görüyoruz. Kuzeydeki bu “ateş çemberi”nin, bu istikrarsızlık sarmalının aksine, Fildişi Sahili şu an bölgenin nefes alan, kalbi düzenli atan, kurumsal yapısı işleyen nadir noktalarından biridir. Türkiye’nin tam da bugün, 15-18 Aralık tarihlerinde rotayı ısrarla buraya kırması, Türk dış politikasındaki o ince zekânın ve esnekliğin ürünüdür. Kriz bölgelerinde “oyun kurucu” ve “arabulucu” kimliğiyle masada olan Ankara, işlerin yolunda gittiği, çarkların döndüğü yerde ise “büyüme ortağı” kartını açmaktadır. Bu esneklik, Batılı güçlerin ve bilhassa Fransa’nın yıllardır beceremediği, ıskaladığı bir husustur. Onlar kıtaya ya sadece sömürülecek hammadde gözüyle baktılar ya da “terörle mücadele” adı altında asker yığarak güvenlikçi bir cendere yarattılar. Türk heyetinin masaya koyduğu teklifler ise bambaşka bir frekanstan konuşmaktadır: “Gelin, limanınızı birlikte büyütelim, konutlarınızı biz inşa edelim, fabrikanızı beraber işletelim.” Bu dil, sömürgeci kibrinden uzak, üstten bakmayan, sahici ve Afrika sokaklarında karşılık bulan bir dildir. Çimentodan Teknolojiye: İnsana Dokunan Diplomasi Peki, Türk heyetinin çantasında somut olarak ne var? Sadece diplomatik notalar veya iyi niyet temennileri değil, doğrudan halkın yaşamına dokunan projeler var. Batılı devlerin genellikle “yerin altını” (petrolü, altını, uranyumu) dert ettiği, halkın yoksulluğuna gözünü kapattığı bir kıtada, Türkiye ısrarla “yerin üstüne”, yani insana odaklanmaktadır. İnşaat sektörü deyip geçmemek gerekir; Fildişi Sahili’nin hızla büyüyen genç nüfusu modern barınma imkânları istiyor, asfalt yol istiyor, donanımlı hastane istiyor. Türk müteahhitlik firmalarının bu alandaki hızı, kalitesi ve “anahtar teslim” becerisi, Avrupalı ve Çinli rakiplerini çoktan tedirgin etmiş durumdadır. 2024 yılında 813 milyon dolar seviyesini bulan ikili ticaret hacminin, küresel durgunluğa rağmen bir önceki yıla göre neredeyse yüzde 40 oranında artış göstermesi tesadüf ile izah edilemez. Bu rakamlar, iki ülke ekonomisi arasında yapısal bir kan uyuşmazlığı olmadığının, bilakis birbirini tamamlayan iki yapının varlığının ispatıdır. Abidjan Limanı’ndan kalkan kakao yüklü bir gemi ile İstanbul veya Mersin’den havalanan işlenmiş gıda, tekstil makinesi veya beyaz eşya yüklü bir kargo, aslında aynı istikamete, ortak bir refah havzasına hizmet etmektedir. Sahel’e Açılan Kapı ve “Hinterland” Stratejisi Meseleye biraz daha derinlemesine, bir jeopolitik uzmanı gözüyle bakıldığında, Fildişi Sahili’nin Türkiye için anlamı, kendi sınırlarının çok ötesindedir. Abidjan, denize çıkışı olmayan ve şu an siyasi krizlerle boğuşan Sahel ülkeleri (Mali, Burkina Faso) için de hayati bir lojistik üs, bir “nefes borusu” konumundadır. Türkiye, Abidjan’da kuracağı güçlü lojistik ve ticari üsler sayesinde, güvenlik sorunları nedeniyle doğrudan erişimin zorlaştığı iç bölgelere, Sahel’in derinliklerine de ticari nüfuzunu yayma imkânı bulacaktır. Yani Fildişi Sahili, Türk mallarının Batı Afrika’nın tamamına dağılacağı bir “hub” (merkez) olma potansiyeli taşımaktadır. Bu hamle, Ankara’nın sadece kıyı şeridinde değil, kıtanın kalbinde de var olma iradesinin ticari ayağını oluşturmaktadır. Paris’in Gölgesi, Çin’in Borcu ve Ankara’nın “Üçüncü Yolu” İşin bir de “adı konulmamış” ama herkesin bildiği rekabet boyutu mevcuttur. Fildişi Sahili denince akla gelen o klasik “Fransız etkisi” efsanesi, yerini yavaş yavaş, ama emin adımlarla piyasa gerçeklerine bırakmaktadır. Yanlış anlaşılmasın; Türkiye buraya bir kavga başlatmaya, “Fransa’yı kovun bizi alın” demeye gitmedi. Türkiye’nin sunduğu şey çok daha pragmatik ve rasyoneldir: “Daha kaliteli ürünü, daha uygun fiyata, siyasi şantaj yapmadan ve kültürel dayatmada bulunmadan veriyoruz.” Öte yandan, kıtada “altyapı karşılığı borçlandırma” modeliyle hareket eden Çin’in yarattığı “borç tuzağı” endişesi de Afrikalı liderleri düşündürmektedir. Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara gibi deneyimli bir teknokrat ve siyasetçi, yumurtaları aynı sepete koymanın riskini gayet iyi okumaktadır. Onlar için Türkiye; ne Fransa gibi sömürgeci geçmişe sahip ne de Çin gibi ağır borç yükü getiren bir aktördür. Türkiye, “üçüncü yol”dur. Türk malının kalitesi Avrupalı ile yarışırken, fiyatının Asyalı ile rekabet etmesi, Abidjanlı tüccarın da işine gelmektedir. Bu durum, siyasi nutuklarla değil, ticaretin kendi doğal akışıyla, arz-talep dengesiyle gerçekleşen bir eksen kaymasıdır. Fransız şirketleri artık ihalelerde karşılarında “çantada keklik” bir pazar değil, dişli, hızlı karar alan ve risk almaktan korkmayan Türk rakipler bulmaktadır. KOBİ’lerin Akıncı Rolü ve Gelecek Vizyonu Burada altı çizilmesi gereken bir diğer husus, Türkiye’nin bu çıkarmasının sadece dev holdinglerle sınırlı kalmamasıdır. Anadolu’nun dört bir yanından gelen, orta ölçekli üreticiler, KOBİ’ler, “Anadolu Kaplanları”, bu ticaret seferberliğinin asıl dinamolarıdır. Onların sahadaki pratik zekâsı, bürokrasiye takılmayan hızlı iş yapma modelleri, hantal Batılı şirketlerin ayak uyduramayacağı bir tempodur. Abidjan’da bu dört gün boyunca sıkılacak eller, otel lobilerinde ve toplantı salonlarında atılacak imzalar sadece bugünü değil, gelecek on yılı şekillendirecektir. Türkiye’nin G-20 üyesi gelişmiş bir ekonomi olarak tecrübesini paylaşma isteği, Afrika’da “ağabeylik taslamayan kardeş” sıcaklığıyla karşılanmaktadır. Türk Hava Yolları’nın İstanbul’dan Abidjan’a taşıdığı sadece yolcu veya yük değil; kültürel bir yakınlık, ortak bir gelecek vizyonudur. Sonuç olarak 15 Aralık Abidjan çıkarması, Türkiye’nin Afrika vizyonunda “çıraklık” ve “kalfalık” dönemlerini aşıp “ustalık dönemi” eserlerini verdiği bir evredir. 1 milyar dolarlık hedef, ulaşılması zor bir hayal değil, sadece bir başlangıç noktasıdır. Sahada vincin döndüğü, fabrikanın bacasının tüttüğü, pazar yerinde alışverişin canlandığı yerde diplomasi en güçlü ve en kalıcı halini alır. Türkiye, Fildişi Sahili’nde işte tam olarak bunu yapmaktadır: Hamaset değil, iş, aş ve değer üretmektedir. Batı Afrika’nın bu bereketli, umut vadeden topraklarında artık oyunun kuralları değişiyor ve o kuralları yazan kalemin mürekkebi, bu kez sömürge valilerinin değil, alın teriyle çalışanların ve “kazan-kazan” diyenlerin elindedir. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. Türkiye AFRİKA hamle abidjan denklem Göktuğ Çalışkan, Independent Türkçe için yazdı Göktuğ Çalışkan Cumartesi, Aralık 20, 2025 - 09:30 Main image:

Fotoğraf: AA

TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Afrika’da yeni denklem: Türkiye’nin Abidjan hamlesi ve ticaret diplomasisi copyright Independentturkish: