Sovyetler Birliği’nin 1991’deki dağılması, merkezi planlama ekonomisinin hantallığı ve bürokratik karar alma süreçlerinin küresel rekabette yetersiz kalmasıyla açıklanabilir. Benzer şekilde, Avrupa Birliği (AB) de karar alma mekanizmalarındaki yavaşlık nedeniyle eleştirilmektedir. AB’de Komisyon, Konsey ve Parlamento arasındaki uzlaşma gerektiren süreçler, hızlı karar almayı zorlaştırmakta ve Çin veya ABD gibi rakiplere karşı dezavantaj yaratmaktadır. Ancak 2025 itibarıyla AB dağılma aşamasında değildir; aksine, Ukrayna savaşı sonrası savunma sanayisini güçlendirme çabaları (örneğin ReArm Europe/Readiness 2030 planı ile €800 milyarlık yatırım hedefi) birliktelik sinyali vermektedir. Donald Trump’ın 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Avrupa’yı “çöküşte” ve “medeni erozyon” riskinde tanımlaması, göç politikaları ve bürokrasiyi eleştirmesi dikkat çekicidir. Vladimir Putin ise AB’yi doğrudan “bitti” demese de, liderlerini aşağılayıcı ifadelerle (örneğin “küçük domuzlar”) zayıflığını vurgulamakta ve ekonomik durgunluğu öne çıkarmaktadır. Bu görüşler, AB’nin iç bölünmelerini (popülist yükseliş, ekonomik yavaşlama) fırsat olarak gören dış aktörlerden gelmektedir. AB’nin Savunma ve Güvenlik Politikaları: Yeni Bir Dönüşüm mü? AB, Rusya tehdidi ve Trump’ın NATO’yu sorgulaması karşısında savunma harcamalarını artırmakta, ortak ordu ve üretim kapasitesini güçlendirmektedir. ReArm Europe planı, üye devletlere mali esneklik sağlayarak savunma yatırımlarını teşvik etmekte ve SAFE gibi araçlarla €150 milyar kredi imkanı sunmaktadır. Bu, hantallığa rağmen krizlerin AB’yi daha entegre olmaya ittiğini göstermektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yıllardır “Avrupa egemenliği” çağrısı yapmakta olup 2025’te dijital egemenlik zirvesinde Almanya ile ortak adımlar atmıştır. Almanya ise geleneksel lider konumunu korumaya çalışsa da, Friedrich Merz hükümeti altında ulusal odaklı politikalar izlemekte ve iç eleştirilere maruz kalmaktadır. İngiltere’de Keir Starmer, Brexit’in ekonomik zararını kabul ederek AB ile “reset” anlaşması imzalamış, ancak tam üyelik dışı kalmayı sürdürmektedir. Starmer’ın anlaşması, gıda ticaretini kolaylaştırmış olsa da büyüme etkisi sınırlıdır. Türkiye’nin Konumu: AB’ye Girmemek Avantaj mı, Yoksa Yeni Fırsatlar mı? Türkiye, yıllarca AB üyeliği için çabalamış ancak alınmamış; sonunda bağımsız politika izlemeyi tercih etmiştir. 2025’te AB’nin savunma ihtiyaçları bağlamında Türkiye, güçlü savunma sanayisiyle değerli bir ortak haline gelmektedir. Almanya, Eurofighter satışlarını onaylayarak ve ortak projeleri teşvik ederek ilişkileri güçlendirmekte; Merz ve Erdoğan görüşmeleri bu yönde ilerleme kaydetmiştir. AB’nin Türkiye’yi savunma mekanizmalarına (örneğin SAFE) dahil etme tartışmaları, stratejik önemini vurgulamaktadır. Ancak bu süreçte Türkiye, ABD ve Rusya arasında denge kurmak zorundadır. Trump’ın Avrupa’yı zayıf görmesi ve Putin’in propagandası, Türkiye’nin bağımsızlığını güçlendirse de seçim gerektirmektedir. Sonuç olarak, AB hantallık eleştirilerine rağmen reformlarla ayakta kalmaya çalışmaktadır. Türkiye ise dışlanan değil, kapısı çalınan bir aktör konumuna yükselmiştir. Bu dinamikler, küresel rekabette hızlı karar alma ihtiyacını doğrulamakta; ancak AB’nin dağılması yerine evrilmesi daha olası görünmektedir. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. AB hantal yapı gelecek Gürsel Tokmakoğlu, Independent Türkçe için yazdı Gürsel Tokmakoğlu Cumartesi, Aralık 20, 2025 - 09:45 Main image:
Fotoğraf: AA
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Avrupa Birliği’nin hantal yapısı ve geleceği copyright Independentturkish: