Nasıl ki geçmişi yeniden yaşayamıyorsak, öğrencilik yıllarına da geri dönemiyoruz. İşte bu yüzden eğitime yönelik kararların hem karar vericiler ve uygulayıcılar hem de diğer paydaşları tarafından ciddiyetle ele alınması gerekiyor. Karar vericiler kimler? TBMM Milli Eğitim Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu, MEB, YÖK, ÖSYM. Uygulayıcılar kim? Üniversiteler, okullar, halk eğitim merkezleri, dershaneler ve benzeri öğretim kurumları, rektörler, okul müdürleri, öğretmenler. Diğer paydaşlar kim: Öğrenciler, veliler, işverenler, sendikalar. Saydığımız tüm bu kurumlar 50 milyonluk eğitim ailemizin çok önemli bileşenleri. Bir zincirin halkaları gibi birbirine öylesine bağlılar ki halkalardan birisinin dahi kendisinden beklenen performansın çok altında kalması, sistemin bozulması için yeter de artar. En önemlisi de yapılan hataların bırakacağı derin izler ve pişmanlıkların telafisinin çok da kolay olmadığı. Örneğin okula başlama yaşı konusundaki yanlışlar, örneğin ev ödevleri konusundaki kafa karışıklığımız, örneğin eğitimin tüm amaçlarını bir kenara itip sadece sınavlara ve diplomaya odaklanmamız, örneğin mesleki eğitimi ihmal etmemiz, örneğin insan gücü, istihdam ve doğum oranı dengesini ve yönetimini uzun vadeli olarak ele almamız, örneğin okul içi disiplini, akran zorbalığını, hormonlu notları, teknolojik bağımlılığı oluruna bırakmamız ve daha pek çok ayrıntı günün diğer sorunları arasında kaybolup gitse de uzun vadede geriye dönüp “pardon” diyemeyeceğimiz, tedavi edemeyeceğimiz yaralar açtı… Kabahatli aramanın kime ne yararı var? Ders aldık mı? Önemli olan o… Durum analizi Sık sık dile getiriyoruz ama yeni yıla sayılı günler kala bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz. Öyle ya da böyle okuyanı okuduğuna bin pişman ettik! Kasıt var mı? Hayır. Kabahatli aranıyorsa da bu sisteme su taşıyan hepimiz kabahatliyiz. İşte bu nedenle dünü dünde bırakıp bari okumak isteyenleri okuduklarına pişman etmeyelim... Yeni yıla girerken veliler ve öğrenciler başta olmak üzere eğitime gönül veren herkes, her şeyin daha iyi olması dileğinde. Veliler okul masraflarının altından kalkamıyor, öğrenciler hayalini kurdukları okula ve mesleğe yönelemiyor, mezunlar iş bulamıyor! Eğitimi ve okumuşları öylesine hırpaladık, öylesine değersizleştirdik ki eğitime yönelik algı tam tersine döndü! Peki nerede hata yaptık, sorumlusu kim? Eğitim mi yoksa eğitim görenler mi? Her iki tarafın da bugün gelinen nokta ile zerre kadar ilgisi yok! Eğitimin özüne yönelik algıda bir değişiklik de söz konusu değil. Dünyanın neresine giderseniz gidin “eğitim şart” diyenlerin oranı, karşı çıkanlardan açık ara çok önde. Karşı çıkışlar da eğitime değil, eğitime şaşı bakışa, eğitim sistemine, kalite erozyonuna ve okumuşlara yönelik kafa karışıklığına. Bu yanlış algıyı değiştirme yönünde çaba göstereceğimize tam tersine daha da pekiştiriyoruz. Eğitim, akıl, bilim, kalite ve liyakat odaklı olması gerekirken farklı arayışlar içerisine girdik. Arka bahçe yaratma sevdasına kapıldık. Plan, program, ilgi ve yetenek, ülke ihtiyaçları doğrultusunda olması gerekirken, sınav ve diploma odaklı hale getirdik. Her yere üniversite açtık, okula başlayan her öğrenciyi üniversite önüne yığdık, üniversiteye giriş barajlarını sıfırlayıp, herkesi diploma sahibi yapmaya çalıştık, pek çoğunu da yaptık. Sonuç? Eğitim görenlerin hemen hepsi mutsuz hem de çok mutsuz! Gelinen noktanın özeti ise “Kendim ettim, kendim buldum” söylemi için daha çarpıcı bir örnek olmazdı yönünde! Hemen her konuda olduğu gibi eğitimde de doğru teşhis koymadan doğru çözümler üretemeyiz. Yeni yıldaki sloganımız da” samimiyet” olmalı. Olmalı ki doğru tespitler, doğru analizler, doğru çözümler gelsin. Liyakata, kaliteye, denetime ve en önemlisi de öğrencilere kendi çocukları gibi sahip çıkan bir bakış açısı eğitimdeki en kronik sorunları bile çözer, geleceğe çok daha umutla bakmamızı sağlayabilir. Yeni yıldaki öncelikli görevimiz olup biteni sadece izlemek, eleştirme değil eğitimdeki çıtayı çok daha yükseğe çıkartmak olmalıdır… Özetin özeti: Söz konusu olan eğer eğitimin yani çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği ise gerisi teferruattır. Tüm sorunların panzehiri de huzurun, refahın, topyekün kalkınmanın anahtarı da odur!..