İsviçre’nin saat markalarından veya müzayede salonlarındaki astronomik fiyatlardan biraz uzaklaşalım. Saatçilik, sadece teknik gösterişten ibaret değil; temelde insanın binlerce yıl süren zamanı anlama merakının somutlaşmış hali. Bu merakı, teknik kataloglardan çok edebiyatçılar daha iyi anlatır. Reşat Nuri Güntekin’in Sönmüş Yıldızlar kitabındaki “Bilek Saati” öyküsü bunun güzel bir örneği. Saate meraklı herkesin okumasını öneririm. “Bilek Saati” hikâyesi, saat severliğin zenginlikle değil duyguyla ilgili olduğunu anlatır. Hikâyenin merkezindeki Niyazi, yoksul bir mahalle çocuğudur. Oyuncakları yok, hayalleri mütevazı ama saatler onu büyülüyor. Saatçi dükkânlarının önünde durup derin bir hasretle saatleri seyreden bir çocuk. Hikâyenin dönüm noktası şu cümleler: “O sabah babası, bilek saatini çiçekliğin içinde unutmuştu. Kapıyı kilitledi, büyük bir heyecan ile saati alarak bileğine bağladı. Fakat, ne yazık ki odada Vâhit’ten başka bunu gören yoktu. Nihayet mukavemet edemedi: ‘Haydi Vahit, seninle çınarlığa, gezmeğe gidelim, dedi, ikimiz de saatli; ne güzel olur.’ Bileğinde saatle sokakta yürürken boyunu biraz daha büyümüş zannediyor, saatini göstermek için yemişçilerin önünde durup fındık, çekirdek, kuru üzüm alıyordu.” Fakat ahşap köprünün üzerinde saatin durduğunu görüp ne olduğunu anlamak isterken bir kaza olur: “Saat, parmaklarının arasından kayarak suya düştü.” Akşam babası saatin yokluğunu fark edince küçük Niyazi’yi dövmekle tehdit eder. Niyazi de korkudan gece yarısı saati almak için evden kaçıp çaya gider. Bundan sonrası daha acıklı “Niyazi’yi iki saat sonra tütün kolcuları eve getirdiler... Köprüden geçerken çayın azgın suları içinde küçük bir çocuğun bağıra bağıra çırpındığını görmüşler... Aralarından biri suya girmiş, Niyazi’yi bin güçlükle ölümden kurtarmış...” “Hemen odaya ateş yaktılar, ıhlamurlar kaynattılar. Anası çamaşır değiştirirken ellerinden birinin kilit gibi kapalı olduğunu gördü... Zorlaya zorlaya yumruğunu açtılar, içinden babasının mineli küçük saati çıktı.” Niyazi hasta yatağında bile saati sayıklar ve... Neyse, gerisini anlatmayayım, merak eden okur. Güzel bir saate sahip olmak, çocuklar için önemli bir şey aslında. Sünnet törenlerinde veya çok daha güzeli okula başlarken verilen saatler çocukların hafızasında çok özel bir yer tutabilir. Ne yazık ki artık çocuklara çoğunlukla ucuz akıllı (!) saatler veriliyor veya saatten söz bile edilmiyor. Oysa çok daha akıllı ve çok daha kaliteli başka saatler de var ve hem uzun yıllar dayanıyor hem de hayatımızda tatlı bir iz bırakıyor. Çocuklarımıza güzel saatler verelim ki dünyanın sadece tüketilip atılan nesnelerden, yazılımı eskiyince çöp olan cihazlardan ibaret olmadığını gösterelim. Babasının ya da annesinin saatini taşıyan insanlar tanıdım. O yadigâr saatlerden bahsederken kiminin gözlerinin dolduğunu gördüm. Böyle zamanlarda hayatın acımasız hızına rağmen, aile bağlarının ne kadar derin ve değerli olduğunu anlıyorum. Niyazi’nin babası gibi kaba olmayalım, sevgimizi kendimize saklamayalım, çocuklarımıza “zamanın” kıymetini bilen hatıralar bırakalım. Haftanın saati: NOMOS Worldtimer 40mm Blue Haftanın değil yılın en iyi modellerinden biri.: NOMOS Glashütte Club Sport Neomatik Worldtimer 40mm Blue (Ref. 790), markanın ikonik Bauhaus estetiğini üst düzey işlevsellik ve sportif dayanıklılıkla birleştiren bir model. Özellikle sık seyahat edenler için tasarlanan bu saat, dünyanın en ince dünya saati komplikasyonlarından birine sahip.