İnsan, kendi sağlığının en büyük risk faktörüdür

Risk, sandığımız gibi “kötü bir şeyin olma ihtimali” değildir. Bilimde risk, basit bir çarpımdır: Olasılık × Sonuç. Yani bir şey: Çok sık olur ama hafif sonuç doğurursa, Ya da nadir olur ama yıkıcıysa... Yine risktir. İnsan beyni ise bu matematiği sevmez. Biz riskleri hesaplamayız, hissederiz. Ve sorun tam burada başlar… İnsan beyninin riskle ilişkisi, modern dünyaya göre değil, vahşi doğaya göre tasarlanmıştır. Evrimsel olarak beynimiz: Aniden çıkan bir aslana, Karanlıkta gelen bir sese, Kısa vadeli, görünür tehlikelere çok hassastır. Ama: Yavaş yavaş artan kanser riskine, 20 yıl sonra gelecek kalp krizine, Geceleri 1 saat az uyumanın birikmiş etkisine neredeyse kördür. Nature Human Behaviour dergisinde yayımlanan, 61 ülkeden verilerin incelendiği 2022 tarihli bir çalışma şunu gösterdi: İnsanlar, yüksek olasılıklı ama gecikmeli riskleri (sigara, obezite), düşük olasılıklı ama ani risklere (uçak kazası, terör) kıyasla ısrarla küçümsüyor. Yani: Uçak kazasından çok korkuyoruz (olasılık milyonda bir) ama her gün hareketsiz kalmak bize “normal” geliyor (öldürücü etkisi kesin). Bu bir cehalet değil. Bu, biyolojik bir miras. Hayat bir risk hesaplama sanatı mı? Aslında hayat, farkında olmadan yaptığımız binlerce küçük risk hesabından ibarettir. Bugün yürüyüş mü, koltuk mu? Bu gece uyku mu, ekran mı? Bu öğün sebze mi, işlenmiş gıda mı? Bu kararların hiçbiri tek başına hastalık yapmaz. Ama risk dediğimiz şey tam olarak budur: Küçük ihtimallerin, uzun süre üst üste binmesi. The Lancet Public Health’te yayımlanan 2024 tarihli Küresel Hastalık Yükü (Global Burden of Disease) verileri çarpıcı bir gerçeği yüzümüze vurdu: Kanser ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin neredeyse yarısı, tek bir büyük hatadan değil, sigara, yüksek kitle indeksi ve beslenme gibi değiştirilebilir faktörlerin birikiminden doğuyor. Beden unutmaz: “Allostatik Yük” Peki, insan neden bildiği hâlde erteler? Neden kontrol edebileceği riskleri “kader” diye etiketler? Bu noktada durmak önemli: Bu bir suçlama değil, bir insanlık durumu. Modern dünya; hareketsizliği ödüllendiriyor, işlenmiş gıdayı ucuzlatıyor, uykusuzluğu başarıyla eş tutuyor. Ancak biyoloji kandırılamıyor. Psikonöroimmünoloji çalışmalarının bize gösterdiği bir kavram var: Allostatik Yük. Birey, riskleri zihnen küçümsese bile (örneğin “bana bir şey olmaz” dese bile), beden o sağlıksız yaşam tarzının stresini hücresel düzeyde kaydeder. Sonuç? Kortizol düzeyleri yükselir, İnflamasyon (yangı) artar, Bağışıklık yaşlanır. Yani risk algısı sadece psikolojik değil, biyolojik bir değişkendir. Zihniniz inkâr etse de hücreleriniz o riski “stres” olarak yaşar ve beden, zihnin ertelediği her riski, sessizce biriktirir. Bu konu ilginç bir şekilde bir Nobel Ödülü ile de bağlantılı. 2002 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Daniel Kahneman, “Prospect Theory” (Beklenti Teorisi) ile şunu gösterdi: İnsanlar rasyonel risk hesaplayamaz. Kararları olasılıkla değil, duyguyla ve hikâyelerle verir. Bugün tıpta aşı tereddüdünden tarama programlarına kadar her yerde bu teoriyi görüyoruz. İnsan, kazanma umudundan çok, kaybetme korkusuyla hareket eder. Ama sağlıkta “kayıp” (hastalık) çok uzakta göründüğü için, bugünün “hazzını” (tatlı yemek, sigara içmek) tercih eder. Yani; “İnsan neden sağlığına zarar verdiğini bilirken vazgeçemez?” sorusunun Nobel’lik bir cevabı var: Beynimiz, gelecekteki sağlığı, şimdiki hazza feda etmeye programlı. Sonuç: Suçlu değil, sorumlu İnsan sağlığının en büyük risk faktörü olmak, bir ayıp değil. Bir gerçek. Ama bu gerçeği kabul etmek, kaderciliğe teslim olmak değildir. Aksine, riskleri yöneten tarafa geçmek demektir. Sağlık, mükemmel yaşam değildir. Sağlık, küçük riskleri her gün biraz azaltma sanatıdır. Ve belki de modern insanın en zor sınavı şudur: Dış tehditlerden değil, kendisinden korunmayı öğrenmek.