Britanya'da açlık grevleri ve tıkanan sistem

Noel ve yeni yıl dönemlerinde geleneksel olarak güzel dilekler dile getirilir. Örneğin dünyada barışın olması ve yeni yılın daha güzel bir yıl olması dilenir. Bu sene Britanya’da ve Avrupa’da tam tersi bir durum yaşanıyor. Alman savunma bakanının “barış içinde geçirdiğimiz son yaz olabilir” ve NATO sekreterinin “dedelerimizin ve büyük dedelerimizin yaşadığı boyutları aşan bir savaşla karşı karşıya gelebiliriz” argümanlarına Polonya Başbakanı “bugün para vermezsek yarın kanımızı vereceğiz” şeklinde banal bir özdeyiş üreterek katkı sunmuş, bu dalgaya geçtiğimiz hafta Britanya Genelkurmay Başkanı da Britanya’nın oğul ve kızlarını Rusya’ya karşı savaşmaya hazır olmaya davet ederek katılmıştı. Avrupa’da Ukrayna’ya destek olma ve Trump’ın “satışını” engelleme çabasını aşan bir yaklaşım öne çıkıyor ve savaşa hazırlık ve silahlanma yarışı için toplumlar ikna edilmeye çalışılıyor. Henüz toplumlarda böylesi bir savaşa niyet ve istek belirtisi olmasa da silaha ayrılan bütçenin artmasına itiraz görülmüyor. Büyük ihtimalle Rusya da buna “Avrupa bize saldıracak” diye cevap verecek ve karşılıklı silahlanma, savaş hazırlığı ve düşmanlık artacak. Avrupa’da ve Britanya’da tıkanan bir sistem var. Trump yönetimi de güvenilmez bir ortak olarak görülüyor, Avrupa’nın yalnız başına kaldığı düşünülüyor ve Ukrayna bir savaş test sahası haline getirilmişken militarizasyon ve savaş hazırlığı ile mevcut krizlerden çıkılması umuluyor. Filistin Eylemi tutsakları 7 haftadır açlık grevinde Britanya’da ciddi bir savaş karşıtı ve özellikle Filistin yanlısı bir kamuoyu var. Bunun bir şekilde terörize edilmesi ve sindirilmesi amacıyla Filistin’e destek eylemlerinde öne çıkan bir ittifak olan "Palestinian Action" (Filistin Eylemi) örgütü hedefe konmuş, İsrailli silah üreticisi Elbit Sistemleri'nin fabrikasına giren eylemcilerin savaş uçaklarına boya atması üzerine örgüt terörist olarak ilan edilip yasaklanmış ve eyleme katılanlar şiddet, hırsızlık ve terör suçlamaları ile hapsedilmişti. Bu kapsamda tutuklanan 8 tutsak, 16 aydır adil yargılanmadıkları için başlattıkları açlık grevinde 7. haftaya girdiler ve sağlık durumları kötüleşiyor. Başta Zarah Sultana ve Jeremy Corbyn ile sosyalistler olmak üzere, Yeşiller Partisi ve aralarında 900 sağlık çalışanı ile birçok sendikanın olduğu kuruluşlar destek eylemleri düzenliyorlar. Hüküm verilmeden tutuklu yargılanmanın 6 ayla sınırlı olmasına karşın 16 aydır hapiste tutulmaları, benzeri eylemlerde tutuksuz yargılanma yapılırken bu kez bunun reddedilmesi, hapishanede kötü muamele ve iletişimin engellenmesi gibi çeşitli sebeplerle 2 Kasım’da başlayan açlık grevi son 40 yıldaki en büyük açlık grevi. Açlık grevine katılanların isimleri ve yaşları: Qesser Zuhrah 20 yaşında, Amu Gib 30 yaşında, Heba Muraisi 31 yaşında, Jon Cink 25 yaşında, Teuta Hoxha 29 yaşında, Kamran Ahmed 28 yaşında, Lewie Chiaramello, 22 yaşında ve Umer Khalid 22 yaşında. Hükümet tutuklular arasında ayrım yapmayacaklarını ve yasalara uygun hareket ettiklerini belirtse de Adalet Bakanının kararıyla tutuksuz yargılanmaları mümkün. Bu sebeple yakın dönemde solcu söylemleriyle bilinen ve önce Dışişleri Bakanı, şimdi de Adalet Bakanı olarak tam tersi bir politik hat izleyen David Lammy’e çağrılar yapılıyor. Bütçe açıklandı 26 Kasım’da uzun süren tartışmaların ardından hükümetin yeni bütçesi açıklandı. Bu bütçe de sistemin girdiği ekonomik çıkmazı bir kez daha tescilledi. Muhafazakar Parti (Tory) hükümetlerinin yıllardır sürdürdüğü ve bu sayede seçimde yenilgi almasına neden olan politikaları aynen sürdüren İşçi Partisi (Labour) hükümeti bu kez alışılmadık bir taktikle süreci yönetmeye çalıştı. Genellikle bütçeler gizli şekilde hazırlanır ve kamuoyuyla öncesinde paylaşılmazdı. Bu sefer Maliye Bakanı Rachel Reeves neredeyse 1 ay öncesinden bir dizi toplantı ve açıklamayla bütçenin zorlu geçeceğini, seçim programında yer alan vergilerin yükseltilmemesi sözünden geri dönülebileceğini, ekonominin ciddi sorunları olduğunu anlatarak beklentileri ciddi şekilde düşürdü. Bu esnada milyarderlerden çalışanlara, eğitimden sağlığa kadar bir dizi karar tasarısı, hepsi ilgili kesimler için olumsuz olacak şekilde, paylaşıldı. Bu birçok sanayi ve sektör temsilcilerinden sendikalara ve farklı toplumsal kesimlere kadar tepki ve lobi faaliyetlerine neden oldu. Bütçe günü ise Reeves ekonomiden son gelen verilerin beklentilerinden iyi olduğunu belirtip bu karar tasarılarının bir kısmını geri çekti, bazı sosyal yardımları arttırdı ve herkeste kötünün iyisi algısını oluşturdu. Örneğin göçmenlere karşı bir önlem olarak sunulan çocuk yardımının 2 çocuk ile sınırlaması kaldırıldı, 2’den fazla çocuğu olanların daha fazla aylık çocuk yardımı alması mümkün oldu. Gelir vergisi arttırılmadı ama başka vergiler yükseltildi. 5 geri adım atılacakken 3 geri adım atıldı. Bu sayede bazı sendikalar ve sermaye örgütleri rahatlayıp destek sunarken bazıları da kötünün iyisi olarak değerlendirdi. Sonrasında Reeves’in ekonomik verilerden çok daha öncesinde haberdar olduğu ve toplumu manipüle ettiği anlaşıldı. İktidara geldikten sonra emeklilerin kış yardımını kesen, sonra gelen tepkilerle mevcut yardım alanlarla sınırlı olmak üzere geri adım atan, ayrıca engellilerin aldığı sosyal yardımı kaldıran hükümet 2 çocuk şartını kaldırarak ve bazı kesintilerden vazgeçerek olumlu adım attığını göstermeye çalıştı. Gelen tepkiler bu taktiğin işe yaradığı konusunda kuşkular yaratsa da bütçenin ücretli çalışanlar üzerinde yükü daha da arttırdığı net şekilde kendisini gösteriyor. Milyon pound'dan daha değerli evlere sahip olanların emlak vergilerinin biraz arttırılması ile daha dengeli davranıldığı ve herkesin katkı sunduğu algısı da hedefine ulaşmış sayılmaz. Göçmen karşıtı yasalar Birkaç yıl öncesine kadar solcu söylemlerle eylemlerde boy gösteren İçişleri Bakanı Shabana Mahmood bu kez göç karşıtı, sert bakan tavırlarıyla ve göçmenlere yönelik baskınlarla kendisini gösteriyor. Hazırladığı yasa tasarılarıyla kalıcı oturum süresini 10 yıla, mülteci başvurusunda bulunanların oturum almasını 20 yıla çıkarmayı öneren, sınırlardan izinsiz geçenlerin değerli eşyalarına el konulmasını savunan Mahmood yükselen aşırı sağın göçmen karşıtı politikalarına daha Reform başa geçmeden hayat vermesiyle dikkat çekiyor. Mevcut durumda sığınma başvurularının sonuçlanmasının uzun yıllar aldığı bir ortamda mülteci konumuna gelenlerin durumlarının 2 yılda bir yeniden gözden geçirilmesi gibi önerilerin de uygulama pratiğinin güç olduğu düşünülüyor. Bir yandan göçmen karşıtı uygulamalar diğer yandan Filistin eylemlerinin yasaklanması, eylemcilerin tutuklanması, onlara destek veren emekli yargıçların dahi gözaltına alınması ve geçen hafta başlayan doktor grevine karşı uzlaşmaz bir tutum sergilenmesi birbirini besleyen bir yaklaşımı açığa çıkarıyor. Siyasi arenada son gelişmeler Her ne kadar Reform partisi anketlerde önde görülse de parti halen Nigel Farage etrafında tek kişilik bir parti görünümü veriyor. Henüz kurumsallaşmış bir yapısı yok. Bunun için Tory donörlerini çekmeye çalışan Farage 9 milyon pound ile bir partiye bir kişi tarafından verilen tarihin en büyük bağışlarından birini Tayland’da yaşayan, kripto para şirketi olan Christopher Harborne adlı bir İngiliz patrondan aldı. Bu para ile kurumsal ve yönetebilir bir parti kurması bekleniyor. Diğer yandan Tory parti içinde de liderlik tartışmaları yaşanıyor ve aday çıkanlar arasında sağı birleştirme ve Reform ile ortak hareket etmeyi savunanlar öne çıkıyor. Anketlerde gerileyen Labour’ın seçimde vekil sayısının 4’e kadar inebileceğinin öngörülmesi ve iç ve dış politikada ve ekonomide izlenen politikalardan duyulan rahatsızlık nedeniyle Labour içinde Starmer’e karşı bir liderlik tartışması da gündeme getirildi. Hatta bunu Starmer’in ofisi, Sağlık Bakanı Wes Streeting’i hedef alarak göstererek ilginç bir durum yaşandı, çünkü kendisi sağlıkta piyasalaşmayı savunan ve Starmer’e yakın bir bakan. Ama Manchester Valisi Andy Burnham ve  ev alırken az vergi ödediği için başbakan yardımcısı görevinden istifa eden Angela Rayner’ın daha sol söylemlerle hazırlık yaptıkları biliniyor. Bahar aylarında yerel seçimlerde beklenen oy kaybı yaşandıktan sonra Starmer’e karşı daha net çıkışlar olabilir. Parti liderinin değişmesi ve sol söylemlerle Yeşiller ve Senin Partiye giden oyların bir kısmının geri gelmesi ve aşırı sağa karşı solun birleşmesi üzerinden partinin toparlanması mümkün olabilir. Yeşiller Partisi de Starmer giderse seçimlerde işbirliği yapabileceklerini belirtiyor. Yeşiller Partisi anketlerde popülaritesini koruyor, Anketlerde  Torylerle aynı puanda görülüyor. Üye sayısı ile de ikinci büyük parti oldu. Filistin’i ve göçmenleri savunma ve milyarderleri vergilendirme üzerinden solda yer alan ve gelişmelerden rahatsız olan kesimleri topluyor. Corbyn ve Sultana’nın öncülüğünü yaptığı Senin Parti girişimi de ilk kongresini yaptı ve partinin ismi Senin Partin (Your Party) olarak kabul edildi. Ama kongre bu kriz ortamında net alternatif politikaların tartışıldığı bir arena olmadı. Sol içi tartışmaların ve çekişmelerin öne çıktığı bir süreç oldu. Kongreye Troçkist partilerin ve bazı grupların alınmaması kararına karşı Sultana onları alıp kongreye getirdi. Taraflar birbirini suçlayan konuşmalar yaptı. Muhafazakar olduklarını açıklayan bağımsız, Müslüman vekiller parti kurulmadan partiden istifa etti. Başkan olmayı bekleyen Corbyn başkan seçilmedi, kolektif liderlik ve tam üye kontrolü-demokrasisi adı altında bir dizi karar alındı. Kongre ile partinin kurulmasına karşın Sultana dışında Corbyn dahil diğer bağımsız vekiller partiye geçmediler, bağımsız olarak durmaya devam ediyorlar. 2025 yılında da Britanya bir yandan militarizasyon diğer yandan siyasi ve ekonomik bir krizle yönünü bulmaya çalışıyor. Toplumda farklı yönlere akan bir huzursuzluk, rahatsızlık ve arayış var ama sistemin mevcut gidişatta bunu toparlaması ve yönlendirmesi mümkün görünüyor.