Görünmeyen eşitsizlik: Beceriler

21. yüzyılda ülkelerin rekabet gücü artık yalnızca sermaye birikimiyle ya da doğal kaynaklarla açıklanamıyor. Asıl belirleyici unsur, bireylerin sahip olduğu beceriler ve bu becerileri kullanabilme imkânları. Ancak Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı’nın (OECD) Beceri Görünümü 2025 (Skills Outlook 2025) raporu çok net bir gerçeğin altını çiziyor: Beceriler eşit dağılmıyor. Ve bu eşitsizlikler tesadüfi değil; doğduğumuz aile, yaşadığımız yer, cinsiyetimiz ve sosyo-ekonomik geçmişimiz tarafından şekilleniyor. OECD’ye göre 21. yüzyılda başarı için gerekli beceriler yalnızca okuma-yazma ve sayısal yetkinliklerle sınırlı değil. Uyarlanabilir problem çözme, sosyal ve duygusal beceriler de en az bunlar kadar kritik. Ancak bu alanlardaki eşitsizlikler, yeteneğin israf edilmesine ve yanlış alanlara yönlendirilmesine yol açıyor. Bunun sonucu ise daha düşük verimlilik, daha zayıf büyüme ve derinleşen toplumsal uçurumlar. Raporda altı özellikle çizilen en önemli bulgu şu: Beceri eşitsizliklerinin en güçlü ve en yaygın kaynağı sosyo-ekonomik geçmiş. Ebeveynlerinden en az biri yükseköğretim mezunu olan bireyler, temel 21. yüzyıl becerilerinde belirgin biçimde daha yüksek puanlar alıyor. Bu fark, düşük başarılı gruplarda büyüyor. OECD’nin yapışkan tabanlar olarak adlandırdığı bu durum, dezavantajlı ailelerden gelen bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmekte neden zorlandığını açıklıyor. Buna karşılık, iyi kaynaklara sahip aileler; zaman, para ve sosyal ağlarını devreye sokarak çocuklarını yukarı doğru itebiliyor. Zamanla derinleşiyor Beceri eşitsizlikleri yetişkinlikte ortaya çıkmıyor; çocuklukta başlıyor. Erkek çocuklar finansal okuryazarlık ve matematikte daha yüksek performans gösterirken, kız çocuklar okuma, yaratıcı düşünme ve işbirlikçi problem çözmede öne çıkıyor. Ebeveyn eğitimi yüksek olan 15 yaşındaki öğrenciler, matematikte akranlarının belirgin biçimde önüne geçiyor. Yükseköğretime erişim, beceri eşitsizliklerinin en güçlü ayrışma noktalarından biri. Dezavantajlı gruplar için asıl fark ne okunduğundan çok ne kadar süre eğitim alındığında ortaya çıkarken; kadın-erkek farkı daha çok hangi alanların tercih edildiğinde yoğunlaşıyor. Kadınlar üniversiteyi tamamlama konusunda erkeklerden önde olsa da matematik yoğun alanlara girme olasılıkları hâlâ oldukça düşük. Yaşam boyu öğrenme Beceri açığını kapatması beklenen yetişkin eğitimi ise çoğu zaman başlangıçtaki eşitsizliği pekiştiriyor. OECD ortalamasında yetişkinlerin yüzde 43’ü yaygın öğrenmeye katılırken, bu oran yükseköğretim mezunlarında yüzde 61’e çıkıyor; daha düşük eğitimlilerde ise yüzde 19’a kadar düşüyor. Dezavantajlı bireyler daha çok makine kullanımı ve güvenlik eğitimlerine yönlendirilirken; avantajlı gruplar proje yönetimi, yabancı dil ve ileri sayısal beceriler gibi daha yüksek getirili alanlara erişebiliyor. Ücretler üzerinden bakıldığında da benzer bir tablo karşımıza çıkıyor. OECD ülkelerinde sosyo-ekonomik köken kaynaklı ücret farklarının dörtte üçünden fazlası, bireylerin eğitim ve beceri düzeylerindeki farklılıklarla açıklanabiliyor. Örneğin, ebeveynleri yükseköğretim mezunu olan bireyler, benzer demografik özelliklere sahip ancak ebeveynleri yükseköğretim mezunu olmayan akranlarına kıyasla saat başına ortalama yüzde 11 daha fazla gelir elde ediyor. Ancak bireyin kendi eğitim düzeyi, sahip olduğu beceriler ve yaşam boyu öğrenmeye katılımı kontrol edildiğinde bu fark yüzde 1’in altına düşüyor. İşgücü piyasasında kadın-erkek farkı hâlâ belirgin. Erkeklerin istihdam oranı kadınlardan yaklaşık 7 puan daha yüksek. Üstelik benzer eğitim ve becerilere sahip kadın ve erkekler karşılaştırıldığında dahi saatlik ücret farkı ortalama yüzde 14; eğitim ve beceri profili eşitlendiğinde ise yüzde 16’ya kadar çıkıyor. 20. yüzyıl boyunca eğitim düzeyinde kuşaklar arası yükselme yaşandı. Ancak bu yükseliş, mesleki statü artışına dönüşmüyor. OECD ülkelerinde yalnızca yüzde 12’lik bir kesim ebeveynlerinden daha düşük eğitim düzeyine sahipken, yüzde 36’sı ebeveynlerinden daha düşük sosyal statüye sahip işlerde çalışıyor. Yani diploma var, karşılığı yok. OECD raporunun en net mesajı şu: Beceri eşitsizlikleri kaçınılmaz değil. Ülkeler arasında ciddi farklar var ve doğru politika tercihleri bu farkı azaltabiliyor. Erken çocukluk yatırımları, kapsayıcı eğitim sistemleri, hedefli yaşam boyu öğrenme politikaları ve cinsiyet temelli ayrışmayı azaltan işgücü piyasası düzenlemeleri, bu döngüyü kırmanın anahtarı.