2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı saldırısıyla birlikte Karadeniz, klasik bir deniz muharebe alanı olmaktan çıkarak “erişim, ikmal ve boğma” stratejilerinin merkezine yerleşti. Bugün Karadeniz’de yaşanan rekabet, gemilerin karşı karşıya geldiği bir deniz savaşından çok; limanlara erişim, ticaret sigortası, tahıl çıkış hatları, enerji altyapısı ve insansız sistemlerin belirleyici olduğu hibrit bir mücadeleye işaret ediyor. Bu tablo, Ukrayna-Rusya çatışmasının uzantısından çıkararak, Avrupa güvenliğinin ve Türkiye’nin stratejik dengelerinin kesiştiği bir alan haline getiriyor. Deniz erişimi savaşı: Kırım’dan Tuna ağzına uzanan baskı Rusya’nın Karadeniz’deki temel hedefi, Ukrayna’nın denize açılma kapasitesini sınırlamak ve ekonomik damarlarını kesmek oldu. Odesa’dan başlayıp Tuna Nehri ağzına ve Kırım çevresine uzanan hatta artan baskı, Moskova’nın askeri çabalara ilaveten, ekonomik ve psikolojik bir kuşatma stratejisi izlediğini gösteriyor. Tahıl sevkiyatlarının kesintiye uğratılması, liman altyapısının hedef alınması ve deniz sigorta maliyetlerinin yükseltilmesi, Ukrayna ekonomisini dolaylı yollardan boğmayı amaçlayan araçlar olarak devreye sokuldu. Ancak bu strateji, beklenmedik bir karşı hamleyle sınandı. Ukrayna, klasik donanma gücünün sınırlılıklarını kabul ederek deniz dronlarını merkeze alan asimetrik bir yol izledi. Sea Baby, Toloka ve Magura-V5 gibi platformlar, Karadeniz’de dengeleri değiştirdi. Ukrayna savunma bakanlığı verilerine göre, 2022-2024 arasında 15'ten fazla Rus savaş gemisi bu dronlarla hasar gördü veya batırıldı. Bu insansız araçlar, Rusya’nın Karadeniz Filosu’nu yalnız açık denizde değil, liman içlerinde dahi güvensiz bir konuma sürükledi. Sonuçlar kısa sürede jeopolitik etkiler üretti. Rusya, Kırım’daki gemilerinin önemli bölümünü Novorossiysk ve Tuapse gibi daha doğudaki limanlara çekmek zorunda kaldı. Bu geri çekilme, Moskova’nın Karadeniz’deki “mutlak deniz hâkimiyeti” iddiasını fiilen zayıflattı. Aynı zamanda Rusya’nın tahıl ihracat hatları ve askeri lojistik koridorları da sürekli tehdit altında kaldı. Buna karşılık Ukrayna, dronlar aracılığıyla sınırlı ama etkili bir yarı-deniz hâkimiyeti kurarak Odesa’ya uzanan ticari hattı yeniden işler hale getirmeyi başardı. Boğazlar–Tuna–Kırım üçgeni Bugünkü Karadeniz’i anlamak için “Boğazlar–Tuna–Kırım üçgeni” üzerinden okumak gerekiyor. Savaş harekat alanının dışında; liman derinliği, altyapı güvenliği, tahıl pazarları ve enerji platformları üzerinde ilerliyor. Tuna Nehri, Ukrayna için alternatif bir çıkış kapısı haline gelirken, Boğazlar üzerinden geçen savaş gemisi trafiği Montrö rejimi nedeniyle Türkiye'nin denetiminde. Bu, Ankara'ya 1936'dan beri devam eden bir veto gücü veriyor; ancak bugün bu güç, NATO ile Rusya arasında denge kurma yüküyle birlikte geliyor. Kırım ise Rusya açısından Karadeniz’in kilit askeri ve siyasi dayanağı olmaya devam ediyor. Bu üçgenin her noktasında yaşanan bir kırılma, zincirleme etkilere yol açıyor. Kırım’da sıkışan Rus donanması, Akdeniz’e uzanan etki kapasitesini korumakta zorlanırken; Tuna hattının göreli güvenliği, Avrupa pazarlarının tahıl arzını doğrudan etkiliyor. Boğazlar ise tüm bu trafiğin dar boğazı olarak stratejik önemini daha da artırıyor. Türkiye’nin hava sahası riski: Tırmanma dinamiği Karadeniz’de insansız hava araçları üzerinden yaşanan karşılıklı taciz ve müdahaleler, Türkiye’nin de içinde bulunduğu hava sahası güvenliği sorununu giderek daha hassas bir başlık haline getiriyor. Karadeniz dar bir havza; hava sahaları milimetrik sınırlar üzerinden tanımlanıyor ve Rusya ile NATO üyesi ülkelerin uçuş hatları sık sık birbirine yaklaşıyor. Bu durum, çatışmanın “kazara büyüme” riskini sürekli canlı tutuyor. Bu tablo üç başlık altında değerlendirilebilir. Birincisi askeri risk. Rusya’nın Karadeniz’de NATO radar ve keşif faaliyetlerini caydırma niyeti açık. Benzer olayların tekrarı, Türkiye’nin hava devriyeleri, iletişim protokolleri ve angajman kurallarını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılabilir. İkincisi diplomatik baskı. Ankara, savaşın tarafı olmamakla birlikte Karadeniz’de giderek daha görünür bir rol üstleniyor. Montrö uygulaması, tahıl koridoru girişimleri ve NATO içi bilgi paylaşımı, Türkiye’yi denge politikası yürütürken aynı zamanda artan bir diplomatik baskıyla karşı karşıya bırakıyor. Üçüncüsü ise saha gerçeği: insansız savaş. Karadeniz’de hava ve deniz dronlarının sayısı arttıkça, kazara temas ihtimali de yükseliyor. Radar ekranlarını dolduran bu platformlar, basit bir teknik arızanın dahi iki devlet arasında ciddi bir gerginliğe dönüşme riskini beraberinde getiriyor. Neden kritik? Karadeniz bugün savaş alanının yakınında; enerji çıkış noktası, tahıl koridoru, doğu-batı ticaret hattı, dron savaşlarının laboratuvarı ve NATO’nun en hassas sınır bölgelerinden biri olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda Rusya’nın etkisini Akdeniz’e taşıma kapasitesinin de ana kapısı konumunda. Rusya’nın Kırım’da sıkışması, Ukrayna’nın deniz dronlarıyla alan kazanması ve Türkiye’nin hava sahasında yaşanan gerilimler, tekil olaylar değil; aynı stratejik tablonun parçaları. Bu tablo, Karadeniz’in önümüzdeki dönemde de düşük yoğunluklu ama yüksek riskli bir rekabet alanı olarak kalacağını gösteriyor. Türkiye açısından ise bu süreç, denge politikasının giderek daha teknik, daha dikkatli ve daha maliyetli hale geldiğine işaret ediyor. Karadeniz’de atılan her adım, artık sadece kıyıdaş ülkeleri değil, Avrupa güvenliğini ve küresel ticaret dengelerini etkileyen sonuçlar üretiyor. 2025'te bu denge, dron teknolojisinin yaygınlaşması ve NATO'nun doğu kanadındaki konuşlanma artışıyla daha da hassaslaşacak. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. KARADENİZ Türkiye erişim savaşı manevra alanı Dr. Osman Gazi Kandemir, Independent Türkçe için yazdı Dr. Osman Gazi Kandemir Pazartesi, Aralık 22, 2025 - 08:45 Main image:
Fotoğraf: AA
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Karadeniz’de erişim savaşı: Türkiye’nin daralan manevra alanı copyright Independentturkish: