Modern dünyanın tahammül edemediği yaşam: Kızılderililer

Kızılderililer için yaşam, toprağın üzerinde kurulan bir düzen değil; toprakla birlikte süren bir ilişkidir. Yaşamsal alan dediğimiz şey yalnızca barınma değildir. Nehir, su kaynağı olmanın ötesinde bir bellektir. Orman, yakacak değil; sığınaktır. Hayvan, av değildir yalnızca; akrabadır. Yaşam, ihtiyaç kadarını almayı, fazlasına dokunmamayı öğretir. Bu, romantik bir doğa anlatısı değil; yüzyıllar boyunca ayakta kalmış bir etik sistemdir…… Köyler rastgele kurulmazdı. Mevsime, rüzgâra, suyun yönüne göre şekillenir; doğanın ritmine uyum sağlardı. Kadınlar yalnızca yaşamı sürdürmez, bilgiyi de taşırdı. Tohum, yemek, şifa ve anlatı kadınlar üzerinden kuşaktan kuşağa aktarılırdı. Çocuk, bireyden önce topluluğun parçasıydı. Yaşlılar yük değil, hafızaydı. Toplumsal düzen hiyerarşi üzerine değil, denge üzerine kuruluydu. Bu yaşam alanları “boş toprak” olarak tanımlandı. Haritalarda görünmeyen her şey, yok sayıldı. Oysa görünmeyen, görünmez değil; yalnızca ölçülemeyendi. Nehirlerin kutsallığı, av yollarının bilgisi, mevsimlik göçler; kâğıda dökülmediği için geçersiz sayıldı. Böylece bir yaşam biçimi, hukukun diliyle silinmeye başladı. Yerleşimler dağıtıldı, insanlar yürümeye zorlandı. Gözyaşı Yolu, yalnızca insanların değil; yaşam alanlarının da sürgünüydü. Nehirlerden koparıldılar, ormanlardan uzaklaştırıldılar. Bilgi yerinde kalamadığında, yaşam da sürdürülemedi.    Açlık, yalnızca yiyecek eksikliği değil; ilişkilerin kopmasıydı… Sonrasında rezervasyonlar kuruldu. Bunlar birer yerleşim alanı değil, sınırlandırılmış yaşam bölgeleriydi. Avlanma yasaklandı, toprak işlenemez hâle getirildi. Doğayla kurulan denge, bürokratik kurallarla parçalandı. Kızılderililer “uyum sağlayamadıkları” gerekçesiyle suçlandı. Oysa uyum sağlanması istenen şey, yaşam değil; itaatti. Zamanla bu alanlar yoksulluğun mekânlarına dönüştü. Sağlık sorunları, bağımlılık, işsizlik bir sonuç olarak ortaya çıktı. Ama bu tablo, sanki doğal bir çöküşmüş gibi anlatıldı. Yaşam alanı elinden alınan bir halkın nasıl yaşayacağı sorulmadı. Bugün aynı mesele farklı biçimlerde sürüyor. Enerji projeleri, maden sahaları, boru hatları yine bu topraklarda yükseliyor. Su kaynakları tehdit altında. Standing Rock’ta yaşananlar, yaşam alanlarının hâlâ pazarlık konusu olduğunu gösterdi. Toprak yine bir bedel, yine feda edilebilir bir alan olarak görülüyor. Kızılderililerin yaşamsal alanları, yalnızca onların meselesi değildir. Bu alanlar, doğayla kurulan başka bir ilişkinin mümkün olduğunu hatırlatır. O ilişki yok edildiğinde geriye sadece mülkiyet kalır. Ve mülkiyet, yaşam üretmez. Bu yüzden bu hikâye geçmişe ait değil. Bu, bugün hâlâ süren bir müdahalenin anlatısıdır. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. KIZILDERİLİLER modern yaşam Vahap Aydoğan, Independent Türkçe için yazdı Vahap Aydoğan Pazartesi, Aralık 22, 2025 - 09:00 Main image: Fotoğraf: Vahap Aydoğan TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Modern dünyanın tahammül edemediği yaşam: Kızılderililer copyright Independentturkish: