Son günlerde gündem olan insansız hava araçlarına (İHA) yönelik tartışma, iktidarın tüm çabalarına rağmen kapanmak bilmiyor. Karadeniz semalarından Ankara-Çankırı il sınırı dolaylarına ulaşan İHA'nın ardından, İzmit ve Bandırma'dan da bulunan İHA haberleri ulaştı. Neydi bu Çelik Kubbe? Durum böyleyken bir hatırlatma yapmak istiyoruz. Geçtiğimiz yıl yani 2024 yılının Ağustos ayı başında toplanan Savunma Sanayii İcra Komitesi gündemle ilgili açıklamalar yapmış, bunun içindeki "çelik kubbe" ifadesi ise çok dikkat çekmişti. Bu açıklamayı hatırlatarak başlayalım: Toplantı kapsamında, katmanlı hava savunma sistemleri ile tüm algılayıcı ve silahların bir ağ yapısı altında birbirleriyle entegre çalışması, ortak hava resminin oluşturulması, gerçek zamanlı olarak harekat merkezlerine ulaştırılması ve yapay zekâ destekli olarak karar vericilere sunulmasını temin eden yerli ve millî olarak geliştirilmekte olan 'Çelik Kubbe Projesi' görüşüldü. Açıklamanın ardından yaptığımız saptamada projenin isim babasının İsrail'deki "Demir Kubbe" olduğunu belirtip, bu sistemin özelliklerini irdelemiştik. Çok sınırlı bir bölgede emperyalizmin sınırsız desteğiyle kurulan katmanlı bir savunma sisteminden bahsediyoruz. Ancak bu sistemin de teknolojik gelişmelere yanıt veremediğini, farklı saldırı pratikleri karşısında etkisiz kaldığını hem 7 Ekim saldırılarında hem de 13-24 Haziran 2025 arasındaki İran-İsrail Savaşı sırasında gördük. O dönemde de yaptığımız analizde Türkiye'deki silah sanayisinin geldiği gelişkin konumu saptadıktan sonra iddia edildiği gibi tüm ülke hava sahasını koruyabilecek bir sistemin neredeyse olanaksız olduğunu belirtmiştik. Farklı katmanlardaki radarların, yine farklı katmanlardaki önleyici silah ve elektronik önlem sistemlerinin ancak hedef olabilecek belirli noktaların güvenliğini sağlayabileceğini belirtmiştik. Ek olarak yaşadığımız İHA örneklerinden de görüldüğü gibi yetkililerden bu tür girişimlere önlem alınamaz türünden açıklamalar gelmeye başladı. Başımıza örülen çorap Kamuya açık kaynaklardan bilebildiğimiz kadarıyla tüm bu gündem olan İHA'ların gözetleme, keşif ve hedef belirleme görevli olup, silahsız ve saldırı amaçlı olmadığını belirtelim. Ancak bu tür bir güvenlik zafiyetinin ülkenin daha tehlikeli bir duruma olanak tanıdığını belirterek geçelim. Aslında vurgulamak istediğimiz ve iktidarın elini kolunu bağlayan noktaların başında uluslararası ilişkiler geliyor. Daha net ifade etmek gerekirse emperyalizme bağlılık. Yazılım, hammadde, ekonomik vb. bağlantılardan bahsetmiyoruz. Bunlar elbette geçerli ancak bunun ötesinde siyasi-askeri bir eli kolu bağlı olma durumu var. 15 Aralık 2025 tarihli ilk açıklamanın içindeki "hava sahası güvenliğinin sağlanması amacıyla NATO ve Milli Kontroldeki F-16'larımıza alarm reaksiyon görevi verilmiştir" ifadesi nasıl bir egemenlik anlayışını simgelediği yorumlarınıza bırakıyoruz. Savaş uçaklarımızın NATO kontrolünde olduğunun itirafı nasıl bir güvenlik yaklaşımının ülkeye hakim olduğunu özetliyor. Dolayısıyla tüm ülke semalarını koruyacak sistemin zaten olanaksız olduğunu itiraf etmiş olan sermaye iktidarı, korumayı tercih ettiği bir tesisin savunması için de NATO'dan izin almak durumunda. Bu ülke böyle yönetilmeyi hak etmiyor...