Avrupa, bu yıl Noel’e bir kez daha savaşın gölgesinde giriyor. Ukrayna’da 2022'den bu yana devam eden çatışmalar, yalnızca cephe hattında değil, Avrupa’nın siyasal söyleminde ve diplomatik reflekslerinde de belirgin bir sertleşmeye ve donuklaşmaya yol açmış durumda. Oysa Noel, Hristiyan dünyasında barış, merhamet ve uzlaşmanın simgesi olmasının ötesinde, tarihsel olarak da çatışmaların en azından geçici olarak durdurulabildiği nadir dönemlerden biri olagelmiştir. Bugün Avrupa’nın önünde duran temel soru şudur: Bu sembolik ama anlamlı zaman dilimi, Rusya ile Ukrayna arasında çatışmaların durması, insani bir ateşkesin uzatılması ve belki de daha kalıcı bir barış sürecinin başlatılması için bir fırsata dönüştürülebilir mi? Son dönemde özellikle Almanya ve Avrupa Birliği kurumlarının söylemlerine bakıldığında, diplomatik seçeneklerin neredeyse tamamen tükendiği yönünde güçlü bir algı yaratılmaktadır. Rusya’ya karşı sert ve cezalandırıcı bir dil benimsenirken, Ukrayna’ya verilen askeri ve mali destek neredeyse tek politika aracı haline gelmiştir. Diplomasi ise çoğu zaman “denendi ve başarısız oldu” şeklinde özetlenen, tali bir seçenek gibi sunulmaktadır. Oysa henüz her şey denenmiş değildir. Diplomasi masasına yeniden dönülmeden, “başka seçenek kalmadı” demek için erkendir. Yakın geçmiş bunun en somut kanıtıdır. 2022 yılında, çatışmaların henüz ilk aylarında, Türkiye’de dışişleri bakanları düzeyinde başlayan görüşmeler, savaşın tüm sertliğine rağmen önemli ve somut sonuçlar üretmiştir. Bunların başında, küresel gıda güvenliği açısından hayati öneme sahip tahıl koridoru anlaşması gelmektedir. Karadeniz üzerinden Ukrayna tahılının dünya pazarlarına ulaşmasını sağlayan bu mekanizma, özellikle Afrika ve Orta Doğu’daki kırılgan ülkelerde olası bir gıda krizinin derinleşmesini engellemiştir. Aynı dönemde, yine Türkiye’nin arabuluculuğuyla, Rusya ve Ukrayna arasında – bazı durumlarda ABD’nin de dâhil olduğu – geniş çaplı ve tarihi nitelikte esir takasları gerçekleştirilmiştir. Bu gelişmeler, savaş koşullarında dahi diplomasinin tamamen işlevsiz olmadığını açıkça göstermiştir. Bugün takvim, yeniden böyle bir insani ve diplomatik pencere sunmaktadır. 24 Aralık Noel arifesi, 31 Aralık yılbaşı ve Rusya’da Ortodoks takvimine göre 7 Ocak’ta kutlanan Noel… Önümüzdeki yaklaşık iki haftalık dönem, sembolik olduğu kadar pratik bir anlam da taşımaktadır. Geçmişte farklı çatışma bölgelerinde görüldüğü üzere, bu tür dini ve kültürel dönemler, en azından geçici ateşkeslerin tesis edilmesi için bir başlangıç noktası oluşturabilir. Kısa süreli de olsa silahların susması, sivillerin nefes almasına imkân tanırken, taraflar arasında yeniden temas kurulmasının da önünü açar. Bu noktada Türkiye’nin yalnızca jeopolitik değil, tarihsel ve sembolik bir avantajı da bulunmaktadır. Noel Baba olarak bilinen kurgusal karaktere ilham veren Aziz Nikolaos, bugünkü Antalya’nın Demre ilçesinden çıkmıştır. Demre, aynı zamanda 2016 yılında Ankara’da düzenlenen bir suikast sonucu hayatını kaybeden Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’un adını taşıyan bir caddeye de ev sahipliği yapmaktadır. Karlov, son derece zor bir dönemde görev yapmış, diyaloğa ve diplomasinin dönüştürücü gücüne inanan bir diplomattı. Onun hatırası, bugün yeniden barış için atılacak adımlar açısından da güçlü bir sembol sunmaktadır. Bu çerçevede, Demre’de ya da Antalya’da, Karlov’un anısına atfedilecek diplomatik temasların başlatılması, hem sembolik hem de siyasi açıdan güçlü bir mesaj verebilir. İlk aşamada gayriresmî temaslar, uzmanlar ve eski diplomatlar düzeyinde görüşmeler; ardından dışişleri bakanları seviyesinde toplantılar; nihayetinde ise devlet başkanlarının katılımıyla daha kapsamlı bir barış süreci… Bunlar gerçekçilikten kopuk öneriler değildir. 2022’de mümkün olan, bugün neden tekrar denenmesin? Avrupa’nın barış iddiası yeniden sorgulanırken; Avrupa Birliği’nin bir yandan Rusya’ya karşı sert bir tutum sergilerken, diğer yandan Yunanistan’la birlikte, Ocak 2026’da AB Konseyi Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin İsrail’le beraber Doğu Akdeniz’de tansiyonu yükselten politikalarına göz yumması, Birliğin “barışçıl güç” kimliğini ciddi biçimde aşındırmaktadır. Bir zamanlar bu iddia nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Avrupa Birliği’nin, barışın çarpan etkisini artıran bir uluslararası aktör olma vasfından giderek uzaklaştığı görülmektedir. Ne uluslararası kamuoyu, ne Türkiye kamuoyu, ne Amerikan kamuoyu ne de birçok Avrupa Birliği ülkesi kamuoyu; yeni bir diplomatik girişim dahi denenmeden, Almanya ve Şansölye Merz’in öncülük ettiği “barış için her şeyi denedik, artık görüşülecek bir şey yok, Ukrayna’ya sonuna kadar destek vermeliyiz” söylemini gerçekçi bulacaktır. Diplomasi masasına yeniden dönülmeden, bu iddianın ikna edici olması mümkün değildir. Bu vesileyle bir kez daha vurgulamak gerekir ki, Türkiye açısından ne Rusya’dan ne de Ukrayna’dan vazgeçmek söz konusudur. Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını tanımaya devam etmektedir. Ancak çatışmaların durması, Ukrayna’nın egemenliğinden vazgeçmesi anlamına gelmez. Aksine, diplomatik yollarla uyuşmazlıkların çözülmesine bir şans verilmesi, öncelikle ölümleri durdurur ve yeni trajedilerin önüne geçer. Çatışmaların giderek Karadeniz havzasına kaydığı, Türkiye üzerinden yabancı ülke dinamiklerinin ( ve dronelarının) hedef alındığı bir dönemde, çatışmaların sona ermesini en çok arzulayan ülkelerin başında elbette Türkiye gelmektedir. Bölgesel barış ve istikrar, Türkiye’nin hem güvenliği hem de ekonomik ve siyasi çıkarları açısından yaşamsal önemdedir. Bu nedenle Türkiye’nin diplomasi çağrıları yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda stratejik bir zemine de oturmaktadır. Şahsi bir değerlendirme olarak ifade etmek gerekirse; olası bir çözüm, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü nihai olarak Ukrayna halkının kararına bırakırken, belirli bölgelerin silahsızlandırılması, Ukrayna’nın şimdilik NATO üyesi olmaması, buna karşılık hem Türkiye’nin hem de Ukrayna’nın hızlandırılmış bir takvimle Avrupa Birliği üyeliği sürecine alınması şeklinde kurgulanabilir. Böyle bir çerçeve, topu tamamen Avrupa Birliği’nin sahasına atar ve Birliğin yalnızca sözde değil, gerçekten Avrupa güvenlik mimarisi için elini taşın altına koymasını zorunlu kılar. Avrupa’nın güvenliği, Türkiye’yi bir tehdit olarak göstermeye çalışan Kıbrıs Rum Kesimi’nin mevcut yönetimi gibi miyop yaklaşımlarla sağlanamaz. Bunun yerine Türkiye’yi bir güvenlik ortağı olarak gören Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle geliştirilecek işbirlikleri, uzun vadede hem Rusya–Ukrayna hattında hem de Karadeniz’de kalıcı barış ve istikrar için çok daha sağlam bir zemin sunacaktır. Noel ruhu mucizeler vaat etmez; ancak taraflara durup düşünme, silahların gölgesinden çıkıp yeniden konuşma cesareti verir. Umut edilir ki bu yazı, tüm tarafları hiç olmazsa diplomasiye bir şans daha vermeye ve daha kalıcı bir çözüme yönelmeye teşvik eder. Barış zor, zahmetli ve uzun bir süreçtir; fakat diplomasi denenmeden bu sürecin başarıya ulaşması da mümkün değildir. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. NOEL Avrupa barış ÇAĞRI Ali Oğuz Diriöz, Independent Türkçe için yazdı Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Salı, Aralık 23, 2025 - 09:00 Main image:
Fotoğraf: Reuters
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Noel vesilesiyle Avrupa’da barışa bir şans daha copyright Independentturkish: