Ankara'nın son iki yıldır nabzını tuttuğu iki coğrafya var: Ortadoğu ve Ukrayna. Gazze savaşı, Esad'ın düşüşü, İran'la ilişkiler bir yanda; Rusya-Ukrayna çatışmasının yol açtığı güvenlik krizi öte yanda. Bu yoğun gündeme sıkışan Türk dış politikası, doğal olarak başka bölgelere ayıracak enerjisi bulamıyor. Balkanlar'daki durum da farklı değil. Oysa tarihsel bağlar, kültürel yakınlık, jeopolitik konum derken Bosna-Hersek, Türkiye için "unutulmaması gereken" bir ülke. 2025 biterken bu ülkenin yaşadığı derin yapısal krizleri ve Türkiye açısından taşıdığı stratejik değeri yeniden hatırlamak gerekiyor. Dayton'un Tuzağı: Barış Getirdi Ama Devleti Kilitledi 1995'te Dayton Anlaşması imzalandığında amaç belliydi: savaşı durdurmak. Üç yıl süren kanlı çatışma sonunda masaya oturan taraflar, sonunda bir anlaşmaya vardı. Ancak bu anlaşma, o kadar karmaşık bir sistem yarattı ki bugün ülkenin en büyük sorunu haline geldi. İki ana entite—Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti—ve özel statülü Brçko Bölgesi'nden oluşan yapı, üç etnik grubun dengesini korumaya çalışıyor. Devlet düzeyinde kolektif başkanlık, etnik kotalı parlamento, sınırlı yetkili merkezi hükümet var. Sistemin en büyük zaafı şu: Herkesin veto hakkı var ama kimsenin karar alma gücü yok. Bir reform tasarısı çıkarabilmek için üç etnik grubun da onayı gerekiyor. Sonuç: her şey kilitlenmede. Yargı reformu yapılamıyor, kamu yönetimi düzenlenemiyor, seçim sistemi değiştirilemiyor. Çünkü her değişiklik bir etnik grubun dengesini bozacakmış gibi algılanıyor. Dayton, barışı korudu ama ülkeyi yönetilemez hale getirdi. Dodik Krizi ve 2025'in Sarsıntıları 2025 yılı Bosna-Hersek için tam bir fırtına yılı oldu. Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik, Şubat ayında mahkemeden bir yıl hapis ve altı yıl siyasi yasak cezası aldı. Suçlama, Yüksek Temsilci Christian Schmidt'in kararlarına uymamaktı. Dodik, cezayı para cezasına çevirerek hapisten kurtuldu ancak siyasi yasaktan kurtulamadı. Kasım ayında yapılan özel seçimi yakın müttefiki Sinisa Karan kazandı. Ancak bu bir değişiklik getirmedi. Dodik parti başkanlığını elinde tutarak perde arkasından etkisini sürdürmeye devam ediyor. NATO karşıtı söylemi, AB'ye mesafeli duruşu ve Rusya'ya yakınlığıyla Dodik, Sırp Cumhuriyeti'nin ayrılma söylemini canlı tutuyor. AB, Mart 2024'te Bosna-Hersek ile üyelik müzakerelerinin başlatılması kararını aldı. Ancak üyelik için yargı reformu ve baş müzakereci ataması gibi koşullar var. Dodik gibi figürlerin varlığında bu reformları gerçekleştirmek neredeyse imkânsız görünüyor. Ekonomi: Gençler Gidiyor, Yatırım Gelmiyor Siyasi kilitlenme ekonomiye doğrudan yansıyor. Karmaşık idari yapı, farklı kantonlarda değişen mevzuatlar, öngörülemez siyasi atmosfer... Yabancı yatırımcılar için caydırıcı bir tablo bu. İşsizlik oranları düşüyor gibi görünse de gerçek başka: genç, eğitimli nüfus ülkeyi terk ediyor. Almanya, Avusturya, İsveç... Bosna-Hersek'in en parlak beyinleri Avrupa'nın dört bir yanına dağıldı. Geriye kalanlar? Kamu sektörüne bağımlı bir ekonomi, sınırlı sanayi, diaspora havalelerine dayalı bir geçim. Yüksek katma değerli üretim yok denecek kadar az. Ülke, "beyin göçü tuzağı"na düştü ve çıkış yolu görünmüyor. NATO'da Bekleyiş: Güvenlik Gri Alanda NATO üyeliği Bosna-Hersek için stratejik bir hedef. Ama Sırp Cumhuriyeti'nin NATO karşıtı tutumu bu süreci tıkıyor. Ukrayna savaşı sonrası Avrupa'da güvenlik hassasiyeti arttı, ancak Bosna-Hersek hâlâ ittifak dışında bekliyor. Bu durum, ülkeyi küresel güç rekabetlerine açık hale getiriyor. Rusya'nın Balkanlarda etkisini artırma çabası, NATO şemsiyesi dışında kalan Bosna-Hersek için ciddi bir risk faktörü. Türkiye Neden Şimdi Harekete Geçmeli? Türkiye için Bosna-Hersek sadece tarihi bir bağ değil, stratejik bir gereklilik. Balkanlar'daki genel denge, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri, enerji ve ulaştırma hatları, bölgesel istikrar... Hepsi bu ülkenin geleceğiyle bağlantılı. Ancak Ortadoğu ve Ukrayna'daki krizler Ankara'nın dikkatini başka yöne çekti. 2026'ya girerken Türkiye'nin bir seçimi var: ya Balkanlara—özellikle Bosna-Hersek'e—yeniden odaklanacak, ya da bu coğrafyada Batı ve Rusya arasında bir boşluk yaratacak. Bu boşluk, Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarına zarar verir. TİKA'dan Somut Adımlar Türkiye'nin Bosna-Hersek'teki yumuşak gücü, saha çalışmalarıyla hayat buluyor. TİKA, 1995'ten bu yana 1100'den fazla proje gerçekleştirdi. Son iki yılda kurulan teknik sınıflar ve atölyelerle 7 binden fazla kişiye mesleki eğitim sağlandı. 2024 Ekim'deki sel felaketi sonrası, evleri zarar gören kadınlar için profesyonel mutfak ekipmanları temin edildi. Vareş kasabasında 30 kadın çiftçiye tarımsal ekipman desteği verildi. TİKA İklim Eylem Programı kapsamında Trabzon'da Bosnalı uzmanlara afet yönetimi eğitimi düzenlendi. Bu projeler, Türkiye'nin Bosna-Hersek'te sadece "tarihsel bağlardan" bahsetmediğini gösteriyor. Eğitimden tarıma, afet yönetiminden kadın girişimciliğine uzanan bir yelpazede somut katkılar sunuluyor. Ancak bu çabalar daha sistematik ve uzun vadeli bir stratejinin parçası haline gelmeli. Yumuşak Güç, Sert Strateji Türkiye'nin Bosna-Hersek'teki en büyük avantajı toplumsal düzeyde var olan olumlu algı. TİKA'nın projeleri, YTB'nin burs programları, Yunus Emre Enstitüsü'nün kültür faaliyetleri, tarihi eserlerin restorasyonu... Bunlar, Türkiye'nin Balkanlardaki varlığını meşru ve görünür kılıyor. Ancak yumuşak güç tek başına yetmez. Ekonomik iş birlikleri güçlendirilmeli, KOBİ'ler için ortak girişimler desteklenmeli, üniversiteler arası akademik iş birliği derinleştirilmeli. Türk şirketlerinin Bosna-Hersek'teki yatırımları artırılmalı. Gençlere yönelik staj ve iş programları yaygınlaştırılmalı. En önemlisi: Türkiye, Bosna-Hersek'in iç siyasetine doğrudan müdahale etmeden, istikrar ve kalkınma yönünde yapıcı bir rol üstlenmeli. Bu yaklaşım hem Türkiye'nin bölgesel itibarını korur hem de Bosna-Hersek'teki varlığını sürdürülebilir kılar. Unutulan Ülke, Kaybedilmemesi Gereken Fırsat Bosna-Hersek 2025 sonunda ne savaşın eşiğinde ne de tam istikrarlı bir ülke. Dayton'un yarattığı sistem, barışı korumaya devam ediyor ama devleti felç ediyor. Dodik krizi, AB müzakerelerinin belirsizliği, ekonomik durgunluk, genç nüfusun göçü... Hepsi bu yapının doğal sonuçları. Türkiye için mesele basit: Bosna-Hersek'i romantik bir geçmiş anlatısının ötesinde, güncel ve somut bir dış politika başlığı olarak ele almak. Ortadoğu ve Ukrayna'daki yoğun gündem, Balkanları ihmal etmek için bahane olamaz. Bosna-Hersek gündemden düşmüş olabilir. Ancak jeopolitik gerçekler değişmedi: Bu coğrafya, Türkiye'nin uzun vadeli güvenliği, ekonomik çıkarları ve bölgesel etkinliği için kritik öneme sahip. 2026'da bu farkındalıkla hareket etmek, bir seçenekten çok bir zorunluluk. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. Bosna hersek yakın coğrafya GÜNDEM Dr. Osman Gazi Kandemir, Independent Türkçe için yazdı Dr. Osman Gazi Kandemir Pazartesi, Aralık 22, 2025 - 16:45 Main image:
Fotoğraf: AA
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: 2025'te gündemden düşen yakın coğrafya: Bosna-Hersek copyright Independentturkish: