Bu makalede karşılaştırmalı bir analiz okuyacaksınız. Temel olarak karşılaştırmada üç tez yer alacak. Çıkış noktam, ilgili makaleyi özetleyerek, “teröriste kazanmayı öğreten” ABD’nin incelemesiyle başlayacağım. Ancak bu makaleden bağımsız olarak, ABD’nin kartelleri karşısına alma biçimi ve savaş ilanı konusunu irdeleyeceğim. Bu bakış açısıyla, ABD’nin kendi çıkarına iki değişik tarzı da kullandığı görülecek. Bunları inceledikten sonra Türkiye’nin mücadeleyi öğrenme ve karşısındakilerle çok cephede nasıl bir savaş verdiğini kendi tezim olarak açıklayacak, bu suretle politik terörle savaş tezimi öncekilerle karşılaştıracağım. David ve Hugo’nun Tezi: “Teröriste Kazanmayı Öğretmek” Geçtiğimiz gün, Londra King’s College’tan (War Studies Bölümü) David Betz ve Hugo Stanford-Tuck tarafından ileri sürülen tezleri konu alan ve Askeri Strateji Magazini’nde (Military Strategy Magazine) yayımlanan terörizmle ilgili makale üzerine bir değerlendirme yapma ihtiyacı duydum. Makalenin başlığı, “Düşmanınıza Kazanmayı Öğretin” (Teaching Your Enemy to Win). Öyle düşünüyorum ki terörle ilgili birçok sorunuzun cevabını bulabilmek için bu konuyu incelemek gayet yararlı olacak. Öncelikle bu makaleyi özetlemek isterim. Bu makale, Batı’nın Küresel Terörle Mücadele (Global War on Terror) kapsamındaki seferî operasyonlardaki (özellikle Irak ve Afganistan) başarısızlığını eleştiriyor. Yaygın görüşün aksine, sorun “iyi taktiklerin kötü strateji tarafından engellenmesi” değil; hem taktikler kötü hem de strateji, başka deyişle durum saçmalık dolu politikalar nedeniyle önemsizleşmiş durumda. İleri sürülen ana tez şöyle: Batı dünyası (özellikle ABD), liberal müdahale savaşlarında (seçime bağlı saldırganlık içeren savaşlarda), bu savaşı bir zafer aracı olarak değil, risk yönetimi veya istikrarsızlaştırma yollarıyla yürütüyor. Bu yaklaşım, stratejiyi politikaya tabi kılıyor, taktik inisiyatifi yok ediyor ve düşmanı evrimsel bir “avcı-av” ilişkisine zorluyor. Sonuçta, Batı, düşmanına binlerce taktik ve en önemlisi stratejik ders veriyor: Bizim sunduklarımızla nasıl kazanılır? Makale, savaşın amacının “daha iyi bir barış yaratmak” olması gerektiğini vurguluyor; aksi takdirde şiddet meşru olmuyor. Batı ise inançsız ve belirsiz hedeflerle savaşıyor, bu da yenilgiye giden kargaşayı yaratıyor. Buradaki ana argümanları sıralayalım. • Politika Taktikleri Ezmiyor, Stratejiyi Önemsizleştiriyor: Bilgi teknolojisi (medya, dijital komuta) uzak savaşları ev cephesine taşıyor, siyasi iradeyi zayıflatıyor ve üst komutanların mikro yönetim yapmasına yol açıyor. Sivil-asker ilişkileri bozuk. Politikacılar belirsiz veya yanıltıcı hedefler veriyor. Örnek: Kanada generali Andrew Leslie’nin sözü: “Neden buradayız diye soruyorlar… Siz gönderdiğiniz için. Bunu açıklamak askerin değil, siyasi liderliğin işi.” • Düşman Evrimleşiyor (Avcı-Av Dinamiği): Uzun süren çatışmalarda düşman (Taliban gibi) hızlı adapte oluyor. Batı’nın kısıtlayıcı angajman kuralları, sivil kayıplarından kaçınma ve yetersiz kuvvet kullanımı düşmana öğrenme fırsatı veriyor. Taliban, Batı’nın alışkanlıklarını sömürüyor: Çatışma başlat, ateş et, siviller arasında saklan ve Batı’nın ayrım gözetmeyen ateş gücünü (hava desteği vb.) provoke et ki halk yabancılaşsın. • Bilgi Teknolojisinin Olumsuz Etkisi: Dijitalleşme komutayı ağırlaştırıyor, yerel inisiyatifi öldürüyor. Afganistan Helmand örneği: Hava kontrolörü Ben Willson, günde 40 hava vuruşu talep ediyor ama onaylar saatler sürüyor, düşman kaçıyor. • Ahlaki ve İnsani İkilemler: Liberal değerler (sivil koruma) acımasız düşmanlar tarafından istismar ediliyor. Savaşlar “ahlaki leke” taşıyor (örneğin Irak’ta kitle imha silahı bulunamaması Afganistan’ı da etkiledi) ve halk desteği çekiliyor. Örnekler şunlar: • Afganistan: Muazzam kan ve para israfı; Taliban geri döndü, ülke yozlaşmış. Helmand’da İngilizler belirsiz hedeflerle savaştı, küçük çatışmalar Taliban’a taktik öğretti. Bir köyün (Tarok Kolache) 25 ton roketle yok edilmesi gibi olaylar morali bozdu. • Irak: 2003 işgali mezhepsel iç savaş ve IŞİD’in doğuşuna yol açtı. • Olumlu karşıt örnek: Sierra Leone (2000) – Hızlı, sınırlı müdahale; düşmana adapte olma şansı verilmedi. Sonuca gelelim. Makale, belirsiz “istikrarlaştırma” operasyonlarının strateji ve taktikleri baltaladığını, düşmanı güçlendirdiğini söylüyor. Batılı halk, savaşları değerler adına çerçevelenmiş hipokrasi olarak görüyor. Gerçek değişim için ahlaki inanç ve tam hükümet yaklaşımı gerekiyor; yoksa savaş ahlaksız ve başarısız olur. Makale, Batı’nın bu yaklaşımı sürdürmesi halinde düşmanlarının giderek güçleneceğini uyarısıyla bitiyor. ABD’nin Yeni Tezi: Kartellerin Terör Örgütü Olması ve “Savaş!” Aynı Batı veya aynı Amerika Birleşik Devletleri, bu kez olay yeri Meksika Körfezi, konu kartellerin terör örgütü ilan edilmesi. Bu makaledeki eleştirileri Donald Trump yeni yönetiminin (2025) bu yeni politikaları ile ele alalım. Yukarıdaki makale, Batı’nın (özellikle ABD ve müttefiklerinin) Teröre Karşı Küresel Savaş’taki (Afganistan, Irak vb.) başarısızlıklarını analiz etmekteydi. Geleneksel açıklama “iyi taktik, kötü strateji” iken, yazarlar daha radikal bir görüş savunmaktaydılar: • Anlamsız Politika: Savaşların amacı (örneğin liberal demokrasi ihracı, ulus yaratmak) gerçekçi değil ve sürdürülemez. Politika o kadar hatalı ki, strateji önemsiz hale geliyor. • Kötü Taktikler: Angajman kuralları (ROE - Rules of Engagement), minimum kuvvet kullanımı, sivil kayıplardan aşırı kaçınma gibi yaklaşımlar düşmanı avantajlı kılıyor. • Evrimsel Adaptasyon: Uzun süreli, düşük yoğunluklu çatışmalarda Batı, düşmana (Taliban, El Kaide vb.) binlerce taktik ders veriyor. Düşman, Batı’nın zayıflıklarını (medya hassasiyeti, iç politika baskısı, sabırsızlık) öğrenerek evrilip üstünlük sağlıyor. • Sonuç: Batı, düşmanına nasıl kazanacağını öğretiyor; en motivasyonlu taraf (düşman) zafer kazanıyor. Yukarıdaki David ve Hugo’nun makalesi, Batı’nın inanç (conviction) ve makul amaç (plausible aim) eksikliğini eleştirmektedir; savaşların “gösteri” gibi yürütüldüğünü söyler. Gelelim kartellerin terör örgütü olmalarına. Burada ABD’nin Meksika kartellerini terör örgütü ilan etmesiyle bir karşılaştırma yapmak isterim. Bu Trump’ın 2025 hamlesi, makalenin eleştirdiği Batı yaklaşımından tam ters yönde bir örnek olarak öne çıkar ve makalenin tezlerini kısmen çürütür ve kısmen de doğrular niteliktedir. Şöyle: • Uyumluluk (Pozitif karşılaştırma): Kartelleri Dış Terör Örgütü (FTO) ilan etmek, tehdidi “suç”tan “ulusal güvenlik/terör” seviyesine çıkararak politika ve stratejiyi netleştirir; makalenin istediği “makul amaç” (fentalin kriziyle mücadele, sınır güvenliği) ve inanç sağlar. Kısıtlı angajman kuralları (ROE) yerine geniş yetkiler (drone vuruşları, finansal abluka, potansiyel askeri müdahale) getirir; düşmana (kartellere) adaptasyon fırsatı vermeden hızlı, caydırıcı “savaş” imkânı yaratır. • Farklılık (Makaleyle zıtlık): Makale, Batı’nın uzun süreli müdahalelerde düşmanı güçlendirdiğini söyler (Afganistan’da Taliban’ı öğreterek). ABD’nin bu adımı ise kısa vadeli, agresif ve evrilmeye izin vermeyen bir yaklaşım; düşmana “kazanmayı öğretmek” yerine, doğrudan ezmeyi hedefler. Realist güç kullanımıyla (terör tanımı genişletme), makalenin eleştirdiği “anlamsız politikadan (nonsensical policy) uzaklaşır. • Sonuç: Bu hamle, makalenin teşhis ettiği sorunu aşan bir uygulama gibi durur; Batı (ABD) nihayet motivasyonlu ve etkili bir politika benimseyerek düşmanına üstünlük sağlamaya çalışıyor gibi ele alınabilir. Karşılaştırma: “Politik Teröre Karşı Savaş” Tezim ile Diğerleri Bu karşılaştırmalı analizin ilerleyen satırlarında tezlerime genel olarak “Politik teröre karşı savaş” tezi diyeceğim. Politik teröre karşı savaş tezim, jeopolitik bakış içerisinde yer alır ve realizm odaklıdır. Bugüne kadarki terörle mücadele tezlerimin özünde yer alan husus, terörün esasen politik bir araç olduğu, bu itibarla terörle mücadele kavramının yetersiz kalabildiği ve bunun yerine teröre karşı savaş yapmanın daha geniş operasyonel yetkiler sağladığı yönündedir. Tezlerime, “Politik Terör” başlıklı makalemde ve kitaplarında vurguladığım gibi bakabilirsiniz. Genel olarak tezlerim; ABD, Avrupa, Rusya destekli birçok terör olayını işaret ederek, bu başat güç ve bölgesel güç dinamikleri tarafından ileri sürülen teröristlerle/vekillerle mücadele etmenin yanı sıra, aynı zamanda, o teröristleri imal eden ve besleyen güçlere odaklanmak gerektiğini açıklar. Örneğin ABD, Rusya veya Avrupa ile mücadele, milli güvenlik tehdidinden ve varoluşsal nedenleri ihtiva ettiğinden dolayı, sonuç almak bir tür savaş vermek kavramıyla olacaksa, yöntem illa silahlı olmayabilir, böyle durumlarda milli güç unsurlarının tamamına bağlı stratejik odaklanma ve bu bakışla dengelenen perspektif öne çıkar. Bunlar, bu konuda bir savaş verme planına mutlaka dahil edilmelidir. Bu noktada hukuki bağlam başka bir konudur, olayın tamamı değildir. Şöyle ki, teröriste ve yasalara bakış açısı elbette formülleştirilir. Ancak savaş başka ve kapsamlı alandadır, zaman zaman gri alanlardadır ve hukuksuzluğu olan zemindeki yerleri işaretleyip onlara o gözle bakmak icap eder. Yani, uluslararası bağlamdaki hukuk, varoluşsal meselelerle savaşıyorken eğer eli kolu başladı ise zaten savaş kaybedilmiştir. İşte hukuk bu, diyerek asıl savaş anlayışından kaçılamaz, dünyada pek çok güç bunu bilerek hareket eder. Bu yaklaşım, terör örgütlerini dış destekli vekalet unsurları olarak görür ve caydırıcılık, istihbarat odaklı müdahale ile “kaynak ülkede” teröristi bastırmayı savunur. David ve Hugo’nun makalesinde bahsedilen örnek bile, son dönemde karşımıza çıkan ABD’nin Meksika uyuşturucu kartellerini (Sinaloa, Jalisco Nueva Generación/CJNG vb.) yabancı terör örgütü (FTO) ilan etmesi, ifade ettiğim politik teröre karşı savaş tezimle yüksek ölçüde uyumludur. Öyleyse, bir yandan (Taliban veya PKK/YPG’deki örnekte görüldüğü gibi) “teröriste kazanmayı öğreten” ABD’yi tartışıyoruz, diğer yandan aynı ABD’nin, kartellerle savaşı tam bir terör savaşına veya milli güvenlik politikasına ve dolayısıyla varoluşsal savaşa dönüştürebildiğini görüyoruz. Bu iki taraflı yaklaşımı iyi anlamamız gerekiyor. • Karşılaştırma - Politik Teröre Karşı Savaş ile David ve Hugo’nun “Teröriste Kazanmayı Öğretmek” Tezi: “Politik teröre karşı savaş”, istihbarat/caydırıcılık odaklı sınır ötesi operasyonlar, realist yaklaşım) makaleyle yüksek uyum gösterir, ancak perspektif farkı var. Şöyle: • Uyum: Politik teröre karşı savaş tezi, “mücadele” kavramının kısıtlayıcı olduğu, “savaş” ilanının geniş yetkiler verdiğini savunur. Bu tez, teröriste kazanmayı öğretmek tezinin tam da eleştirdiği, kısıtlı taktikleri/reddettiği gibidir. Politik teröre karşı savaş tezim, örneğin, PKK/YPG’yi dış destekli vekalet unsuru olarak görmektedir, kaynak ülkede (Suriye’de) müdahale/caydırıcılığı esas almak hayatidir; bu, teröriste (düşmana) adaptasyon fırsatı vermemekle örtüşür. Türkiye’nin İHA/SİHA üstünlüğüyle hızlı operasyonları, düşmana “kazanmayı öğretmeden” bastırmayı gerektirir. O halde politik terörle savaş ile teröriste kazanmayı öğretmek başlıklı David ve Hugo’nun makalesinde yer alan savunuların her ikisi de realist tezdir: Terör politik araçtır, hibrit tehditlere karşı inanç ve makul amaç şarttır. • Farklılık: Makale Batı’nın (ABD’nin) hatalarını eleştirir ve düşmanı güçlendirdiğini söyler; politik teröre karşı savaş tezi ise Türkiye’nin yaklaşımını başarılı bulur (Pençe operasyonları, MİT vuruşları). Yani politik teröre karşı savaş tezim ABD ile Türkiye’nin konumsal ve diğer başarı ögelerini gerçek sebep olarak değerlendirerek, Türkiye’nin “doğru” savaşı uyguladığını iddia eder; Batı’nın aksine, Türkiye, teröriste evrilme şansı vermemek adına, çabasını hayati düzeyde sürdürmektedir. • Sonuç: Politik teröre karşı savaş tezim, David ve Hugo’nun makalesinin eleştirisini pratikte aşan bir model sunar. Esas olan budur: Uygulama başarısı! Türkiye, realist ve kararlı politika ile “düşmana kazanmayı öğretmek”ten kaçınır. Örneğin ABD’nin kartel hamlesi gibi adımlar, ancak savunduğum “savaş” kavramına yaklaşırsa başarı getirir. Genel olarak, David ile Hugo’nun makalesi (teröriste kazanmayı öğretme tezi) Batı’nın stratejik başarısızlığını evrimsel bir metaforla açıklarken, hem ABD’nin yeni hamlesi hem kendi tezim (politik terörle savaş) bu hatalardan ders çıkararak daha agresif/realist yol önerir; uyum yüksek, ilham vericidir. Aslında giderek öğrenen Türkiye tarafı olmaktadır. Süreç işlemiştir: Önce içeride mücadele, sonra terörü dışarıda/uzakta yok etme! • Karşılaştırma - Politik Teröre Karşı Savaş ile “Kartellerin Terörist İlanı ve Savaş” Tezi: Karşılaştırma şu şekilde özetlenebilir: • Kavramsal uyum: Politik terörle savaş tezi, “terörle mücadele” yerine “savaş” terimini tercih eder, çünkü mücadele kavramı (iç hukuku karşılasa bile) uluslararası hukuku ve hareket alanını kısıtlar; savaş ilanının ise daha agresif, sınırsız müdahale (askeri operasyon, finansal abluka, istihbarat penetrasyonu) imkânı verir. Unutmayın; 7 Ekim saldırısıyla beraber İsrail, 8 Ekim’de derhal Hamas’a karşı savaş ilan etti ve bir savaş kabinesi kurdu. (Savaş Kabinesi başlıklı makalede açıklanmaktadır.) Mücadele/savaş kavramı ayrımında tam da bu tarzda düşünmekteyim. Ayrıca (incelememizde yer aldığı gibi) ABD’nin kartelleri FTO ilan etmesi tam da bu mantıkla işler: Karteller geleneksel suç örgütü olmaktan çıkıp “milli güvenlik tehdidi” halinde bir “terör unsuru” olarak tanımlanır, böylece terörle mücadele yasaları (örneğin, malzeme desteği yasakları, Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Teröriste -SDGT- karşı yaptırımları, potansiyel askeri yetkiler) devreye girer. Bu, benim İsrail-Hamas (veya FKÖ) örneğinde açıkladığım gibi, politik kazanım için terör tanımını genişletme yaklaşımına paraleldir. • Operasyonel fayda: Terör tanımıyla, caydırıcılığın arttığını, finansal ağların çökertilebildiğini ve sınır ötesi operasyonların meşrulaştığını savunmaktayım (PKK/YPG bağlamında sınır ötesi harekatlar). ABD’nin bu adımı da benzerdir: Kartellerin şiddet yöntemleri (katliam, korkutma, yamyamlık benzeri ritüelleri işleyen Jalisco Yeni Nesil Karteli - CJNG gibi gruplarda belgelenmiş) terör taktiği olarak nitelenir; fentalin krizi ulusal tehdit olarak sunulur. Sonuçta finansal yaptırımlar, varlık dondurma ve potansiyel drone/askeri operasyonlar genişler. Bunlar benim MİT’in operasyonel gücünü ileri sürdüğüm gibidir, ABD için yeni araçlar (Anti-Terrorism Assistance - ATA davaları, FTO kriterleri) açılır. • Realist bakış açısı: ABD’nin kartelleri terör örgütü ilan etmesi ile benim terörü imal edenleri (ABD, Avrupa, Rusya, İran, İsrail, vb.) işaret ederek, duruma uygun bir savaş yapma tezimin, her ikisi de hibrit tehditleri (vekâlet, propaganda, ekonomik istismar) realist çerçevede ele alır. Makalelerimde çokça yer verdiğim jeopolitik tezlerle (liberal düzenin çöküşü, güç mücadelesi vb.) bu konu örtüşür: ABD’nin karteller hamlesiyle iç güvenlik (uyuşturucu/göç) ve jeopolitik çıkarlarını (Batı Yarımküre istikrarı) korur, Meksika’nın egemenlik itirazlarına rağmen realist güç dengesi uygular. • Farklılık: Şimdiye kadar tezlerim doğrudan Meksika kartelleri hakkında yorum yapmamış olsa da PKK gibi ayrılıkçı/politik örgütlere odaklandığım açıktır. Karteller daha çok kazanç odaklı (profit-motivated) görünür. Ancak şiddet yoğunluğu ve devlet erozyonu (Meksika’da yarı-devlet gibi davranmaları) nedeniyle terör tanımı genişletilebilir; bu benim “politikten stratejik teröre evrilme” tespitimle uyumludur. • Sonuç: ABD’nin kartelleri önce terörist ilan etmesi ve sonra da bunlara “savaş” açması örneği, tezlerimi pratikte doğrulayan bir uygulama gibi durur; terör tanımını genişleterek daha etkili “savaş” imkânı yaratır, realist jeopolitik çıkarları önceler. Türkiye açısından da farklı değildir: Benzer şekilde PKK/YPG’nin terör tanımını uluslararası alanda güçlendirme çabalarına paraleldir. Sonuç Özellikle terör konusunun bir vekalet unsuru haline dönüşmesiyle dünyada tüm denklemler değişti; özellikle başat güçler ile bölgesel güçler istedikleri gibi terör tanımı yapmak ve bununla mücadele (hatta savaş) yöntemini belirlemek serbestisine sahip olarak hareket ettiler. Türkiye uzunca zaman dünyada bir tarafa sıkıştırılmak istendi; ama bu bir yere kadar! Öyle umuyorum ki, Türkiye’nin milli çıkarları içinde terör konusu artık netleşti ve bu savaş kazanılmak üzere. Ancak bu analitik bir makaledir. Öyleyse bilimsel bakış açısı gereği, ummak fiilinden öte sonucu daha kabul edilebilir açıklamak gerekir. Sonuç şöyle düşünülebilir: • Eğer ABD’nin “teröriste kazanmayı öğrettiği” açıdan bakılır ise bugün Türkiye’nin muhatap olduğu durumdaki bütün aktörler (PKK/YPG/SDG vb.) buna göre değerlendirilmelidir. • Buna karşılık, Türkiye, önce terörle mücadele etti, sonra geniş açılı ve çok cepheli/yöntemli bir savaş verdi ise bu durumda “kazanmayı öğrendi” şeklinde düşünülmelidir. Öyleyse bugün Türkiye ile ilgili aktörler, birlikteler ve gelecek için gerekenleri tayin sürecini yaşıyorlar. Elbette tarih sonucu daha net belirleyecektir. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. terörist terör tezleri kartel Gürsel Tokmakoğlu, Independent Türkçe için yazdı Gürsel Tokmakoğlu Salı, Aralık 23, 2025 - 09:30 Main image:
Fotoğraf: AP
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Terör tezlerinin karşılaştırması: “Teröriste kazanmayı öğretmek”, “kartellerin terörist ilanı ve savaş”, “politik terörle savaş” copyright Independentturkish: