İsrailli aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ile Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın sunduğu 19 yeni yasa dışı yerleşim planı Güvenlik Kabinesinde onaylandı. Kabinenin onay verdiği plan çerçevesinde, Batı Şeria’nın tamamına dağılan 19 kaçak yerleşim yeri kurulacak. Bunlardan ikisi 2005 yılında boşaltılan "Ganim" ve "Kadim" olacak. "Ganim" ve "Kadim", 2005'te alınan geri çekilme planı kapsamında yıkılan dört yerleşim arasındaydı. Mayıs ayında Batı Şeria'da 22 yeni yerleşim yerinin kurulmasına yönelik ardından onaylanan bu karar, İsrail'in son yıllardaki en büyük işgal planlarından biri oldu. Böylece üç yıl içinde İsrail tarafından onaylanan kaçak yerleşim yerlerinin sayısı 69'a ulaştı. İsrail merkezli yerleşim karşıtı bir gözlem grubu "Peace Now"a (Barış Şimdi) göre, onaylanan yeni yerleşim yerleri kuzeydeki Cenin'den güneydeki Hebron'a kadar, üç milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı Batı Şeria'nın dört bir yanına yayılmış durumda. Karara dair konuşan Smotrich, söz konusu adımın "bir Filistin devletinin kurulmasını engellemeyi’ amaçladığını bildirdi ve "Sahada, Filistin terör devletinin kurulmasını engelliyoruz" dedi. Smotrich'in ofisinden yapılan açıklamaya göre, 19 yerleşim yerinden 5'i "zaten mevcuttu" ancak daha önce İsrail yasaları kapsamında yasal statü kazanmamıştı. FKÖ'den tepki: Filistin coğrafyasına karşı yürütülen bir soykırım savaşı Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’da yeni yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri kurmasının Filistin coğrafyasına karşı yürütülen bir "soykırım savaşı" olduğunu belirterek, bunun durdurulması için acil uluslararası eylem çağrısında bulundu. FKÖ’ye bağlı Irkçı Ayrım Duvarı ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi Başkanı Mueyyed Şaban, İsrail’in Batı Şeria’daki yeni Yahudi yerleşim kararlarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Şaban, İsrail kabinesinin Batı Şeria genelinde 19 yeni yasa dışı Yahudi yerleşim biriminin kurulmasına onay vermesinin, "Filistin coğrafyasını sömürgeci yerleşim projesi lehine silmeye yönelik yarışta atılmış bir adım daha" ve Filistin coğrafyasına karşı yürütülen bir soykırım savaşı olduğunu vurguladı. Bu kararın tehlikeli bir tırmanış oluşturduğuna işaret eden Şaban, söz konusu adımın işgal hükümetinin Filistin topraklarını ilhak etme, apartheid rejimini kalıcılaştırma ve tamamen Yahudileştirme yönündeki gerçek niyetlerini açıkça ortaya koyduğunu aktardı. Şaban, kararın Başbakan Binyamin Netanyahu ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich liderliğindeki aşırı sağcı hükümetin, Yahudi yerleşimlerini meşrulaştırmayı ve fiili yerleşimleri resmi yerleşim birimlerine dönüştürerek Filistin toprakları üzerindeki kalıcı İsrail kontrolünü pekiştirmeyi amaçlayan sistematik politikasının bir parçası olduğunun altını çizdi. Kararın uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına açık bir meydan okuma teşkil ettiğini belirten Şaban, Batı Şeria’nın, Filistin varlığını ortadan kaldırmayı hedefleyen ve şehirleri ile köyleri izole edilmiş, kuşatma altındaki bölgelere dönüştüren sistematik bir sömürgeleştirme sürecine sürüklendiği uyarısında bulundu. Şaban, mevcut İsrail hükümetinin yerleşimleri genişletip yalnızca Filistin topraklarını gasbeden İsraillilere hizmet eden sömürgeci ve güvenlik amaçlı yol ağlarıyla birbirine bağlayarak coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin kurulma ihtimalini ortadan kaldırmayı hedefleyen stratejik bir vizyon doğrultusunda hareket ettiğini ifade ederek, konseyin tüm resmi ve sivil kuruluşlarla işbirliği içinde İsrail’in sömürgeci uygulamalarını uluslararası kamuoyu nezdinde teşhir etmek amacıyla hukuki, diplomatik ve saha çalışmalarını sürdürmeye devam edeceğini kaydetti. Hamas: İlhak politikasını pekiştiren yeni sömürgeci bir adım Hamas da söz konusu planın onaylamasını, "Filistin topraklarını yağmalamayı amaçlayan yeni bir sömürgeci adım" olarak nitelendirdi. Hamas'ın Siyasi Büro üyesi Harun Nasıreddin, İsrail nezdinde de kaçak kabul edilen Yahudi yerleşimlerinin yasallaştırılmasını öngören planın onaylanmasıyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Harun Nasıreddin, 19 yerleşimin yasallaştırmasının "sinsi ilhak politikasını pekiştiren, Filistin topraklarını yağmalamayı ve emrivaki yaparak Filistin halkının hukuki ve tarihi haklarını ellerinden almayı amaçlayan yeni sömürgeci bir adım" olduğunu ifade etti. Nasıreddin, söz konusu plan ile yerleşimcilerin suç teşkil eden uygulamalarının, "İsrail'in Filistin halkını tehcir etmek için temel bir araç olarak kullandığı "yerleşimleri genişletme" konusundaki ısrarını gösterdiğini dile getirdi. Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınlarda yaşanan artışa da değinen Nasıreddin, bunun Kudüs'ü Yahudileştirme ve dini ve tarihi statüsünü değiştirme yönündeki sistematik bir politikanın parçası olduğunu aktardı. Nasıreddin, Aksa'ya yönelik baskınlar ile yerleşim birimleri inşasının, Yahudileştirme ve saldırganlık politikasında madalyonun iki yüzünü temsil ettiğini kaydetti. Abbas'tan faaliyetleri durdurma çağrısı Öte yandan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da işgal altındaki Batı Şeria’da yeni yasa dışı yerleşim birimlerinin inşası ve mevcut yerleşimlerin genişletilmesi ile Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin saldırılarının durdurulması için İsrail hükümetine baskı yapılması çağrısı yaptı. Abbas, "ulusal Filistin kurumlarını baltalamayı, yasa dışı yerleşim yerlerini genişletmeyi ve Yahudi yerleşimci terörizmi yoluyla iki devletli çözümü yok etmeyi durdurması, alıkonulan Filistin vergi gelirlerini serbest bırakması ve Hristiyanlar ile Müslümanlara ait kutsal mekanlara yönelik saldırılarına son vermesi" için İsrail'e uluslararası baskı uygulanması gerektiğini vurguladı. Bu bağlamda Abbas, Filistin’in uluslararası hukuka ve Arap Barış Girişimi’ne uygun adil bir barışa ulaşmak amacıyla ABD Başkanı Donald Trump, arabulucular ve uluslararası ortaklarla çalışmaya hazır olduğunu ifade etti. Kaçak yerleşim yerlerinin sayısı artıyor Batı Şeria'nın güneyindeki "Kefar Atsiyon" Yahudi yerleşim birimi, İsrail’in 1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesinin hemen ardından kurulduğu için ilk Yahudi yerleşim birimi olarak kabul ediliyor. Sonrasında Batı Şeria'da yüzlerce yasa dışı yerleşim yeri inşa edildi. Yahudi yerleşim birimlerini takip eden İsrailli sivil toplum kuruluşu "Peace Now" (Barış Şimdi) hareketinin 2024 yılı verilerine göre, Doğu Kudüs hariç, işgal altındaki Batı Şeria'da yaklaşık 3 milyon Filistinli yaşarken, Filistin topraklarını gasbeden İsrailli nüfusu ise 500 bini aşmış durumda. Gasbedilen Filistin topraklarında 365 yasa dışı yerleşim mevcut, ancak bunlardan 69'u tarafından onaylanmış durumda. Ancak İsrail hükümeti, kaçak yerleşim yerlerine sık sık aldığı kararlarla tek taraflı onay vermeye devam ediyor. Ayrıca İsrail'in inşaat hamlesi de işgali pekiştiriyor. Söz konusu yerleşim yerleri Batı Şeria'ya yayılıyor ve bu yerleşim yerleri genellikle sadece İsraillilerin kullandığı otoyollarla birbirine bağlanıyor. Filistinliler ise yol blokajları ve güvenlik kontrolleriyle karşılaşıyor. Öte yandan İsrail'in, "güvenlik" iddiasıyla Batı Şeria'yı bölecek şekilde inşa ettiği yaklaşık 700 kilometrelik Ayrılık Duvarı da Filistinlileri kontrol etmek amacıyla kullanılıyor. Yerleşimcilerin sicili kabarık: Kundaklama, cinayet, saldırı... Ancak bununla da sınırlı değil. "Masum siviller" olduğu iddia edilen İsrailli yerleşimler, adeta İsrail'in paramiliter örgütü gibi hareket ediyor. Filistinliler, özellikle İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı başladığından beri yerleşimcilerin şiddetinde de artışla karşı karşıya kalıyorlar. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin (OCHA) verilerine göre, yerleşimciler sadece son iki yılda Filistinlilere yaklaşık 3 bin kez saldırı gerçekleştirdi. Yerleşimcilerin saldırıları genellikle Eylül ile Kasım ayları arasındaki zeytin hasadı döneminde tırmanıyor. Çünkü bu dönem, birçok Filistinli aile için hayatlarını idame ettirebilmeleri adına önemli bir gelir kaynağı sağlıyor. Silahlanan yerleşimcilerin, bu zamana kadar birçok kez İsrail askerleriyle birlikte çeşitli saldırılara katıldığı tespit edildi. Fakat bu sözde "vahşi Arapların zulmüne uğrayan masum siviller" kendi başlarına da saldırılar düzenliyor. Filistinlilere ait malları tahrip ediyorlar, kundaklamada bulunuyorlar ve Filistinlileri öldürüyorlar. Fakat ikili hukuk sistemi altında, Filistinliler İsrail'in askeri mahkemelerinde yargılanırken, yerleşimciler tarafından işlenen suçlar sivil mahkemeye tarafından "inceleniyor". 2017'den bu yana en yüksek düzeye ulaştı Netanyahu hükümetinin öncelik verdiği konuların başında, işgal altındaki Filistin topraklarının ilhakı yer alıyor. İsrail'in 2025 yılındaki yerleşim alanlarıyla genişlemesinin, 2017'den bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını belirtiyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, kısa süre önce İsrail’in işgal altındaki topraklarda sürdürdüğü yerleşim genişlemesini kınamıştı. Guterres, bu politikanın “gerilimi körüklediğini, Filistinlilerin topraklarına erişimini engellediğini ve tam bağımsız, demokratik, bütünlüklü ve egemen bir Filistin devletinin yaşama geçirilmesini tehdit ettiğini” söylemişti. BM raporlarında ise yerleşimlerin genişlemesinin, Birleşmiş Milletler’in bu verileri izlemeye başladığı 2017’den bu yana en yüksek düzeye ulaştığı belirtilmişti. Guterres, “Bu rakamlar önceki yıllarla kıyaslandığında keskin bir artışa işaret ediyor” diyerek, 2017–2022 döneminde yılda ortalama 12 bin 815 konut birimi eklendiğini hatırlattı. Guterres, “Bu gelişmeler, hukuka aykırı İsrail işgalini daha da pekiştiriyor, uluslararası hukuku ihlal ediyor ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını zedeliyor” dedi. Uluslararası yasalara göre yasa dışı: İsrail tanımıyor, ABD koruyor Evet, İsrail'in bu işgali, uluslararası hukuka göre de yasa dışı. Hatta bazı yerleşim yerleri İsrail yasalarına göre de hukuka aykırı. Buna rağmen, bu yerleşimler İsrail makamları tarafından parça parça yasallaştırılıyor ve bu durum, bölgenin fiilen ilhak edilebileceğine dair endişeleri artırıyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi, İsrail yerleşimlerini yerleşimci faaliyetlerini yasaklayan Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin ihlali olarak değerlendirmektedir. Birleşmiş Milletler'in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Temmuz 2024'te verdiği karalarla, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki varlığının yasadışı olduğunu ve "mümkün olan en kısa sürede" sona ermesi gerektiğini belirtti. Hakimler, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te İsrail yerleşimlerinin inşası ve genişletilmesi, bölgenin doğal kaynaklarının kullanımı, toprakların ilhakı ve kalıcı kontrolün dayatılması ve Filistinlilere karşı ayrımcı politikalar da dahil olmak üzere, uluslararası hukuku ihlal eden geniş bir politika listesine işaret etti. Kısa bir süre sonra da BM Genel Kurulu, İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaline bir yıl içinde son vermesini talep eden bir karar kabul etti. Ancak İsrail, müttefiki Amerika Birleşik Devletleri'nin de desteğiyle küresel kuruluşun kararına meydan okudu. Washington, İsrail'e çok sayıda BM kararına karşı diplomatik koruma sağladı.