“Yargı Ülkesinde” Gazetecilik: 2025 Bilançosu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye yargı ülkesidir” derken “burası bir hukuk devletidir” mi demek istedi, tartışıldı. Güne televizyonlarda yeni bir operasyonu duyuran “son dakika” bantlarıyla uyanan, yargı süreçleri siyaset ve gündemi şekillendiren bir ülkede bu ifade çok da yadırganmadı. Anayasa Mahkemesi, bir kararında basın özgürlüğü kırıcı, şok edici veya rahatsız edici fikirler için de geçerlidir dedi, ancak kâğıt üzerindeki ilkelerle uygulama ayrıştı. “Yargı ülkesi”, 2025 basın özgürlüğü endeksinde dünyadaki 180 ülke arasında 159. sıraya geriledi . Her şeye rağmen, gazetecilikte ısrar edenler yeni direniş öyküleri yazdı. İşte geçen yıla dair bir bilanço ve hasar tespiti. ŞİDDET, GÖZALTI, TUTUKLAMA Bir ülkede basın özgürlüğü değerlendirilirken ilk bakılan, mesleki faaliyeti nedeniyle öldürülen gazeteci olup olmadığıdır. Gazeteci Hakan Tosun’un ölümünde karanlıkta kalan ayrıntılar, cinayetin habercilik faaliyetiyle bağlantılı olabileceği şüphesini doğurdu. Çevre ve kent mücadelesi haberleriyle tanınan Tosun, sokakta darp edildi ve hastanede hayatını kaybetti. Başta sıradan bir kavga olarak ele alınan olay, kamera görüntüleri ortaya çıkınca planlı saldırı şüphesi doğurdu. Tosun’un kimliğinin geç tespiti, eşyalarının kaybolması ve kamera kayıtlarındaki belirsizlikler soruşturmaya dair soru işaretleri yarattı ve delillerin gerektiği gibi incelenmediği itirazlarına yol açtı. Şüpheler henüz giderilmedi. Sayısı günden güne azalsa da çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerine yönelik veriler derliyorlar. Bunlardan biri de Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI). Onların verilerine göre, yılın ilk 11 ayında, gazetecilere toplam 46 yılın üzerinde hapis cezası verildi. Aynı dönemde 83 gazeteci gözaltına alındı, 20 gazeteci tutuklandı. IPI verilerine göre, 19 gazeteci kolluk kuvvetlerinin, 5 gazeteci de diğer kişilerin fiziksel şiddet eylemlerine uğradığı yönünde bilgi paylaştı. Bu süreçte 16 gazeteci sözlü saldırıya uğradı ya da tehdit edildi. Türkiye Gazeteciler Sendikası verilerine göre hâlen 11 gazeteci cezaevinde. Bu yıl ayrıca gazeteciler için verilen tutukluluk kararları, duruşmaların ileri tarihlere konması ve böylece uzun tutukluluk süreleri yaygın hale geldi. Ayrıca ev hapsi ve adli kontrol gibi uygulamalar gazetecilerin mesleki açıdan önem taşıyan seyahat özgürlüklerini kısıtladı. MİLLİ, MANEVİ DEĞERLER, KARARAN EKRANLAR Eleştirel medyayı hizaya çekme çabasının bir aracı yine yayın durdurma ve para cezaları oldu. RTÜK üyesi Tuncay Keser’in paylaştığı verilere göre Tele 1, Halk TV, Sözcü TV, NOW TV, Flash TV ve Meltem TV’ye yılın sadece ilk 9 ayında yaklaşık toplam 67 milyon lira para cezası kesildi. Ayrıca Sözcü TV, Tele 1 ve Halk TV’ye 26 program durdurma cezası verildi. Tele 1’in ekranı 5 gün, Sözcü TV’nin ekranı 10 gün karartıldı (Halk TV’ye verilen 10 günlük cezanın yürütmesi mahkeme tarafından durduruldu). Özellikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 19 Mart'ta gözaltına alınmasının ardından yapılan yayınlar hedefteydi. RTÜK’ün 27 Mart toplantısında, protestoların yayını, stüdyo konuklarının yorumları, hatta CHP lideri Özgür Özel’in Saraçhane konuşması dahi cezaya konu edildi . MİLLİ GÜVENLİK VE KAMU DÜZENİ İÇİN ERİŞİM ENGELİ RTÜK, “milli manevi değerlere aykırılık”, “tarafsızlık ihlali”, “ayrımcılık” gibi gerekçelerle ceza dağıtırken, internet için de sulh ceza hakimlikleri yoğun mesai yaptı; erişim engelleri geldi, bazı içerikler de sildirildi. İfade Özgürlüğü Derneği verilerine göre : Cübbeli Ahmet diye anılan Mahmut Ünlü’nün aile çevresinden, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu’nun eski üyesine, Sabah yazarı Hilal Kaplan’la ilgili içeriklerden, Fahrettin Altun’un oğluna dair haberlere kadar çok sayıda sayfa erişime engellendi. Anadolu Ajansı’nda liyakat tartışmalarından, Gebze’de metro inşaatı nedeniyle çöktüğü iddia edilen binayla ilgili haberlere, RTÜK Başkanı hakkındaki kulis bilgilerinden, Van’da üniversiteli Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümü hakkındaki içeriklere, CHP’li belediyelere kayyum atamalarına dair haberlerden, üst düzey bürokrat ve yargı mensupları ile iktidara yakın sermaye grupları hakkındaki haberlere kadar çok sayıda içerik, büyük ölçüde “millî güvenlik ve kamu düzeni” korunması gerekçesiyle yayından kaldırıldı. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı sabah sosyal medya platformlarına giremedik. Resmî açıklama yoktu ama bant daraltması 42 saat sürdü. Profesör Yaman Akdeniz, bu uygulamanın hukuki dayanağını Bilgi Teknolojileri ve İletişimi Kurumu’na sordu, yanıt alamayınca mahkemeye gitti, kazandı ancak yine yanıt alamadığını açıkladı . ORTALIK “TOZ” DUMAN: YASA DIŞI BAHİS, KARA PARA VE MEDYA SAHİPLİĞİ Bir zamanlar tanınan holdinglerin medyayı ele geçirmesinden şikâyet edilirdi, artık kaynağı bilinmeyen servetlerin medya sahipliği gündemde. Yeni sahiplere TV aldıran güç arkalarından çekilince tasfiye ve el değiştirme dönemi başladı. Flash TV, Ekotürk TV, Gain Medya’ya yasa dışı bahis soruşturmaları nedeniyle kayyum atandı. Ekol TV’nin hızlı girdiği yayın hayatı 1,5 yıl sürdü, kanal kapandı, çok sayıda medya çalışanı işsiz kaldı. Kaçakçılık, kara para aklama, örgüt suçlamaları üzerine Can Holding bünyesindeki Habertürk, Show TV, Bloomberg HT TMSF’ye devredildi. Deneyimli isimler medyanın dışına itilirken yeni getirilenler tartışma konusu oldu. Habertürk yöneticisi M. Akif Ersoy, yukarıdan paraşütle süzüldüğü yöneticilikten yere paraşütsüz çakıldı. Hızla seyrederken iktidar mücadelesindeki makas değişiminde muhtemelen yanlış hatta kaldı; uyuşturucu, seks, taciz iddiaları üzerine başlatılan soruşturmanın odağına yerleştirildi. Bu sırada ülkede eleştirel gazeteciliğe kapatılan alan, belden aşağı hamlelerle süren bir güç savaşını maskeleyen kirli magazine açıldı. “BÖYLE BİR ŞEY OLABİLİR Mİ?” DİYE DİYE… Niyet okumayla suç isnadı yaygınlaştı, daha önce “artık bu kadarı olmaz” denilenler oldu. Kariyeri boyunca iktidarın hassasiyet terazisi ayarını iyi bilen isimler dahi sürpriz cezalarla karşılaştı, “ona bile bunu yapıyorlarsa bana ne yapmazlar?” sorusu diğerlerinin bilinç altlarına ekildi. Türkiye’nin YouTube’da en çok izlenen yorumcusu Fatih Altaylı “ibretlik” bir yargı süreci deneyimledi. Yıllardır yargı süreçlerini yakından izleyen gazetecilerin dahi “bu duruşmada serbest bırakırlar herhalde” beklentileri boşa düştü. Altaylı’nın boş koltukla başlayan itiraz yayınlarını askıya alması da bir işe yaramadı ve Cumhurbaşkanı’nı tehdit ettiği iddiasıyla verilen ceza sonrası “kaçma şüphesi var” denilerek tahliye edilmedi. Bir diğer isim Enver Aysever, “sağcı hissedenler” gıyabında cezalandırıldı; sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet ayrımcılığı yaptığı iddiasıyla tutuklandı . İdari para cezaları verilen, programları ve yayını durdurulan Tele1’e sonunda kayyum atandı. El koymanın gerekçesi, Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’a yöneltilen “casusluk” suçlaması oldu. Gazeteci Yanardağ, cezaevinde hakkındaki iddianameyi beklerken Anayasa Mahkemesi, daha önceki bir tutukluluğundan dolayı kendisine tazminat verilmesine hükmediyordu. SİLİVRİ’DEN YOUTUBE’A DİRENİŞ HATTI Merdan Yanardağ, Silivri’den yazılarını dışarıya ulaştırmayı sürdürüyor. Kendisiyle dayanışma içindeki isimler dışarıda sesine ses veriyor. Genç gazeteci Furkan Karabay da 201 gün süren tutukluluğunda gazetecilik adına adeta bir inat hikayesi yazdı; önce cezaevindeki memleketi, koğuş deneyimlerini edebi bir dille anlatan yazılar kaleme aldı, ardından demir parmaklıklar arkasında İBB iddianamesi üzerine çalışarak haber üretti. Karabay çıkar çıkmaz mesleğini yapmaya geri döndü. Türkiye’nin tanınan araştırmacı gazetecileri Timur Soykan, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel, Şule Aydın’la birlikte haber ve yorumlarını YouTube’a taşıdılar, tıpkı kanalsız bırakılan Tele1 çalışanlarının Tele2 adıyla yayınlarını bu dijital mecrada sürdürmesi gibi... Bu isimler dışında nice gazeteci, sermayesi küçük ama etkisi büyük alternatif mecralarda ve bu gazete gibi yerlerde, hem gazeteciliğin onurunu el üzerinde tutuyor hem de halkın bilgi alma hakkını savunuyor. Sert geçecek gibi gözüken 2026’da umut biraz da burada.