Asgari ücretiniz batsın

2026 yılının asgari ücreti 28 bin 75 lira olarak duyuruldu. Önceki yıllar en azından açlık sınırına göz ucuyla da olsa bakıyorlardı. Bu kez hiç umursamadılar. Rakam Aralık ayı açlık sınırının yaklaşık 1800 lira altında kaldı. 100 bin çıtasına tırmanan yoksulluk sınırı ise asgari ücretle kıyas kabul etmiyor zaten. Yeni rakamın özetidir, düzenin efendileri işçi sınıfını açlıkla karın tokluğu arasına bağladı. Asgari ücretin altında kaldığı tek şey yoksulluk sınırı değil. Artış oranı TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyon oranının da altında. İki yıldır böyle. Geçen sene yüzde 45’lik yıllık enflasyona karşın artış yüzde 30’da kalmıştı. Bu yıl da enflasyon oranı yüzde 31 olmasına karşın zam yüzde 27. Bunun bir anlamı var. İngilizci Bakan Mehmet Şimşek, 2023 yılında göreve gelir gelmez ücret artışlarının hedeflenen enflasyona göre yapılması gerektiğini söylemişti. Önerinin anlamı patronlar için emek maliyetinde hemen düşüş, işçiler için ücretlerin hayat pahalılığı karşısında hızla erimesidir. Sıranın toplu iş sözleşmelerine de gelmesini beklemek gerekir. Bu mesele ekonomi programının önceliği, patronların uzun yıllar hayalidir. Patronların dediği oldu, bir de uluslararası finans kuruluşlarının. Deutsche Bank yüzde 25 iyidir demiş, Morgan Stanley ve Fitch aynı düzeyi makul bulmuştu. Ekonomi kurmaylarına programın hedeflerini bir de onlar hatırlattılar. Yüzde 27’lik artış aynı zamanda finans tekellerinin takdiridir. Bir de utanmadan hikâyenin enflasyonla mücadelenin parçası olduğunu söylüyorlar. Oysa Türkiye’de yüksek enflasyonun nedeni ücret artışları değil, şirketlerin yüksek kârlarıdır. Bunun iktisadi kanıtları o denli tartışmaya açık değil ki, AB Merkez Bankası ve IMF raporları da önceki yıllar için kâr itilimli enflasyonu kabul ediyor. Şimdi bakmayın 2025 yılı şirket bilançolarının önceki yıllara göre biraz daha sönük olduğu için patronların ağladığına. Sömürünün çivisini çıkardılar, kârları patlattılar, şimdi ücretleri baskılayarak maliyetleri düşürüp, kârlılığı sürdürebilmenin peşindeler. Asgari ücrette patronların dediği oluyor. Bu yıl tespit komisyonunun bileşimine yönelik süren tartışmalar da bunu gösterdi. Türk-İş başkanının “bu sefer ben yokum” demesi bunu yeni öğrendiğinden değil.  Sürekli madara olmak da bir yere kadar olsa gerek. Ama Ergün başkan koltuğunda hep rahat, bugüne kadar sahibinin sesi oldu, kırk yılda bir sahibine sitem de mazur görülüyor demek ki. Yani mesele Türk-İş başkanının dile getirdiği komisyonun bileşiminde, tespit yönteminde falan değil, Türk-İş’in işçi sınıfını temsil etmemesinde. Bir de her asgari ücret döneminde Erdoğan’ın yıprandığını düşünüp huzursuz olanlar var. Hak-İş bunu açıktan dile getirdi, tedbir önerdi. Erdoğan ise bu kez ortalıkta hiç görünmedi. Kendi adamlarının kendisinden sonrası için kıyasıya dövüştüğü sırada, bir de asgari ücret sefaletinin açıktan sözcülüğünü üstlenmeyi tercih etmedi. Ortalıkta görünmeyenlerden biri de TÜİK’tir. 2022 yılı Haziran’ında aldığı bir kararla enflasyon hesabında kullandığı madde fiyat listesini yayınlamaktan vazgeçen kurumun güvenirliği zaten bulunmuyor. Daha önceleri Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na sunduğu yaşam maliyeti raporunu da tıpkı madde fiyat listesi gibi kararttı. Ülkenin ortalaması haline gelmiş asgari ücret belirlenirken güvensiz verileri bile dikkate alınmayan TÜİK, çözümü bu yıl da masanın altına saklanmakta buldu. İktidar ve patronlar, birkaç on yılda el birliğiyle ülkeyi sefalet ücretlerine bağladılar. Özel sektörde çalışanların yarısı asgari ücret ve altında çalışıyor. Diğerleri de öyle çok üstünde değil bu rakamın. Asgari ücretin iki katından daha yüksek bir ücretle çalışanların oranı sadece yüzde 12. Asgari ücret kişi başı milli gelirle kıyaslandığında da eşitsizlik gözleri kör ediyor. 1974 yılında yüzde 80,6 olan bu oran bugün yüzde 43,6. Ekonomi büyümüş, milli gelir artmış, kişi başı milli gelir 15 bin doların üstüne çıkmış. Sonuç, zengin çok daha zengin, emekçi halkımız daha yoksullaşmış. DİSK-AR’ın önceki ay yayınladığı Asgari Ücret raporunu inceleyin mutlaka, rakamlar oradan. Bu batasıca asgari ücret, sömürü düzeninin sonucu. El ele vermişler halkı soyuyorlar.