Beklenen oldu: Asgari ücret yine yoksulluğun altında

Milyonların günlerdir beklediği 2026 yılı asgari ücretini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan düzenlediği basın toplantısıyla duyurdu. Bakan Işıkhan açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “2026 yılı Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi ve işveren kesimleriyle sosyal diyalog zemininde bir araya gelmeye hassasiyet gösterdik. Komisyon çalışmaları neticesinde 2026 yılı asgari ücret miktarı yüzde 27 artışla net 28.075 Türk Lirası olarak belirlenmiştir.” Bu açıklamayla birlikte 2026 yılı için geçerli olacak asgari ücret brüt 33.030 TL, net 28.075 TL olarak kesinleşti. Yapılan artış oranı %27 olurken, işverenin bir işçi için katlanacağı toplam aylık maliyet yaklaşık 40 bin TL seviyesine ulaştı. (imalat sektörü 39.222,43 TL imalat dışı 40.213,31 TL) Bakan Işıkhan, açıklamasının devamında “popülizm tuzağına düşmedik” ifadesini kullanarak, asgari ücretin belirlenmesinde toplumsal beklentilerden ziyade ekonomi yönetiminin tercihlerini esas aldıklarını da açıkça ortaya koydu. Aslında bu söz, açıklanan rakamların arkasındaki yaklaşımın da kısa bir özetidir. İşçi konfederasyonlarının sürece etkin biçimde katılmadığı, hatta bir kısmının Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını boykot ettiği bir zeminde alınan kararın, gerçek anlamda bir uzlaşmanın ürünü olduğunu söylemek güç değil; imkânsızdır. “Sosyal diyalog” vurgusuna rağmen ortaya çıkan tablo, asgari ücretin bir toplu pazarlık konusu olmaktan çok, tek taraflı bir idari tasarruf olarak ele alındığını göstermektedir. AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRI Asgari ücretin yeterliliğini değerlendirmek için başvurulacak temel ölçüt, açlık ve yoksulluk sınırlarıdır. DİSK-AR’ın son verilerine göre dört kişilik bir aile için; • Açlık sınırı 30 bin TL bandını aşmış , • Yoksulluk sınırı ise 80 bin TL’ye yaklaşmıştır . Bu tablo karşısında 28.075 TL’lik net asgari ücret, bir ailenin bırakın yoksulluk sınırını, temel gıda harcamalarını dahi karşılayamadığını göstermektedir. Asgari ücret, artık geçim ücreti olmaktan çıkmış; açlık sınırının altında yaşamayı normalleştiren bir ücret düzeyine indirgenmiştir. EMEKLİLERDE DE UMUT YOK: AYNI HAYAL KIRIKLIĞI KAPIDA Asgari ücrette yaşanan hayal kırıklığının, emekliler açısından da farklı olmayacağını öngörmek için uzun analizlere gerek yok. Son yıllarda emekli aylıklarının belirlenme biçimi, emeklileri bilinçli ve sistematik bir biçimde gelir kaybına mahkûm eden bir yapıya dönüştürmüş durumda. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile birlikte emekli aylıklarının hesaplanmasında kullanılan aylık bağlama oranları önemli ölçüde düşürüldü. Bu düzenleme, uzun yıllar prim ödeyen sigortalıların dahi, emeklilikte çalışma dönemlerindeki gelirlerinin çok altında aylıklarla yetinmek zorunda kalmasına yol açtı. Bugün gelinen noktada emekli aylıkları, çalışırken elde edilen ücretlerle bağını büyük ölçüde koparmış durumda. Buna ek olarak, en düşük emekli aylığının uzun süredir idari kararlarla ve sınırlı artışlarla belirlenmesi, emeklileri asgari ücretin dahi çok altında bir gelire mahkûm ediyor. Asgari ücretin 2026 yılı için bu düzeyde belirlendiği bir tabloda, emekli aylıklarında kayıpları telafi edecek, refahı artıracak bir düzenlemenin yapılması da gerçekçi görünmüyor. Aksine, emeklilerin 2026 yılında da yüksek enflasyon, artan vergiler ve yaşam maliyetleri karşısında reel olarak daha da yoksullaşacağı açıkça görülüyor. ÜCRETLER, EMEKLİ AYLIKLARI VE VERGİLER Asgari ücretteki bu tabloyu, tek başına ve izole bir karar olarak görmek yanıltıcı olur. Ülkede uzun süredir uygulanan politika; ücretlerin baskılanması, emekli aylıklarının düşük tutulması ve dolaylı vergiler başta olmak üzere vergi yükünün artırılması üzerinden ilerlemektedir. Bu yaklaşım, literatürde iyi bilinen, tipik IMF istikrar programlarının temel unsurlarını birebir yansıtmaktadır. Ücretlerin ve sosyal transferlerin sınırlandırılması yoluyla iç talep baskılanmakta; “enflasyonla mücadele,” emeğin satın alma gücünü düşürme pahasına yürütülmektedir. Buna karşılık, vergi politikası gelir adaletini sağlamak yerine, tüketim üzerinden alınan vergilerle dar ve sabit gelirli kesimlerin omuzlarına daha fazla yük bindirmektedir. 2026 DAHA ZOR BİR YIL OLACAK Bu çerçevede bakıldığında, 2026 yılının emekçiler ve emekliler açısından daha kolay bir yıl olmayacağını şimdiden söylemek mümkündür. Düşük ücretler, reel olarak erimeye devam eden emekli aylıkları, artan vergi yükü ve kontrol altına alınamayan fiyat artışları, halkın yoksulluğunu daha da derinleştirecektir. Bakanın “Popülizm tuzağına düşmedik” söylemiyle savunulan bu tercihler, gerçekte sosyal devlet ilkesinden bilinçli bir uzaklaşmayı ifade etmektedir. Ortaya çıkan tablo, enflasyonla mücadelenin faturasının bir kez daha emeğe ve dar gelirlilere kesildiğini göstermektedir. 2026 yılı asgari ücreti, beklenildiği gibi; emeğin ihtiyaçlarını değil, Hükümetin ekonomi politikalarını ve işveren hassasiyetlerini önceleyen bir anlayışla belirlenmiştir. Bu anlayış değişmediği sürece, her yeni asgari ücret açıklaması yalnızca yeni rakamları değil, yoksulluğun kalıcı hale getirildiğini de ilan etmeye devam edecektir.