Bütçe görüşmelerinin son gününde “konuşan yumruklar” Meclis’e hiç yakışmadı…Vekiller birbirine girdi, kadın vekiller arada kaldı, ağza alınmayacak sözler sarf edildi yine. Şiddet karelerinde yumruk atan, yumruk yiyip yere düşen ne ararsan vardı. Bu görüntüleri sağduyulu hiç kimsenin onaylamaması gerekir. Yumruklar varsa, konuşuyorsa o tarafın ya da bu tarafın haklısı olmaz. Hele de her daim konuşup yakındığımız kadına, çocuğa, hayvana şiddet, akran zorbalığı, trafikteki magandalar konusunda çözüm adresi olarak görülen parlamento çatısı altında benzer görüntüler yaşanıyorsa...Ama olayın muhataplarından gelen karşılıklı suçlama ağırlıklı açıklamalara, ekranlardaki tartışmalara bakıyorsun değil bunu dikkate almak herkes kendi tarafını haklı çıkarmak derdinde. Kürsüdeki hatip tahrik edici sözler sarfetti ya da ilk yumruğu kim veya kimler attı muhabbeti üzerine odaklı tartışmalar hep. Bunlardan hareketle de konuyu daha başka mecralara çekip meseleyi hepten mesele yapmak niyeti daha ön planda... Siyasetin doğasında fikir ayrışması, tartışması elbette olur olacak ama kavganın olduğu, yumrukların konuştuğu yerde de siyaset biter. Siyaset kaba kuvvet, kas işi değil, kıvrak zekâ ve söz sanatıdır… Gücü, beden dilini siyasette öne çıkarmanın anlamı yok...Dolayısıyla bu son kavga ya da daha öncekilerinde kürsüdeki hatip tahrik edici konuşmasıyla öfkeyi tetikledi gerekçesini öne sürmek yerine, ki hakaret, küfür olmadığı sürece bu da siyasetin normali bir anlamda, onun içinde diğer tarafın oyuna gelmeyip öfke kontrolüyle sözle en iyi cevabı vermesi gerekir, yumrukla değil yani... Yoksa kamuoyunu yakından ilgilendiren bütçe görüşmeleri örneğinde olduğu gibi içerikten ziyade kavga meseleleri daha ön plana çıkar, çıkıyor... ★ ★ ★ Siyasette yumrukların konuşması denildiğinde geçmişte yaşanmış çok daha olumsuz acı örneklerde var malum. Aldığı darbeyle kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden vekiller oldu. Gerçekten yumruk yediği, aldığı darbe sonucu mu oldu yoksa gerilimli ortamdan mı kaynaklandı diye hukuki boyut da kazandı... Böyle gerilimli ortamlarda her şey olabilir yani. O nedenle Meclis’teki tansiyonu düşürmek, tekme ve yumrukların önüne geçmek şart. İyi de bu nasıl olacak? Daha öncekilerde olduğu gibi sadece “kınama” cezalarıyla yumruğu engellemek mümkün mü? Değil. Çözüm; karşılıklı bağırıp, çağrışma, küfürleşme hatta yumruklaşmalar gibi üslup ve seviye sorunlarına yeni yaptırımlar da dahil siyasilerin davranışlarını belirleyen Siyasi Ahlak-Etik Yasası… Ama bu da yıllardır konuşulan hatta uzlaşma turlarıyla hararetlenen bildik hikâye maalesef. Çünkü sözü edilen konuya ilişkin yasa tasarıları, taslaklar bugüne dek defalarca gündeme geldi. TBMM çatısı altında yüksek tansiyon içeren tartışmaların ardından da komisyon çalışmaları ya rafa kaldırıldı ya da yasa tasarıları kadük oldu. Hem de ta Hüsamettin Cindoruk’un TBMM Başkanlığı (1991-95) döneminden bu yana... Kısacası, bu hikâye 35 yıldır konuşuluyor, dahası bazı dönemlerde parlamentodaki tüm siyasi partilerin grup başkanları altına imza koymuş olmasına rağmen çıkmadı... Kaldı ki; ‘liderimi ben daha çok seviyorum’ diyen Kraldan çok Kralcılar var bir de...Göründüğü kadarıyla Meclis’te gerilimi, tartışmayı hep aynı isimler tetikliyorlar aslında… Kas gücüyle, beden diliyle müdahil olmaya yeltenenlerde genelde öyle... Niyesi belli. Genel Başkanlarının gözüne girmek bir sonraki seçimlerde listede yer almayı garantilemek...Öylede oluyor nitekim. Oysa bu tip kavgalara karışan milletvekilleri hangi partiden olurlarsa olsunlar bir sonraki dönemde aday yapılmasa biraz durulur, azalır bu görüntüler belki... ★ ★ ★ Dolayısıyla Meclis’teki yumruklaşma görüntülerine bakıldığında üzülmemek elde değil... Milletvekilleri böyle yaparsa sokaktaki insan, vatandaş ne yapar? Ya da böyle bir olay sokağa yansımış olsa vekiller ne diyecekler, diyebilirler... Siyasilerin şunu iyi bilmeleri gerekir, kavga eden vekiller daha sonra kuliste birlikte çay, kahve içip sohbet ediyor olabilirler ama vatandaş bunları görmüyor, bilmiyor. Hal böyle olunca da toplumdaki kutuplaşma çok daha derinleşiyor, keskinleşiyor. Bununda hiç kimseye yararı olmadığı açık. Hele de çevremizde savaşlar, kaos ortamı varken ve Terörsüz Türkiye-Bölge gibi çok kritik bir süreç söz konusuyken...