ABD’nin Venezuela hedefi: Amerikan gücünün Latin Amerika sınavı

ABD ile Venezuela arasındaki gerilim tek bir nedene dayanmamaktadır. Bu gerilimin tarihsel, ideolojik ve jeopolitik boyutları olan çok katmanlı bir yönü vardır. Öncelikle bu gerilimin merkezinde Venezuela’nın sahip olduğu geniş petrol rezervleri önemli bir yer tutar. Venezuela, dünyanın en büyük kanıtlanmış petrol rezervlerinden birine sahip olup uzun yıllar boyunca ABD’nin önemli enerji tedarikçilerinden biri olmuştur. Ancak Hugo Chávez’in iktidara gelmesiyle birlikte petrol sektörü üzerindeki devlet kontrolünün artması ve ABD karşıtı söylemin güçlenmesi iki ülke arasındaki enerji temelli ilişkiyi ciddi biçimde zedelemiştir. İdeolojik farklılıklar ABD’nin Venezuela’ya yönelik tutumunda belirleyici bir diğer unsurdur. Chávez ve onun ardından iktidara gelen Nicolás Maduro, sosyalist bir yönetim anlayışı benimsemiş ve ABD’nin Latin Amerika’daki siyasi ve ekonomik etkisine açıkça karşı çıkmıştır. ABD ise bu çizgiyi kendi bölgesel nüfuzuna yönelik bir meydan okuma olarak değerlendirmiştir. Dolayısıyla Venezuela’nın ABD dış politikasında “sorunlu aktör” olarak konumlandırılmasına yol açmıştır. ABD’nin Venezuela’ya yönelik baskı politikalarını meşrulaştırırken öne çıkardığı bir diğer gerekçe ise demokrasi ve insan haklarıdır. Washington yönetimi, Maduro hükümetini otoriter uygulamalarla suçlamakla birlikte seçim süreçlerinin adil ve şeffaf olmadığını savunmaktadır. Bu çerçevede uygulanan ekonomik ve finansal yaptırımlar ABD tarafından “demokratik geçişi teşvik etme” aracı olarak sunulmaktadır. Ancak demokrasi hassasiyeti yüksek olan Amerikan yönetiminin körfez monarşilerini Beyaz Saray’da ağırlayan ve  onlara silah satan bir demokrasi olduğu unutulmamalıdır. Jeopolitik rekabet de ABD–Venezuela ilişkilerinde önemli bir rol oynamaktadır. Karakas’ın Rusya, Çin ve İran gibi ABD ile küresel ölçekte rekabet halinde olan ülkelerle yakın ilişkiler kurması Washington açısından stratejik bir tehdit olarak algılanmaktadır. ABD, Latin Amerika’yı tarihsel olarak kendi etki alanı içinde görmüş ve bölgedeki rakip güçlerin artan varlığını kabul etmek istememiştir. Bu bağlamda Venezuela aynı zamanda küresel güç dengeleri içindeki konumu nedeniyle de ABD’nin hedefinde yer almaktadır. Venezuela’da Batı Dışı Yükselen Güçler Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, İran, Türkiye ve Kolombiya’nın Venezuela ve Nicolás Maduro hükümetine yönelik tutumları ortak bir ideolojik çizgiden ziyade her ülkenin kendi jeopolitik, ekonomik ve stratejik çıkarları doğrultusunda şekillenmektedir. Bununla birlikte bu ülkelerin farklı düzeylerde sundukları siyasi, ekonomik ve diplomatik destek Venezuela’nın uluslararası sistemden tamamen izole edilmesini engelleyen önemli bir unsur olmuştur. Çin’in Venezuela’ya verdiği destek askeri ya da ideolojik olmaktan çok ekonomik ve stratejik nitelik taşımaktadır. Pekin yönetimi uzun yıllar boyunca Venezuela’ya büyük ölçekli krediler sağlamış ve bu kredilerin önemli bir bölümünü petrol karşılığı yapılandırmıştır. Çin, egemenlik ve iç işlerine karışmama ilkesini vurgulayarak Maduro hükümetine dolaylı bir siyasi meşruiyet kazandırmakta ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına ise ilkesel olarak mesafeli durmaktadır. Rusya, Maduro yönetiminin en belirgin ve stratejik destekçilerinden biri konumundadır. Moskova, Venezuela’yı ABD’nin küresel ve bölgesel etkisine karşı bir denge unsuru olarak görmekte ve bu nedenle Maduro hükümetini uluslararası alanda meşru bir aktör olarak tanımaktadır. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere çok taraflı platformlarda ABD’nin müdahaleci politikalarına karşı çıkan Rusya aynı zamanda askeri iş birliği ve silah satışları yoluyla Venezuela ordusunun kapasitesini desteklemiştir. Enerji alanında ise Rus petrol şirketlerinin ülkedeki varlığı ve finansal düzenlemeler ABD yaptırımlarının etkisini kısmen azaltmaya yönelik adımlar olarak öne çıkmaktadır. Hindistan özellikle enerji ihtiyacı doğrultusunda Venezuela’dan petrol ithal eden bir aktördür. Ancak ABD yaptırımlarının yoğunlaşmasıyla bu ticaret önemli ölçüde azalmış olmakla birlikte hala devam etmektedir. Yeni Delhi, Maduro hükümetine yapılacak dış müdahalelere karşı mesafeli ve dengeci bir diplomatik tutum benimsemektedir. Brezilya’nın Venezuela’ya yönelik politikasında bölgesel dayanışma ve diyalog vurgusu ön plana çıkmaktadır. Bundan dolayı Maduro hükümetiyle ilişkiler yeniden canlandırılmaya çalışılmıştır. Brasilia, ABD’nin Venezuela’ya askeri bir operasyonuna karşı çıkmaktadır. Ayrıca ABD’nin Venezuela’ya yönelik yaptırımlarına katılmayan ve izolasyon politikasını eleştiren bir Brezilya var. Nitekim Brezilya, Latin Amerika’daki bölgesel barışı ve istikrarı korumak istemektedir. İran, Venezuela’yı ABD yaptırımlarına ve küresel baskılarına karşı ortak bir cephede değerlendirmektedir. İki ülke arasında enerji, teknik yardım ve lojistik alanlarında gelişen iş birliği özellikle Venezuela’nın rafineri altyapısının onarılması ve yakıt temini konularında somutlaşmıştır. Bunun yanı sıra İran ve Venezuela yaptırımları aşmaya yönelik alternatif ticaret ve ulaşım ağları geliştirmiş ve siyasi söylem düzeyinde de karşılıklı anti-emperyalist bir dayanışma sergilemiştir. Tahran açısından Venezuela, ABD karşıtı küresel direniş hattının önemli bir parçası olarak görülmektedir. Türkiye’nin Maduro hükümetine verdiği destek ise ağırlıklı olarak diplomatik ve ekonomik alanlarda yoğunlaşmaktadır. Ankara, Maduro yönetimini açıkça Venezuela’nın meşru hükümeti olarak tanımış ve muhalefetin dış destekli iktidar değişikliği girişimlerine karşı çıkmıştır. İki ülke arasında özellikle ticaret, gıda tedariki ve altın başta olmak üzere çeşitli ekonomik alanlarda iş birliği geliştirilmiştir. Türkiye tek taraflı yaptırımlara karşı olduğunu vurgulayarak bu tutumunu ilkesel bir dış politika yaklaşımıyla temellendirmektedir. Kolombiya yönetimi, Latin Amerika’da ABD merkezli dış politikaya mesafeli duran ve bölgesel sorunların diyalog yoluyla çözülmesini savunan bir perspektife sahiptir. Bununla birlikte iki ülke arasında 2.000 kilometreyi aşan uzun ve zor denetlenen bir sınır bulunmaktadır. Bu sınır hattı, silahlı gruplar, kaçakçılık, düzensiz göç ve organize suç açısından hassas bir bölgedir. Bogota, Venezuela ile çatışmacı bir ilişkinin kendi ulusal çıkarlarına zarar verdiğini görmüş ve bu nedenle diyalog ve iş birliğini önceleyen bir politika benimsemiştir. Bu yaklaşım, Latin Amerika’da son yıllarda güçlenen bölgesel çözüm arayışlarının da önemli bir yansımasıdır. ABD-Venezuela Savaşı: Amerika’nın Yeni Sonsuz Savaşı mı? ABD’nin Venezuela’ya doğrudan savaş açması geçmişte ve bugün zaman zaman gündeme gelmiş olsa da yüksek olasılıklı bir senaryo olarak gözükmüyor. Bunun temel nedeni böyle bir savaşın askerî açıdan mümkün olsa bile siyasi, ekonomik ve jeopolitik maliyetlerinin ABD için son derece ağır olmasıdır. ABD dış politikası açısından Venezuela dosyası bugüne kadar daha çok yaptırımlar, diplomatik baskı, muhalefeti destekleme ve uluslararası izolasyon araçlarıyla yönetilmiştir. Doğrudan askerî müdahale ise “son seçenek” olarak görülmüş pratikte tercih edilmemiştir. Bununla birlikte teorik olarak ABD’nin Venezuela’ya karşı bir askerî harekât başlatması durumunda bu savaşın klasik anlamda uzun süreli bir kara savaşı şeklinde yürütülmesi beklenemez. En başta Venezuela ile uzun sınırları olan Brezilya ve Kolombiya ABD’ye herhangi bir kara operasyonunda topraklarını açmayacağını ilan etti. Bu durumda doğal olarak Washington’un bir kara operasyonu yapması neredeyse imkânsızdır. Olası bir senaryoda ABD, öncelikle hava ve deniz gücünü kullanarak Venezuela’nın askerî altyapısını, hava savunma sistemlerini ve komuta-kontrol merkezlerini hedef alacaktır. Siber operasyonlar ve elektronik harp unsurlarıyla devletin iletişim ve koordinasyon kapasitesi zayıflatılmaya çalışacaktır. Doğrudan geniş çaplı kara işgali hem coğrafi zorluklar hem de siyasi maliyetler nedeniyle düşük ihtimal olarak değerlendirilebilir. Böyle bir harekâtın temel amacı Venezuela’yı tamamen işgal etmekten ziyade Maduro hükümetini kısa sürede işlevsiz hâle getirmek veya iç dengelerin rejim aleyhine bozulmasını sağlamaktır. Ancak bu noktada önemli bir belirsizlik var: Venezuela ordusunun ve güvenlik aygıtının ne ölçüde direnç göstereceği. Ordu, rejimle ekonomik ve siyasi olarak iç içe geçmiş durumdadır ve bu durum kısa sürede çözülmesini zorlaştırabilir. Ayrıca Rusya, Çin ve İran gibi aktörlerin dolaylı desteği savaşın öngörüldüğünden daha karmaşık bir hâl almasına neden olabilir. Şuan bile ABD ordusunun onlarca gemisi (bunlar arasında en büyük uçak gemisi bulunuyor.), F-35 uçakları ve onbinlerce askeri Venezuela kıyılarında olmasına rağmen Maduro hükümetine karşı Amerikan caydırıcılığı bir işe yaramadı. Nitekim ne Maduro iktidarı bıraktı ne de Maduro hükümetinde istifalar başladı. Herhangi bir müdahale de ABD açısından askerî üstünlük sayesinde kısa vadede taktik başarı elde edilmesi mümkün olsa da stratejik kazanç oldukça zordur. Bunun sonucu Latin Amerika’da ABD karşıtlığı ciddi biçimde artacaktır. Nitekim ABD’nin “müdahaleci güç” ve “sömürgeci güç’’ algısı yeniden güçlenecektir. Ayrıca savaşın ekonomik maliyeti ABD kamuoyunda ve Kongre’de ciddi tepkilere yol açabilir. Uluslararası sistem açısından böyle bir savaş devletlerin egemenliği ve müdahale normları konusunda önemli bir kırılma yaratacaktır. Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk mekanizmalarının etkisizliği daha görünür hâle gelecek ve büyük güçler arasındaki güvensizlik derinleştirecek. Bu durumun da küresel istikrarsızlığı artıracağını rahatlıkla söyleyebiliriz. ABD’nin Batı Yarımkürede İlk ve Son Tangosu mu? Genel olarak değerlendirildiğinde ABD’nin Venezuela’ya yönelik politikaları; enerji çıkarları, ideolojik çatışma, demokrasi söylemi, jeopolitik rekabet ve bölgesel istikrar kaygılarının birleşiminden oluşmaktadır. Bu nedenle Venezuela’nın ABD tarafından “hedef alınması” yalnızca bir rejim ya da lider meselesi değildir. Bu mesele daha geniş bir güç mücadelesinin yansıması olarak görülmelidir. Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, İran, Türkiye ve Kolombiya’nın Venezuela ve Maduro hükümetine sunduğu destek, homojen bir bloktan ziyade çok boyutlu ve çıkar temelli bir ilişkiler ağına işaret etmektedir. Bu ülkeler farklı araçlar ve stratejiler kullanarak ABD’nin Venezuela üzerindeki baskısını sınırlamaya çalışmakta ve ülkenin uluslararası sistemden tamamen dışlanmasını engellemektedir. Açıkçası Venezuela krizinin ulusal bir mesele olmasının ötesinde küresel güç dengeleriyle yakından ilişkili bir sorun olduğunu görmek gerekiyor. Ayrıca savaşın Venezuela açısından sonuçları son derece yıkıcı olacağı ortadadır. Bu yüzden de göç dalgaları ile birlikte milyonlarca insan komşu ülkelere ve ABD’ye yönelecektir. Rejim değişikliği gerçekleşse bile savaş sonrası dönemde siyasi istikrarın sağlanması garanti olmayacaktır ki bunun örneklerini Afganistan, Irak ve Suriye’de görüyoruz. Zaten Amerikan gücünün tek hedefinin Venezuela olmadığını bilmek gerekiyor. Eğer Venezuela’da başarılı olabilirlerse Küba ve Nikaragua’da Amerikan müdahalelerine maruz kalabilir. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. ABD Latin Amerika venezuela Umur Tugay Yücel, Independent Türkçe için yazdı Umur Tugay Yücel Çarşamba, Aralık 24, 2025 - 17:30 Main image:

Fotoğraf: AA

TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: ABD’nin Venezuela hedefi: Amerikan gücünün Latin Amerika sınavı copyright Independentturkish: