Noel gecesi uluslararası ajanslara düşen “ABD, Nijerya’da DEAŞ hedeflerini vurdu” haberi, ilk bakışta klasik bir karşı-terör refleksi yahut rutin bir askeri manevra gibi duruyor. Lakin mesele, “uzak coğrafyada nokta operasyon” manşetinin çok ötesine taşan, jeopolitik fay hatlarını sarsacak nitelikte üç katmanlı karmaşık bir tablo sunmaktadır. Karşımızda Washington’un iç siyaset diliyle kurguladığı bir mesaj, Batı Afrika’daki güvenlik haritasının dağılması riski ve Nijerya’nın kendi içinde çözülemeyen, kangrenleşmiş şiddet denklemi durmaktadır. Bir hava saldırısı haberinin diplomasi, kimlik ve jeopolitik sahaları eş zamanlı hareketlendirmesi çağımızın “yeni normali” haline gelmektedir. Güvenlik, haritalarda çizilen fiziki bir hat olmaktan çıkmış; seçmen davranışına, medya diline ve uluslararası pazarlık masalarına doğrudan bağlanan bir “söylem savaşına” dönüşmüştür. Washington’dan yapılan duyurunun tonu, bahse konu katmanları ele vermektedir. ABD Başkanı Donald Trump, operasyonu sosyal medya üzerinden ilan ederken hedefi “kuzeybatı Nijerya’daki DEAŞ unsurları” şeklinde tarif etti ve saldırıların “bilhassa Hristiyanlara yöneldiğini” vurguladı. Bu çerçeveye dair ilk dalga haberler, farklı mecralarda benzer omurgayı taşıdı: Açıklama, yansıma ve sertleştirilmiş söylem. Akabinde ABD Afrika Komutanlığı’ndan (AFRICOM) gelen doğrulama operasyonun Nijeryalı makamların talebiyle ve koordinasyon içinde yürütüldüğünü kayıtlara geçirdi. Bu vurgu, egemenlik tartışmasını daha baştan daraltan, eleştirilerin önünü kesmeyi amaçlayan bir çerçeve oluşturmaktadır. Ayrıntıların kısıtlı kalması ise tesadüf sayılamaz. Burada askeri gizlilik ile mesaj disiplininin ortak paydası devreye girmektedir. “Kim vuruldu, nerede vuruldu” sorusunun yanıtı ertelendiğinde, tartışma mecburen “neden vuruldu” sorusunun etrafında şekillenmekte ve bu durum, operasyonu yapanın arzu ettiği meşruiyet alanını yaratmaktadır. Washington’un Siyasi Dili ve “Koruyucu Güç” İmajı Analizin birinci katmanını, Washington’un kullandığı siyasi dil oluşturur. “Hristiyanların katledilmesi” vurgusu, ABD’de Cumhuriyetçi taban üzerinde etkili olan “dini özgürlükler” ve “inançdaşları koruma” söyleminin güvenlik politikasına eklemlenmiş halidir. Son haftalarda gündeme gelen vize kısıtlamaları ve dini özgürlük mekanizmaları üzerinden yapılan sınıflandırmalar, “daha sert müdahale” imasını besleyen hattın parçalarıydı. Bu çerçeve kamuoyuna kolay anlatılmaktadır. Zira karmaşık sahaları, iyi ve kötü ayrımının net olduğu tek cümlelik ahlaki şemalara sıkıştırmaktadır. İç politikada ise iki etkisi mevcuttur: “Koruyucu güç” imajını tahkim etmekte ve güvenlik kararını hukuki, teknik tartışmalardan çıkarıp vicdani bir çağrıya dönüştürmektedir. Böylece askeri güç, seçim kültürünün uzantısı gibi çalışmaya başlar. Ne var ki Nijerya’daki şiddetin mimarisi, bu denli sade bir hikâyeye sığmayacak kadar girifttir. Ülkenin kuzeyinde ağır silahlı çeteler, fidye ekonomisi ve yerel milisleşme hüküm sürerken orta kuşakta toprak-su rekabetiyle beslenen etnik-dini topluluk çatışmaları yaşanmaktadır. Kuzeydoğuda ise daha ideolojik damar taşıyan radikal örgütlenmeler, suç şebekeleriyle iç içe geçmektedir. Bu kaotik tabloyu bütünüyle “dini bir kıyım” diye resmetmek, yerel yönetişim krizlerini görünmez kılabilir ve şiddetin ekonomik damarını gölgede bırakabilir. Din insanlarına dönük kaçırmaların önemli kısmının, siyasi mesajdan ziyade gelir üretmeye, yani fidyeye dönük olduğu yönünde güçlü istihbari işaretler bulunmaktadır. Bir başka risk daha mevcuttur: “DEAŞ” etiketi, yerel haydutluğu küresel bir markaya taşıdığında, suç şebekeleri görünürlük ve korku üzerinden yeni bir pazarlık kapasitesi elde edebilir. Coğrafi Belirsizlik ve Yanlış Teşhis Riski İkinci katman, coğrafyanın kendisiyle ilintilidir. Açıklamadaki “Kuzeybatı” vurgusu bilhassa dikkat çekicidir. Zira DEAŞ bağlantılı yapıların (ISWAP) en bilinen sahası, Nijerya’nın kuzeydoğusu ve Çad Gölü havzası olarak anılır. Bazı yerel kaynaklar operasyonun Sokoto hattına işaret ettiğini belirtse de resmi makamlar koordinat vermekten kaçınmıştır. Bu belirsizlik iki ihtimali güçlendirmektedir. Washington, örgüt bağlantısı kurduğu yeni bir hücreye erken müdahale etmeyi deniyor olabilir. Öte yandan sahadaki karmaşık şiddet sarmalı, “DEAŞ” etiketiyle Batı kamuoyu için daha anlaşılır bir çerçeveye sokuluyor olabilir. Şayet ikinci ihtimal ağır basarsa, etiket ile gerçeklik arasındaki mesafe büyüyecek ve çözüm üretme kapasitesi zayıflayacaktır. Yanlış teşhis, sahada yanlış tedaviyi, dolayısıyla daha büyük bir kaosu çağırır. Derin İstihbarat ve Bölgesel Erişim Arayışı Üçüncü katman, operasyonun arka planındaki istihbarat ağı ve bölgesel jeopolitiktir. Aralık ayı boyunca Nijerya üzerinde yoğunlaşan İHA keşif uçuşları, Washington’un bu dosyaya uzun süredir hazırlık yaptığını gösteriyordu. Uçuşların Gana ve kıyı şeridindeki lojistik merkezler üzerinden yürütüldüğü, geç sonbahardan itibaren günlük tempoya çıktığı bilgisi, vuruşun “anlık öfke” ile planlanmadığını anlatmaktadır. Bu yoğun tempo, ABD’nin Nijer’den çekilmek zorunda kaldığı süreç sonrası, Batı Afrika’ya yeniden “erişim kanalı” aradığını düşündürmektedir. Sahel’de, bilhassa Nijer’de askeri varlığın sıkıştığı, üslerin kapatıldığı bir dönemde bölgeye veri toplayan platformlar üzerinden dönmek, sahayı izleme ve gerektiğinde “ufuk ötesi” (over-the-horizon) vurma kapasitesini elde tutma stratejisidir. Abuja açısından tablo çok daha incelikli, bir o kadar da bıçak sırtı bir dengededir. Nijerya yönetimi, son dönemde dış basında çıkan “Hristiyanlara dönük soykırım” iddialarına karşı sert bir dil kurmuş; şiddetin Müslümanları da vurduğunu ve meselenin çok katmanlı bir güvenlik krizi olduğunu defaatle vurgulamıştır. Bu itiraz, dışarıdan dayatılan her çerçevenin iç siyasette milliyetçi bir karşı yankısı olduğunu hatırlatmaktadır. Nüfusun neredeyse ikiye bölünmüş dini kompozisyonunda, dışarıdan gelen “bir tarafı koruyan” söylem, diğer tarafta “egemenliğe müdahale” duygusunu büyütebilir. Bu durum güvenlik işbirliğini, arzu edilmeyen toplumsal fay hatlarının içine çekebilir. Abuja’nın asıl ihtiyacı, dış desteği ham bir refleksle yüceltmek veya toptan reddetmek yerine; onu yerel meşruiyetle uyumlu, egemenliği zedelemeyen bir çerçeveye oturtmaktır. Kırılgan Dengeler ve İki Yol Peki, bu hava saldırısı sahada neyi değiştirir? Kısa vadede bir kapasite gösterisi üretir: Washington “uzaktan vurma” kabiliyetini hatırlatır, Abuja ise terörle mücadelede güçlü ortaklık kartını masaya koyar. Orta vadede sonuç, iki kritik değişkene bağlıdır. Birincisi hedef doğrulama ve sivil kayıp meselesidir. Yerleşim dokusunun dağınık olduğu, silahlı aktörlerin siviller arasına karışabildiği bir alanda, askeri doğruluk ile toplumsal algı ne yazık ki aynı hızda ilerlemiyor. En ufak sivil kayıp iddiası, radikalleşme için malzeme haline gelebilir ve yerel aktörlerin “dış güçler sivillere saldırıyor” anlatısını güçlendirebilir. İkinci değişken, vurulan yapının örgütsel esnekliğidir. Sahadaki yapı hiyerarşik değil de hücresel bir ağ ise, bir darbe kısa sessizlik üretir; ardından daha dağınık, kontrolü daha güç bir şiddet döngüsü başlar. Bu noktada Sahel kuşağındaki kırılganlık zincirleme etki üretebilir. Mali, Burkina Faso ve Nijer’de yükselen askeri yönetimler ve yeni güvenlik mimarisi, bölgeyi Batı ile daha sert bir pazarlığa itmektedir. Nijerya ise bu kırılgan kuşağın yanında ekonomik ağırlığıyla tampon rolü üstlenmektedir. ABD’nin Nijerya üzerinden yeniden görünürleşmesi terör ağlarına baskı kurmayı hedefleyebilir. Lakin bölgedeki “anti-emperyalist” ve “dış müdahale karşıtı” propaganda dalgasını da tetikleyebilir. Batı Afrika’da savaş, kurşunla yürür fakat hikâyeyle büyür. Hangi taraf korkuyu yönetir, hangi taraf adaleti tesis eder, hangi taraf “koruyan” imajını kalıcılaştırırsa sahada psikolojik üstünlük ona yaklaşır. Nijerya’nın önünde iki yol belirecektir. Birinci yol, dış desteği egemenlik kaybı korkusuna hapsetmeden istihbarat paylaşımını ve sınır aşan güvenlik koordinasyonunu kurumsallaştırmak yerel yönetim kapasitesini, adalet mekanizmalarını ve ekonomik kırılganlıkları toparlayan bütüncül bir paketle ilerlemektir. İkinci yol ise şiddetin tüm biçimlerini tek bir etikete sıkıştırıp “tek düşman, tek çözüm” kolaycılığına kaymaktır. İlk yol ağır, meşakkatli ve sabır isteyen bir devlet inşa sürecidir. İkinci yol hızlı manşet üretir, siyasi puan kazandırır lakin sahada telafisi imkânsız yeni kırılganlıklar doğurur. Bu ikilem dış aktörler için de geçerlidir. Hava gücü bir kapı açar; o kapının ardını yerel yönetim kapasitesi ve adalet doldurmadığında, oluşan boşluğu mutlak surette şiddet doldurur. Noel gecesi atılan bombaların sesi, bu yüzden salt bir operasyon haberi vermiyor. Batı Afrika’nın güvenlik labirentinde, dış güçlerin hangi dili konuşacağına, yerel devletlerin hangi kapasiteyi inşa edeceğine ve şiddetin hangi anlatı üzerinden meşrulaştırılacağına dair devasa bir soruyu büyütüyor: Bu coğrafyada savaş, kimlerin tüfeğiyle yürütülecek ve günün sonunda kimlerin hikâyesiyle kazanılacak? *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. nijerya NOEL operasyon Göktuğ Çalışkan, Independent Türkçe için yazdı Göktuğ Çalışkan Cuma, Aralık 26, 2025 - 09:45 Main image:
Fotoğraf: AA
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Nijerya semalarında Amerikan gölgesi: Noel operasyonu ve üç katmanlı mesaj copyright Independentturkish: