İki kadın: Hayallerimin değil, gerçeğimin peşinden koşuyorum

Adı Hale Beyza. 80’in üzerinde bestesi var. Anadolu Rock, hatta Fikret Kızılok’a yakın tarzına karşın, müziğini Hale Beyza müziği olarak nitelendiriyor. İyi bir ses rengi, başarılı besteleri, şen şakrak tarzı ve tesettürlü görünümü aynı zamanda onun farkını ortaya koyuyor. Kendisini tüneldeki metro istasyonunda gitar çalıp, bestelerini söylerken dinleme şansı bulduk. Esnaflığının yanı sıra, şair ve korist de olan babasının kendisine 5 yaşındayken aldığı org ile müzikle tanışan Hale Beyza, yine müziğin içinde olan öğretmen annesinin de etkisiyle, kendini müzikle var edebildiğini fark etmiş. İki tıp doktoru, bir mühendis ve bir profesör çıkaran eğitimli bir aileden geliyor: “Altı yaşlarında, Türk Sanat Müziği söylüyorum. ‘Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç’ ve ardından okuldaki “Samanyolu” performansım büyük beğeni alınca, annemle babam, ‘Eyvah bu kızın sesi çok güzel,’ diyor. Çünkü müzisyene iyi gözle bakılmıyor.” Beyza, kanser olan babasını 13 yaşındayken kaybetmiş: “Beyninde kitle vardı. Amerika’da tedavi olup, daha uzun yaşayabilirdi. ‘Nasılsa öleceğim’ diyerek, tedavi parasına karşılık gelen evi bıraktı bana. Galiba insan ilk çocukluk travmalarına âşık oluyor!” Babasının söylediği yıldızların altında parçasında geçen, “sevişmek” sözünün bile toplumda hoş karşılanmadığı bir iklimden geldiğini belirtirken, bu farkın da kendisini müzisyen olmaya ittiğini kaydediyor. 16 yaşında Isparta’da evlenen ve üç çocuğu olan Beyza, Süleyman Demirel Üniversitesi Sinema Radyo Televizyon bölümünden mezun olmuş. Redaktörlük ve kitap editörlüğü de yapan Beyza, gözlemlemek için memleketinin sokaklarını da süpürmüş. Müziğini önceleri yanına çocuğunu da alarak Isparta sokaklarında sergileyen Beyza, izleyicisi ile doğru iletişim kuramamaktan yakınıyor: “Sokak ahalisi acıyarak bakıyordu.” Yine eşi ve yakınları da müziğini hoş karşılamamış. Ve bu nedenle eşiyle boşanmış. Gelen baskılardan sonra İstanbul’a gelirken çocuklarını babaya bırakmış. Böylesine radikal bir kararı verirken, kendisine hayallerinin peşinden koşuyorsun, diyenlere, “Hayır ben gerçeğimin peşinden koşuyorum” diyor. 2024’te İstanbul’a geldiğinde, İBB’ye bağlı metro müzik için yapılan ve 5 bin kişinin videolarıyla yarıştığı sınavda, 180 kişi asil ve 60 kişi de yedek sanatçı olarak belirlenmiş: “Ben asiller arasına girerek, metro müzisyeni oldum. Önce arkadaşım Nur’un Fatih’teki evinde, ekonomik durumumu düzeltene kadar kaldım. Sonra bir emlakçının yönlendirmesiyle yürüme mesafesindeki Balat’taki evine taşındım. Kokudan oturulmuyordu. Yaz aylarında pencereyi açıp, vantilatörle idare ettim ama kışın bu da mümkün olmadı.” Bir gün Isparta’dan getirdiği zeytin ağacının seramik saksısı ile paramparça olup, ağacının öldüğünü görünce, bu evde yaşanamayacağını anlamış: “Evdeki kırkayakların nasıl gideceğini düşünüyordum. Zeytin ağacımla fark ettim ki, gitmesi gereken benim…” İstanbul’da ailenden kimse yok muydu, sorusuna da boynunu büküyor: “Birileri vardı ama hayatımı desteklemeyen birileri…” Bestelerini insanlara ulaştırabilme aşkıyla hareket eden Beyza, tüm hayatını çocuklarıyla planlasa da, psikoloğuna danışarak böyle zor bir karar almak zorunda kalmış. “Sokak sanatçısı olmalıydım” 80’in üzerindeki bestesini, gitarlı performansıyla sokaktaki insanlara gösterme hedefiyle yürüyen Beyza, İstanbul’a geldiği ilk günlerde para da kazanamadığını anlatıyor: “Çünkü bu üzerinde kafa yorulması, ciddi emek verilmesi gereken bir iş. Öyle pat diye çıkıp söyleyebileceğin bir iş değil. Ayrıca sesimi tanımıyor, sınırlarımı bilmiyordum. Mesela 4 saat boyunca şarkı söylemeye çalışıyordum. Bu insani değil…” Beyza, İlhan Uğur Yazar’dan şan dersleri aldığını, yine de notaları halen tam olarak bilmediğini itiraf ediyor. İlerleyen süreçte ekonomik sıkıntısını da çözdüğünü anlatıyor: “Allah'a şükürler olsun artık, geçinebiliyorum.” "Bulaşıkçılıktan öğretmenliğe…" Arkadaşı Nur’un kardeşi Sena, bir anaokuluna müzik öğretmeni olarak teklif etmiş olsa da, Beyza’nın umudu yokmuş. Bu süreçte bir mekâna aşçı olarak girmiş olsa da hiç bitmeyen bulaşıklar nedeniyle, kendini bulaşıkçı olarak bulmuş. Beyza, bulaşık makinasının gelmesi nedeniyle 4. Gün yine işsiz kaldığını ve en çaresiz hissettiği anda iyi haberin geldiğini anlatıyor. Zaten anaokulu öğretmenliği işi olunca, kendinde evi tutabilecek gücü bulmuş. "O Ses Türkiye çağırmadı" O Ses Türkiye’ye başvuru yapsa da, yarışma şansı bulamadığını anlatıyor, Hale Beyza: “Kamera karşısında bir iki şarkı söylediysem de, sonrasında beni hiç kimse aramadı.” Yine de ilk evinin bölgesinde bulunan Haluk Polat’ın öğrencisi olduğunu belirterek, “Müzikal hikâyem Nevi Kafe’de başladı. Yani aslında o ev boşuna tutulmamış ve ben oraya boşuna gitmemişim" diyor. "Form doldurmama bile izin vermediler…" Hit Factory yarışmasına başvuran Beyza, bu girişiminden de bir sonuç alamamış: “Tuhaf bana e-mail bile atmadılar. Oysa, başvuru yapan birçok kişiye form doldurtmuşlar. Bana o form bile gelmedi. Nedenini anlayamadım.” Hit Factory deneyiminden sonra, sanatçı yarışma defterini kapamış. Hiçbir zaman ünlü olmak gibi bir hedefinin olmadığını vurgulayan Beyza, sokak sanatçısı olmaktan mutlu olduğunu ifade ediyor: “Şükürsüzlüğüm yok ama daha fazlasını yapabileceğime inanıyorum. Bunu bir şekilde biliyorum.” Ezidi Kadınlar: Bilge memeler… Psikolog ve sanatçı bir isim Gülsüme Oğuz, Ezidi kadınların yaşadığı trajedilerden ilham alarak hazırladığı sergiyi anlatıyor. Serginin çıkış noktası, 2014-2016 yılları arasında Ezidi kadınlarla yaptığı çalışmalar. O dönemde psikolog olarak görev yapan sanatçı, IŞİD saldırılarından kaçan Ezidi kadınlarla ilk olarak Şırnak'ın Silopi ilçesinde karşılaşmış. Psikolojik destekten sergiye… Irak'tan Türkiye'ye ulaşmak için, Ezidi kadınlar yaklaşık 25 gün boyunca (230 km.) yürüyerek zorlu bir yolculuğa çıkıyor. Oğuz, adı “Yezit” ile karıştırıldığı için de türlü eziyetlere maruz kalan bu kadınları Silopi'de karşıladıktan sonra Viranşehir, Mardin ve Diyarbakır kamplarında psikolog şapkasıyla onlara uzun süre destek veriyor. Sanatçı, 2016'ya kadar kamplarda devam eden bu sürecin, bölgedeki çatışmalar ve kayyum atamaları nedeniyle kampların dağılmasıyla sona erdiğini, Ezidi kadınların önemli bir kısmının Almanya’ya, bir kısmının da Irak'a geri döndüğünü anlatıyor: “İstanbul'a döndükten sonra Ezidi kadınlarla ilgili izlenimlerimi sanat eserlerine dönüştürmeye karar verdim. Sergi, başlangıçta Ezidi kadınların acılarına odaklansa da zamanla genel kadınlık deneyimlerine evrildi. Özellikle göğüs zırhları motifli eserler, her kadının bireysel yaşanmışlıklarını ve mücadelelerini simgeliyor.” "Kendini Doğuranlar" Sergideki "Kendini Doğuranlar" serisi, göç ve hayatta kalma sorumluluğunu temsil ediyor. İnsanlığın doğal gelişiminde geride bırakılan kabuklar gibi, evini terk etmek zorunda kalan kadınların dönüşümünü anlatıyor. Yerde konumlanan başka bir eser ise Ezidi kadınların kırılgan ama güçlü hikayelerini sembolize ediyor. Sanatçı, bu eserde geyik boynuzları, yumurta ve tek meme motiflerini kullanarak kırılganlığı, biricikliği ve ilham verici direnişi vurgulamış. Bilge memeler: Kadınlık anıtı! "Bilge Memeler" ise Ezidi kadınların zor koşullarda bile mekanları hızla yuvaya dönüştürme içgüdüsünden esinleniyor. Sanatçı, kadınların bu bilgelikle sağlıklı gebelik ve doğum süreçlerini korumaya motive olduğunu düşünüyor. Salon girişindeki eserler yaratıcılık potansiyelini, doğum huzurunu ve modern dünyadaki kadınlık anıtlarını işliyor. Modern dünyanın kadınlardan "mum gibi" pasif olmasını beklediğini, ancak kadınların özelliklerinin güç kaynağı olduğunu vurgulayan motifler dikkat çekiyor: “Sergi, ilk olarak Silopi'de açıldı, ardından Diyarbakır ve İstanbul'a taşındı. Ukraynalı ziyaretçiler de sergiyi gezdi ve savaşlarda kadın olma halini işleyen eserlerden etkilenerek, bu sergiyi tasarladım.” Sanatçı, Ezidi kadınlarla hala bağlantıda olduğunu ancak sergide tekil hikayelere odaklanmak yerine genel bir anlatıyı tercih ettiğini anlatıyor. Yaşananların tekrar eden büyük bir trajedi olduğunu söyleyen sanatçı, bu deneyimleri ileride kitap haline getirmeyi istediğini, ancak duygusal yükü nedeniyle bunun ağır geldiğini belirtiyor: “Anlatım süreci beni iyileştiren bir terapi süreci…” *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. iki kadın hayal gerçek Hale Beyza Murat Bayar Cuma, Aralık 26, 2025 - 10:00 Main image:

Fotoğraf: Independent Türkçe

Röportaj Type: news SEO Title: İki kadın: Hayallerimin değil, gerçeğimin peşinden koşuyorum copyright Independentturkish: