İzmir, geçtiğimiz yazdan bu yana su kriziyle karşı karşıya. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne (İzBB) bağlı İZSU Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, kentin en büyük içme suyu kaynağı olan Tahtalı Barajı’nda doluluk oranı son 10 yılın en düşük seviyesine gerileyerek yüzde 10’un altına düştü. Bu gelişmenin ardından temmuz ayından itibaren kent genelinde su kesintileri uygulanmaya başlandı. Başlangıçta belirli ilçelerle sınırlı olan kesintiler, ilerleyen süreçte kent merkezine de yayıldı. Geçtiğimiz aylarda İZSU tarafından açıklanan planlı su kesintisi programı güncellenirken, aralık ayının ilk yarısında da İzmir’in merkez ilçelerinde belirli bölgelerde kesintilerin devam edeceği bildirilmişti. Kentte su kesintileri sürerken, Türkiye Komünist Partisi (TKP) İzmir İl Örgütü, TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik ve Çevre Mühendisi Mehmet Faruk İşgenç’in katılımıyla Konak Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde konuya ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. 'Yıllarca göz yumup sonra ‘İklim değişikliği’ demek, suçun üstünü örtmektir' İlk sözü alan TKP İzmir İl Başkanı Tuğçe Sezen Gedik, İzmir’de yaşanan su krizinin yalnızca iklim değişikliği ve kuraklıkla açıklanamayacağını ifade etti. AKP hükümeti ile CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin su krizinin asıl sorumlusu olarak iklim değişikliği ve kuraklığı gösterdiğini, bu nedenle yapılabileceklerin sınırlı olduğu düşüncesiyle hareket ettiklerini söyleyen Gedik, yıllardır kentteki su havzaları ve derelerin beslenmesini engelleyen yapılaşma politikalarına dikkat çekerek, “ Yıllardır su havzalarını ve derelerin beslenmesini engelleyen yapılaşmaya, betonlaşmaya ve çarpık kent büyümesine göz yumup sonra, ‘İklim değişti, böyle oldu’ demek, açık bir suçun üstünü örtmektir ” ifadelerini kullandı. Gedik, hem merkezi hükümetin hem de yerel yönetimlerin uzun süredir devam eden plansız ve rant odaklı politikalarının İzmir’deki su krizini ağırlaştırdığını n altını çizerek, bilimsel temelli ve kalıcı çözümlere ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Merkezi hükümetin ve yerel yönetimin kuraklık söylemiyle sorunun özünün örtüldüğünü vurgulayan Gedik, bugüne kadar dile getirilen çözüm önerilerinin yalnızca konutlardaki su tüketiminin sınırlandırılmasından ibaret olduğunu belirtti. Bunun gerçek bir çözüm olmadığını söyleyen Gedik, çöp sorununda da benzer bir yaklaşımın sergilendiğini ifade etti. 'Sorunun bireysel tasarrufa indirgenmesinden öte, su yönetimi ve kaynak planlaması yapılmalı' Gedik’in ardından sözü Çevre Mühendisi Mehmet Faruk İşgenç aldı. İşgenç, son bir yılda İzmir’de çöp krizi, su krizi ve körfez kirliliği gibi sorunların öne çıktığını, kısa süre sonra kentin hava kirliliği sorunuyla da gündeme gelmesinin muhtemel olduğunu belirterek sözlerine başladı. İşgenç,“ Şehrimizde de 8 Aralık 2025 tarihinde İZSU tarafından, “Evde Suyu Akıllıca Kullan” adı altında bir kampanya paylaşıldı. Türkiye’de kamu sorunları söz konusu olduğunda yetkilerin yaklaşımı “Vatandaşın görevini hatırlatma” şeklinde olmaktadır. Oysaki kamu görevlilerinin bu sorunlarla mücadele etme ve sebeplerini ortadan kaldırma konularında bir yaklaşımı ve planı üretiyor olması gerekmektedir. İZSU yalnızca evdeki su tüketimini azaltma konusunda bir çağrı yapmakta ve aslında bu sorunla başa çıkma açısından çok yetersiz bir yaklaşımı üretmektedir ” ifadelerini kullandı. İzmir’deki su kayıp/kaçak oranına da değinen İşgenç, kentteki kayıp/kaçak oranı yüzde 25 civarında görünse de mühendislik ölçümlerine göre birçok ilçede yaklaşık yüzde 50 seviyesinde olduğunu, bu durumun ise, su kaynaklarının ciddi şekilde verimsiz kullanıldığının da göstergesi olduğunu vurguladı. İşgenç, birçok bilimsel hesaplamaya göre İzmir’in, yakın dönemde mutlak su sıkıntısı yaşayacak bölgelerden birisi olacağını aktarırken, bunun kişi başına düşen temiz suyun azalması anlamına geldiğini de belirtti. “ Kentimiz suyun yaklaşık yüzde 45’ini yüzeysel kaynaklardan, yüzde 55’ini ise yer altı kuyularından sağlıyor. Ancak bu yıl Tahtalı ve Gördes barajları planlanan miktarda su sağlayamadı. Buna rağmen protokol gereği barajlardan tam kullanım yapılmış gibi ödeme yapılıyor ” ifadelerine yer verdi. İşgenç, ayrıca Devlet Su İşleri’nin (DSİ) küçük ölçekli baraj ve tesisleri verimli şekilde yönetme kapasitesinin azaldığını belirterek, “ Bundan yıllar önce Keban Barajı gibi devasa projeleri hayata geçirebilen bir kurumun, bugün çok daha küçük ölçekli baraj ve tesisleri akılcı ve verimli şekilde yönetemediğini görüyoruz ” ifadelerini kullandı. 'Deniz suyu arıtma tesisleri hızla kurulmalı, analiz süreci eş zamanlı işletilmeli' Deniz suyu arıtımının İzmir için artık bir tercih değil, zorunluluk haline geldiğini vurgulayan İşgenç, bu alanda vakit kaybetmeden somut adımlar atılması gerektiğini söyledi. Türkiye’de deniz suyu arıtımının ciddi ölçekte uygulandığı tek yerin Avşa Adası olduğuna dikkat çeken İşgenç, İzmir’de ise öncelikle küçük ölçekli birden fazla tesis kurulması gerektiğini belirtti. Bu tesislerde maliyet ve verimlilik analizleri yapılmasının ardından elde edilecek veriler doğrultusunda daha büyük ölçekli yatırımlara geçilmesi gerektiğini ifade eden İşgenç,“ Öncelikle su kayıp ve kaçak oranlarının düşürülmesi için ciddi ve kararlı önlemler alınmalıdır. Bununla birlikte deniz suyu arıtımı gibi alternatif, verimli ve akılcı yöntemler de eş zamanlı olarak hızla hayata geçirilmelidir ” ifadelerine yer verdi. TKP İzmir İl Örgütü, ilk ikisini “İzmir’de Çöp Krizi” ve “İzmir’de Su Krizi” başlıklarıyla düzenlediği, İzmir’in temel ve kronikleşmiş kent sorunlarını ele aldığı basın toplantılarını önümüzdeki aylarda da sürdürecek.