Dil yanlışları kalbimizi yoruyor!

Dil takıntısı olan insanların yanlış konuşmalara katlanamadıkları biliniyor. Bu kişiler, bulundukları ortamlarda sevimsiz görünmek pahasına, yanlışlara karşı tepkilerini dışa vurmaktan çekinmezler... Toplumca pek de hoş karşılanmayan bu davranışlar genellikle “kişilik bozukluğu” na bağlanır ve üzerinde fazla durulmazdı. Meğer sorunun temeli çok daha derindeymiş. Bilim insanlarının yaptığı araştırmalar, dilbilgisi yanlışlarının insanlarda stres ve fiziksel acı yarattığını ortaya çıkarmış... Birleşik Krallık ’taki Birmingham Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, dilbilgisi yanlışlarının fizyolojik tepkileri nasıl etkilediğini belirlemek için katılımcıların kalp atış hızları ölçülmüş. Araştırma sonunda, yazım ve dilbilgisi yanlışlarıyla karşılaşmanın insanlarda fizyolojik gerilime yol açtığı saptanmış. Sputnik News dergisinde yayımlanan habere göre, araştırmacılardan Dagmar Divjak , bu çalışmanın sonucunu şöyle açıklıyor: "Dil bilişi ile otonom sinir sistemi arasındaki ilişki şimdiye kadar pek çalışılmamıştı. Bu çalışmanın sonuçları, fizyoloji ve biliş arasındaki karmaşık ilişkinin yeni bir boyutuna odaklanıyor. Bulgularımız, sinir sistemimizin de bilişsel istemlere yanıt verdiğini gösteriyor ve bu da bilişsel çabanın fizyolojik sistemde daha önce düşünülenden çok yankılandığını gösteriyor.” ( biliş: ruhb. Canlının, bir nesne ya da olayın varlığına ilişkin bilgili ve bilinçli duruma gelmesi, °vukuf. - Dil Derneği Sözlüğü ) Araştırmada, insanların yanlış kurulmuş tümceler duyduklarında, yanlışın ne olduğunu açıkça belirtemeseler bile, otonom sinir sistemlerinin tetiklendiği ve yanlışlara bilinçsizce tepki verdikleri görülmüş. Stres belirtisi gösteren durumlar arasında ise zaman kipinin yanlış kullanımı, zayıf tümce yapısı, tekil ve çoğul sözcüklerin karıştırılması yer alıyormuş... Demek ki dillerini doğru kullanamayanlar karşısında kimi insanların duyduğu ruhsal gerilim boşuna değilmiş. Yapılan son bilimsel araştırmalar, bunun tıbbi bir nedeninin olduğunu ortaya çıkarmış. Öyleyse doğru yazıp konuşmaya daha çok özen göstererek çevremizdekilerin stresini azaltabiliriz! Yeni yılda herkese gerilimsiz günler diliyorum. ∗∗∗ “DE AYRI”... Bu konuda o kadar çok şey yazıldı, hatta o kadar çok espri yapıldı ki bağlaçların nasıl yazıldığını artık herkesin bildiğini sanıyorduk. Gelin görün ki bazen bu konuda şaşırtıcı örneklerle karşılaşabiliyoruz. 12 Aralık 2025 tarihli BirGün ’deki bu başlık da onlardan biri... Haberin başlığında “Bu ölümlerde mi yoksulluktan değil!” ifadesini görünce, uzaklardaki bir arkadaşımızın bir zamanlar gazetemizdeki köşesinin adını anımsadım: “DE AYRI”... Erk Acarer ’in kulakları çınlasın! (BirGün, 12 Aralık 2025) OKURDAN Neler bozulmadı ki! Sevgili Hocam, “Virgülü Yerli Yerinde Kullanmak” ve “Sunucuların Türkçesi” başlıklı yazılarınızı okudum. Yine çok önemli konulara değinmişsiniz. İlk yazınızda konuyla ilgili açıklamalarda bulunuyor, örneklerle virgülün önemine değiniyorsunuz. Virgül konulmadan kurulan bazı tümcelerdeki anlam kargaşası, bulanıklığı ile ilgili örnekler sıralıyorsunuz. Yol gösterici bir yazı! Kaleminize sağlık. Sunucular konusuna gelince, evet, bir zamanlar TRT’de Türkçeye özen gösteren sunucular vardı. Biz dilin tadını, güzelliğini, anlatımın inceliğini onlardan öğreniyorduk. Her biri diğerinden değerliydi. Yalın, duru, vurgulu, etkili, akıcı bir Türkçe ile haber sunuyorlardı. Ne yazık ki özel televizyonların devreye girmesiyle bu gelenek bozuldu. Dangıl dungul yazılar gibi dangıl dungul sunucular ortaya çıktı. Yazınızı okurken rahmetli Oktay Akbal ’ın Önce Ekmekler Bozuldu kitabını anımsadım. 1946’dan böyle sesleniyordu üstat. Ekmekten sonra neler bozulmadı ki güzel ülkemizde! Dil bozuldu. Anlatım bozuldu. Bunu en iyi gören ve bilenlerden biri olarak yazılarınızla toplumu uyarmak için çırpınıyorsunuz. Bu çalışmalarınız çok değerli. Kutluyor, başarılar diliyorum. Sevgi ve selamlar. Özcan TEMEL (Giresun) HAFTANIN NOTU Adıyla çelişen program! Halk TV ’deki programın adı "Sansürsüz" . Ama sunucu, RTÜK ’ü gerekçe göstererek konuşmacılara sürekli müdahale ediyor. Ceza korkusunu anlarım ama eğer korkuyorsanız programınıza böyle iddialı adlar koymayacaksınız! Hem “Sansürsüz” deyip hem sansür uygulamak programın adıyla çelişmiyor mu? Ülkede basın ve ifade özgürlüğünün durumu ortada... Verili koşullarda bu programın adının “Sansürlü” olması bana göre daha doğrudur. Çünkü böyle bir adlandırma, hem güncel gerçekliğimizle uyumlu olur hem de ironisiyle dönemin ruhunu yansıtır!