Şam yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında varılan 10 Mart mutabakatına göre, uzlaşılan sekiz maddenin uygulanması ya da en azından bir çerçeve çizilmesi için son tarih 31 Aralık’tı. Süre dolarken, hâlâ hiçbir madde tam manasıyla yürürlüğe girebilecek durumda değil. Dahası SDG cephesinden ‘‘ortak anlayış var’’ açıklamaları gelirken, Şam tarafı ‘‘görüşmeler durdu’’ diyor. Zaten son günlerde karşılıklı gidip gelen teklifler bir şeylerin ters gittiğini gösteriyordu. Şam’ın nihai kararı beklenirken gelin sekiz maddede neredeyiz, hatırlayalım. Anayasa maddeleri Anlaşmanın ilk iki maddesi, ‘tüm Suriyelilerin etnik veya dini kökenlerine bakılmaksızın siyasi süreçte ve devlet kurumlarında temsil hakkının güvence altına alınmasını’ ve ‘Kürt bileşeninin Suriye devletinin ayrılmaz bir parçası olarak tanınmasını, vatandaşlık haklarının, tüm anayasal kazanımlarının garanti altına alınmasını’ öngörüyor. Şara yönetimi uzun süre ‘uluslararası tanınmayı, yaptırımların kaldırılmasını’ bir öncelik olarak gördü. Haklıydı da… Bu sebeple içeriye dönük adımlarda bir miktar eksik kaldığı doğru… Kırmızı çizgiler Üç ve dördüncü madde ‘Ateşkesin uygulanması’, ‘Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahalarının Suriye yönetimine entegre edilmesini’ öngörüyordu. O entegrasyonun alt başlıklarındaki görüş ayrılıkları da aşılamadı. Malum haftalardır, SDG’nin Suriye ordusuna üç tümen vereceği yazılıp çiziliyordu. Bunlardan ilki ‘Kuzey Suriye’de konuşlu olacak sınır birliği’… İkincisi ‘kadın savaşçılardan oluşan YPJ’nin özerk şekilde örgütleneceği tümen’ ve Tedmur saldırısından sonra masaya gelen ‘DAEŞ’e karşı ortak operasyonları yürütecek terörle mücadele tümeni.’ Burada belki en hızlı şekilde çözümlenebilecek konu ‘terörle mücadele yapılanması’ gibi dursa da orada da komuta-kontrol meselesinde tıkanma olduğu anlaşılıyordu. SDG’nin başındaki isim Mazlum Abdi hâlâ kırmızı çizgisini ‘kadın tümeni’ olarak ortaya koyuyor ‘‘bu kabul edilmezse Savunma Bakanlığı’na entegrasyon zor olur’’ diyor. Şam yönetimi kuzeydeki sınır kapılarını SDG’nin kontrol etmesine karşı çıkıyor, SDG de Rakka, Deyrizor ve Haseke bölgelerinin yönetimini bırakmamakta ısrar ediyor. Özetle, Suriye’de yönetim tarzına karar vermeden atılan her adım aslında biraz ‘erken doğum’ gibi görünüyor. Zira Mazlum Abdi 25 Aralık’ta hâlâ ‘‘Çözümün aşırı merkeziyetçi yapılardan uzak, kapsayıcı ve dengeli bir yönetim modeli temelinde şekillenmesi gerektiğine inanıyoruz.’’ diyordu. Bu satırlar, Abdi’nin ‘sınırlarını’ sonuna kadar zorlayacağını gösteriyordu. Petrol ve gaz paylaşımı Anlaşmanın dördüncü maddesi, petrol ve gaz sahalarının da merkezi yönetime devredilmesini öngörüyordu. O sahaları kontrol eden SDG’nin diğer gruplarla aynı oranda paya ‘evet’ dediğine dair bir sinyal de gelmedi. 2005’te anayasasıyla federatif bir Kuzey Irak yönetimini kabul eden Irak’ta yüzdelik enerji gelir paylaşımı hâlâ sorun. Suriye’de bu işin ‘devlet ve hükümet modeli’ belirlenmeden çözülebilmesi çok mümkün görünmüyor. Asayiş dosyaları, dönüşler 10 Mart mutabakatının görece üzerinde çalışılabilen tek maddesi altıncı maddeydi. Askeri görüşmelerde, SDG kontrolünde olan hapishanelerde, El-Hol kampında tutulan DAEŞ’lilerin durumu dosya dosya değerlendirildi. Burada önemli ilerlemeler sağlandı; ama o da yabancı savaşçıların üçüncü ülkelere gönderilmesi meselesi yüzünden zaman alacak gibi görünüyor. Şam’dan cuma günü gelen son açıklamalar, bir sonuca ulaşmanın zor olduğunu gösteriyor. Zira ‘‘görüşmeler sonuç vermedi’’ açıklamasında şu ifadeler de yer alıyor: “Mevcut ‘merkeziyetsizleştirme’ önerileri idari düzenlemelerin ötesine geçerek, devlet birliğini tehdit eden ve fiili oluşumları pekiştiren siyasi ve güvenlik merkeziyetsizleştirmeye dönüşüyor.” Durumun ciddiyeti böyle ortaya konurken, görünen o ki mutabakat başka bahara kalıyor...