Sanatta, çirkinlik kavramına yer var mı? Yüzyıllar boyu, güzelliği tarif etmek için uğraşan felsefeciler, aynı şeyi, çirkini tanımlamak için yapmamışlar. Genellikle çirkinlik kavramı, güzelin tam karşıtı olarak, güzel olan üzerinden tanımlanan bir kavram olmuştur. Güzellik ve çirkinlik kavramları, felsefenin olduğu kadar, sanatın da konusudur. Bu kavramları anlayabilmek için, sanat tarihine, tarihsel bir gözle bakmak gerekir... Sanatın temel konularından biri olan güzellik kavramı, her dönemde, farklı bakış açılarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Güzellik kavramına, sanat tarihinde, geniş literatürlerde yer verilmiş, ancak, çirkinlik kavramına yer veren araştırmalar, sınırlı sayıda olmuş. Çirkinlik kavramı, kendi başına açıklama gerektiren bir kavram olarak görülmemiş ve güzelliğin karşıt kavramı olarak algılanmış. Bundan dolayı sanat tarihinde, birçok kaynakta, güzellik kavramı ile ilgili çalışmalar yer alırken, çirkinlik kavramı ile ilgili çalışmalar sınırlı kalmıştır. Görsel: wikimedia Umberto Eco’nun “Güzelliğin Tarihi” ve “Çirkinliğin Tarihi” eserleri, sanat tarihinde, güzellik ve çirkinlik kavramlarını geniş kapsamıyla ele alan eserler. Umberto Eco, “Çirkinliğin Tarihi” kitabında, çirkinlik kavramı ile ilgili, tarihsel süreçte çok az tartışma olduğunu belirtti. “Çirkinliğin Tarihi” adlı kitabında, sanatın, tarih boyunca çirkini de, barındırdığını ortaya koymuştur. Umberto Eco’ya göre, çirkinin de, bir estetik değeri vardır. Sanatta, genel beğeniye hitap ettiği için güzel bulunan eserler olduğu gibi, izleyicide olumsuz duygular uyandırdığı için, çirkin bulunan eserler de vardır. Bu durumu özellikle, Modern Sanat Akımlarında görmekteyiz. Güzelin zıttı olan çirkin kavramının, sanat kavramıyla birlikte kullanılması, ironik bir algı yaratmaktadır. Oysaki, çirkin de, en az güzel kadar etkileyicidir. Güzellik kadar çirkinlik de, hayatın içindedir. Yaşamın içinde olan savaşlar, yoksulluk, hastalıklar, şiddet, öfke ve hayal kırıklığı gibi duygular, çirkinin birer yansımasıdır. Hayatın içinde var olan bu kavramlar, sanatın konu kapsamına girmektedir. Sanat, kendisine konu olarak güzel şeyleri seçtiği gibi, çirkin olan şeyleri de seçebilir. Çirkin olan bir konu, sanat çerçevesinde ele alındığında, güzel bir konu kadar değer görebilir. Çirkin konuları ele alan veya çirkin görüntülere sahip olan birçok sanat eseri, evrensel olarak değerli görülmektedir. Umberto Eco’ya göre, çirkinlik kavramı, aynı zamanda sosyal bir olgu. Örneğin, üst sınıflara mensup olan kişilerin, aşağı sınıflara mensup olan kişileri beğenmemesi ve onların beğenilerini kötü bulması. Ayrıca, ekonomik durum da, sınıflar arasında, güzellik kavramının belirginleşmesini sağlar. Geçmiş yüzyıllarda, klasik müzik, sadece soylu insanlar tarafından dinlenirdi. Kant, Shiller, Rosenkranz gibi düşünürler, estetiğin temel meselesinin, salt güzellikle sınırlanamayacağını, komik, trajik, dramatik ve çirkinin de, estetiğin incelemesi gereken kavramlar olduğunu savunmuştur. Antik Yunan ve Roma Uygarlıklarında, güzellik kavramı, oran kavramı ile ilişkiliydi. O dönemlerde, “ilahi oran” olarak adlandırılan altın oranın bulunmasıyla, ideal güzellik anlayışı, ilahi oranla ilişkilendirildi. Antik Yunan’da, ideallere göre kusursuzlaştırılmış bedenler ve yüzler vardı. Bu ideal oranlar, heykel sanatına da yansımıştır. Antik Yunan ve Antik Mısır’da, sanat eserleri ve mimari yapılar, altın oran hesaplamalarına uygun olarak tasarlandı. O dönemlerde, ideal bir güzellik yaratma anlayışı olduğundan dolayı, belirlenen ideal oranlara uymayan tüm çalışmalar, çirkin olarak adlandırıldı. Ortaçağ Avrupası’na baktığımız zaman, dünyevi güzelliklerinden kaçınılan bir dönem olduğunu görürüz. Bu dönemde, sanattaki güzel yerini, tanrısal kutsallığı vurgulayan “yüce “ kavramına bırakmıştır. Bu dönemde, insan bedeni ön plana çıkarılmayıp, güzellik kavramı, tanrı ile ilişkilendirildi. Tanrısal güzellik, kilise mimarilerine, kilise ve tapınaklarda bulunan resimlere yansımıştır. Kiliseler ve tapınaklara yapılan resimlerin amacı, okuma yazma bilmeyen insanlara, dini öğretilerin öğretilmesiydi. İnsan vücudunun güzelliklerinin, sanatta tasvir edilmesinden kaçınıldı. Ortaçağ Avrupası, güzelliğin, sadece tanrısal olanda arandığı bir dönemdir. Rönesans ile beraber, kutsal ve yüce kavramı, yerini, insan ve dünyaya dair olan güzel kavramına bırakmaya başladı. Rönesans insanının güzellik anlayışı, bilimsel kurallara ve doğanın kusursuz görüntüsünü aktarma anlayışına dayanır. Bilimin ve sanatın yeniden doğuşu anlamına gelen Rönesans’ta, matematiksel incelemeler, doruk noktasına ulaştı. Bu dönemde, doğaya duyulan meraktan dolayı, birçok sanatçı, farklı alanlarda araştırmalar yapmaya başladı. Antik Yunan kültürünün yeniden canlandığı Rönesans’ta sanatçılar, güzellik kavramını, ilahi oranla ilişkilendirdi ve ilahi orana uyan eserler ortaya çıkardı. Leonardo Da Vinci, altın oran kurallarına uyarak, ölümsüz eserlere imza attı. 20. yüzyıl başlarına doğru, sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte, yeni makinelerin ve malzemelerin keşfiyle, sanat anlayışı ve sanatçıların amacı da, büyük değişime uğradı. Modernizm ile birlikte, sanatta, ideal güzellik anlayışından, ideal oranlardan tamamen vazgeçildi. Modernizm, geleneksel sanat anlayışına karşı tavır üreten, klasik estetik anlayışını ve gelenekleri reddeden bir dönem olarak bilinir. Bu dönemde sanat, sanatçının yaratıcılığına teslim edildi. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın ortalarını etkisi altına alan Modernizm’de, çeşitli sanat akımları ortaya çıktı. Bu dönem, Kübizm, Fütirizm, Dadaizm, Sürrealizm gibi modern sanat akımları ile şekillenmiş bir dönemdir. Görsel: wikimedia Çöküş dönemi olarak da, adlandırılan bu dönem, sanatta, güzel olanı dışlarken, çirkin olanı sahiplendi. Bu dönemde, sanatta, çirkinlik kavramının kullanılması fikri ortaya çıktı. Yeni estetik anlayışı, çirkinin de, bir estetik değeri olduğudur. Modern sanat akımlarında sanatçılar, çirkin, alışılmamış, tuhaf ve korkutucu görüntüleri kullanarak, toplumu şaşırttı ve alışılmışın dışında eserler ortaya çıkardı. Modern Sanat, Kübizm akımının öncü sanatçısı olan Picasso ile, doruk noktasına ulaştı. Acayip, tuhaf, alışılmışın dışında olan, çirkin görüntüler değer kazandı. Sanat tarihi boyunca, filozoflar ve sanatçılar, güzel kavramını sorgulamış ve farklı fikirler ortaya koymuştur. Modernizm, sanattaki klasik estetik anlayışını yerle bir etti. Sanatın özgürleştiği ve alışılmışın dışında konuların ele alındığı Modernizm ile birlikte, sanata sınırsız bir ufuk açıldı. Sanatçının sınırsız düş dünyasıyla yaratılan eserler ortaya çıkmıştır. Kaynakça: Eco, Umberto (2009), Çirkinliğin Tarihi, İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık Eco, Umberto (2016), Güzelliğin Tarihi, İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. Sanat güzel yansıtma kavram Dr. Elif Dikmen Diriöz, Independent Türkçe için yazdı Dr. Elif Dikmen Diriöz Cumartesi, Aralık 27, 2025 - 08:30 Main image:
Görseller: Pexels
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Sanat sadece güzeli mi yansıtır? copyright Independentturkish: