Sadettin Saran ismi geçmeden başkanlık makamları üzerine

1992 ABD Başkanlık Seçiminden beş ay önce, adaylardan Bill Clinton dönemin popüler bir tolkşovuna katıldı. Programdan akılda kalan, Clinton’ın önceleri -bir kez- kullandığını itiraf ettiği madde ile ilgiliydi. O sıra İngiltere’de olduğundan yasaları çiğnemediğini de belirten Clinton, dürüstçe konuştuğunu ve ülkenin daha önemli meseleleri olduğunu söyledi. Başkan seçildikten sonra Monica Lewinsky skandalına yaklaşımı ise pek dürüst değildi. Ancak adaleti yanıltma tartışmalarına rağmen, görevinde kaldı. Şimdiki ABD Başkanı Donald Trump’ın da Stormy Daniels Davası olarak bilinen skandalda adı geçmişti. Durum seçmen ve senato açısından aleyhte belirleyici olmadı. 1960’ların Amerikasında vaziyet biraz farklıydı ABD Başkanı John F.Kennedy ile Marilyn Monroe ilişkisi bu denli açık tartışılmadı. Hâlâ ne olduğu muğlaktır. 1936’da Britanya tacından feragat eden Kral Edward’ın durumu tersi örnektir. Edward’ın monarşi geleneklerine uymayan ilişkisi gerekçesiyle istifaya zorlandığı anlatılır. Aslında Hitler’le diyalogunun belirleyici olma ihtimali kuvvetlidir. Kralımız, Hitler’e meyledebilirdi demekle yaşam şekli uygun değil demek büyük fark yaratır. Dönemin toplumsal dinamiklerine göre neyin gizlenip neyin köpürtüleceği güç dengesine bağlıdır. Bazen saklanır bazen ilan edilir. Bazen açığa çıkar bazen çıkmaz. Bazen gerçek bazen hayaldir. Güç ilişkilerinin, propaganda düzeyinde bile olsa bir spor kulübü üzerinden yürümesi sıradandır. Mesela Rusya, Batı ile bozuşursa, Abramoviç İngiltere’de kulüp başkanlığı yapamaz. Abramoviç, Chelsea’yi satın alırken ve başarı kazanırken bakılmayan defterler zamanı gelince açılabilir. Artık özneler bir ideolojinin temsili haline gelmiştir, ona nefret toplumun kendinde görmeye tahammül edemediği defoları da yansıtır. Kendini aklamanın, vicdanen rahatlamanın sağlıksız bir yoluna dönüşür. Türkiye de kasetlere, skandallara veya iddialara alışkındır. Bunların bazen hedefine ulaştığı bazen ulaşamadığı henüz hafızalardadır. Fenerbahçe, bir spor kulübünün sivil toplum kuruluşu gibi refleks gösterebildiği bir kurum. Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki anlatılar duruma tarihsel perspektif oluşturuyor. 3 Temmuz (2011), kulüp için bir travma ve etkisi sürecek gibi duruyor. Dönemin başkanı Aziz Yıldırım’ın, terör örgütü kumpası olduğu ilan edilecek süreçte hapse girmesi, devlet kademelerine sızmış örgüt üyelerinin olduğunun anlaşılmasıyla, yargı algısı da darbe aldı. Takım otobüsünün kurşunlanması da taraftarın zihnine kazınmış durumda. Travma etkisinde her şey muğlaklaşır. Toplumun bir kısmı haksızlığa uğradığını ve komploya maruz kaldığını algılıyorsa, yeterince sıkıntı veren bir durumdur. Bununla da bitmez, muhakkak karşı grup/gruplar oluşur, onlar da kendilerine göre argümanlara sarılır. Tüm gruplar içinde oluşan klikler maddi kazanç önceliğiyle, grupları provoke edebilir. Toplum, kimin adil kimin haksız olduğu konusunda bölünür. Bu bölme sağlıksızdır çünkü görmeyi reddeder. Bize karşı onlar kavramı yerleştiğinde karışan sapla saman teraziyi bozar. Kitlesel paranoyalar devam etme eğiliminde takılır, enerjiyi kısır çekişmelere hapseder. Böyle olduğu sürece maalesef sporu, siyaseti, ticareti, önüne kattığını çoraklaştırır. Görece sağlıklı toplumlarda, iyileşmenin temel koşulu hukuktur. Türkiye, evrensel insan hakları dışında kalan kanunlarda İngiltere, bazı Birleşik Devletler eyaletleri, Hollanda… olmak durumunda değil. Kendi dinamiklerine göre düzenleme yapması normal. Ancak yargının alanı dışına çıkan durumlarda, ahlak üzerinden dönen tartışma, olaylara farklı boyut katıyor. Toplum, kendine bakışını geçirdiği algı süzgeci ile olan biteni inkâr edebiliyor. Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz gibi kulağa hoş gelen sözlerle kendini avutuyor. Bizde öyle şeyler olmaz dendiğinde, kolun kırılmasından ziyade yenin içinde kalma kısmına odaklanılıyor. Görülmediği, duyulmadığı sürece sorun edilmiyor; bazen de görmezden geliniyor. İçsel dünyasında birinin açığını yakalarsa günah keçisi ilan edip, arınmanın yolu gibi kullanıyor. Daha vahim meselelere sırt çevirebiliyor. Süleyman Demirel’in unutulmaz tespitlerinden biri akla geliyor: "Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz." *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. başkanlık MAKAM SARAN Onurhan Kasnak, Independent Türkçe için yazdı Onurhan Kasnak Cuma, Aralık 26, 2025 - 22:15 Main image:

Fotoğraf: AA

TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Sadettin Saran ismi geçmeden başkanlık makamları üzerine copyright Independentturkish: