Bir yıl daha geçti bizden

Bazı yıllar vardır; takvimden sessizce düşer gider. Bazı yıllar ise insanın içine çöker, hafızaya değil, vicdana kazınır. 2025, işte o yıllardan biri olarak geride kalıyor. Ömrümüzden bir yıl daha eksilirken, insanlık hanesine çok daha ağır bir yük yazıldı. Takvimden düşen yalnızca bir yaprak değildi; bizden geçen zamandı, inancımız, sabrımız ve utancımızdı. Yılın Tanıklıkları Bir yıla daha tanıklık ettik. Savaşların kirli yüzünü, bedeli en çok çocukların, kadınların ve sivillerin ödediği yıkımları gördük. Adaletin geciktiği, hukukun sustuğu, vicdanın yorulduğu günler yaşadık. Doğa ve hayvanlar bağırdı; ama insanoğlu çoğu zaman duymadı. Yangınlar, yıkımlar, kayıplar… Bir yıl daha insanlığa ağır geldi; insanlığın omzu çöktü. Ama bu yıl yalnızca savaşlara değil, çürümenin görünürleşmesine de tanıklık ettik. Kültürel ve Ahlaki Çürüme Popüler kültürün ve sosyal medya fenomenlerinin; medyanın, sanatın, sporun ve iş dünyasının içine kadar sızmış kirli düzenine tanık olduk. Toplumun en zayıf yerlerinden beslenen bu figürlerin milyonlara ulaşmasını ibretle izledik. Daha da acısı; bu insanların rol model gibi sunulmasına, yeni zamanın muhabbet tellalları hâline getirilmesine, “amiral gemisi” denilen gazetelerde yazarlıkla meşrulaştırılmasına tanık olduk. Büyük markaların da görünürlük yarışında onları reklam yüzü hâline getirdiğini gördük. Bu işbirlikleri, aynı zihniyet ailesine ait bu figürlerin daha da güçlenmesine, daha görünür olmasına, ve benzerlerinin hızla çoğalmasına zemin hazırladı. Bunun tek bir adı var: Çürüme. Ve medya… Bu figürlere alan açarak, parlatıp görünür kılarak ahlaki çöküşün utancına ortak oldu. “Influencer” denilen bu figürlere verilen prim, yalnızca bir tercih değil; bir zihniyet ifşasıydı. Görünürlükle yeteneğin, gürültüyle derinliğin, takipçi sayısıyla estetik ve düşüncenin aynı şey sanıldığı bir çürümenin içindeyiz. Sanat alkışla değil; zamanla, emekle, düşünceyle ve bedelle oluşur. Ama bugün görünür olmak sanatçı olmak için yeterli sayılıyor. Bu da yalnızca kavramların değil, değerlerin de içinin boşaldığını gösteriyor. Hakikat Konuşursa Barış Doğar Bu coğrafyada hiçbir yara sessiz değildir; toprağın altında kemikler, boşaltılmış köylerin rüzgârında savrulan küller konuşur. Ben o sesleri yıllardır dinleyen bir sanatçıyım; sanatım susturulmuş dillerin, yarım kalmış hayatların görünmez günlüğüdür. 2025’te yeniden bir eşik beliriyor: Barışın ihtimali, derin bir soruyu tekrar hatırlatıyor. Hakikati konuşmadan iyileşebilir miyiz? Cevap değişmedi: Hayır! Çünkü barış yalnızca silahların susması değildir; kimliğin, dilin ve hafızanın özgürce nefes almasıdır. Bir halk kendi dilinde düşünemiyorsa, kendi adını korkmadan söyleyemiyorsa, barış bir kelime olur ve maalesef bir geleceğe dönüşmez. Sanat yarayı örtmez; yaranın kökünü görünür kılar, hafızayı diri tutar. Bu yüzden en kötü barış bile savaşın kör karanlığından daha insanidir. Ve ben biliyorum: Hakikat konuştuğunda barış, tıpkı güneş gibi, mutlaka doğar. Unutmamayı Seçmek Bütün bunların ne kadarı hafızamızda kalacak, bilmiyorum. Çünkü insan hafızası zayıf. Kimi için acı üç gün sürer, kimi için daha da kısa. Unutmayan, ders alan insan sayısı ise ne yazık ki çok az. İşte tam da bu yüzden ben unutmamayı seçtim. Tanıklık ettiklerimi içimde çürütmek yerine, bana verilmiş o ağır ama onurlu yükle sanatla kayda geçirmeyi seçtim. Çünkü sanat benim için bir süs değil; susmamayı seçmenin adıdır. Yazmayı Hatırlamak Uzun zamandır içimde duran bir eksikliği fark ettim: Yazmak. Yirmi yıla yakındır düzenli yazmıyordum. Ara ara kısa metinlerle, paylaşımlarla nefes alıyordum; meğer yazmayı özlemişim. 2005’te TRT için belgeseller çektiğim yıllarda yollara düşerken metinler yazardım; mitler, efsaneler, söylenceler üzerine farkında olmadan yüzlerce sayfa birikti. Okudukça beslenen, besledikçe yazan biri olarak büyük ustaların gölgesinde, iddiasız ama samimi bir yerden haftada bir de olsa yazmaya karar verdim. Bu yıl bana bir şeyi daha öğretti: Dostluğu... Dostluk ve Yaş Alma Hayat, biriktirdikçe değil; ayıkladıkça hafifleyen bir yolculuk. Kalabalıklar azalır, isimler seyrelir. Ama kalanlar ağırdır; sahicidir. Yaş aldıkça öğreniyor insan: Kalabalık güven vermez. Az ama gerçek dostluk, bir ömre yeter. 2025’te Ne Yaptım & Nereye Gidiyorum 2025 yılı benim için sıradan bir yıl olmadı. Bu yıl zaman hızlanmadı, derinleşti. Bazı yıllar ürettiklerinle değil; taşıdıklarınla hatırlanır. 2025 benim için tam da böyle bir yıldı. Türkiye sanat tarihinin en büyük sergilerinden biri olan Kayıp Alfabe, Artİstanbul Feshane’de milyonlarla buluştu. Bu kalabalık yalnızca bir sergiye gelen kitle değildi; hafızaya, dile, yok sayılana ve unutturulmak istenene verilen güçlü bir cevaptı. Bu yolculuk Roma’ya uzandı. Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde açılan Yoktunuz sergisi, Avrupa’da önemli bir yankı uyandırdı. İki eserim müzenin kalıcı koleksiyonuna girerken, birçok eserim de farklı müzeler ve koleksiyonlar tarafından sahiplenildi. Bir yandan da gelecek için mekânlar inşa ediyoruz. Urla’da yapımı süren müze, benim için geleceğe bırakılmış en somut sözdür; 2027’de kapılarını açacak. Venedik’te restorasyonu süren sanat mekânımız ise 2026 Mayıs’ında bir bölümüyle açılacak; 2027’de tam hâliyle uluslararası sanat dünyasının buluşma noktalarından biri olacak. Biliyorum ki, 2026’dan 2030’a kadar dünyanın birçok önemli ülkesinde bu yolculuk devam edecek. Ama aynı zamanda bu yıl, ülkemde yaşanan tanıklıklar beni derinden yaraladı: hukukun, adaletin, ahlaki değerlerin sorgulandığı bir yıldı. Bir sanatçı olarak bu tanıklığı görmezden gelmeyi değil; sanatın diliyle kayıt altına almayı seçtim. Çünkü yaşananları sonraki kuşaklara aktarmak bir tercih değil; bir sorumluluk. Son Söz Bazı yıllar takvimden düşer gider; bazıları ise insanın içine kazınır. Bana kalan bu yıl; unutmamayı seçmenin, yüklerden arınmanın, ve az ama sahici dostlarla yürümeyi öğrenmenin yılı oldu. Şimdi yeni bir yılın eşiğindeyiz. Dileğim şu: 2026 yılı hepimiz için daha fazla umut, daha fazla vicdan ve daha fazla adalet getirsin. Üretenin, düşünenin, susmayanın çoğaldığı bir yıl olsun. Zaman geçer, sesler kısılır, kalabalıklar dağılır; geriye yalnızca vicdanla yapılanlar, sanatla kayda geçirilenler ve insanın kendine sorduğu o son soru kalır: Ben tanık olduğum hayata karşı ne yaptım? *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. yıl 2025 Savaş ADALET doğa Ahmet Güneştekin Independent Türkçe için yazdı Ahmet Güneştekin Cuma, Aralık 26, 2025 - 17:00 Main image:

Fotoğraf: Ahmet Güneştekin

TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Bir yıl daha geçti bizden copyright Independentturkish: