Afrika Boynuzu’nda diplomatik sabotaj: İsrail’in Somaliland hamlesi

Afrika Boynuzu’nun siyasi coğrafyası, harita masasında atılan imzaların mürekkebi kurumadan sahadaki gerçekliğin değiştiği kaygan bir zemine sahiptir. Bab’ül Mendeb Boğazı’na hakimiyetiyle küresel güçlerin satranç tahtası olan bu topraklar, tarihin en hassas dönemlerinden birinden geçiyor. 26 Aralık 2025 tarihi itibarıyla bölge, rasyonel olarak izahı zor ve sonuçları yıkıcı olmaya aday yeni bir diplomatik hamleyle sarsıldı. İsrail yönetiminin, Somali’den tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Somaliland ile diplomatik ilişki tesis ettiğini ve karşılıklı tanıma anlaşması imzaladığını duyurması, Tel Aviv’in sıkışmışlığının ve bölgesel istikrarsızlık ihraç etme arayışının en somut tezahürüdür. Bu hamle, ilk bakışta Hargeisa ile Tel Aviv arasında ikili bir yakınlaşma veya “kazan-kazan” denklemi gibi sunulsa da satır araları okunduğunda hedefin çok daha karmaşık olduğu görülür. Burada mesele sadece bir tanıma değil, Türkiye’nin bölgede ilmek ilmek ördüğü istikrar ağının test edilmesi ve Gazze’de yaşanan çıkmazın Afrika’ya tahvil edilme çabasıdır. Peki, Ankara Süreci ile Somali ve Etiyopya arasındaki tansiyon düşürülmeye çalışılırken, İsrail neden tam da bugün Afrika’nın en kırılgan fay hattına basmayı tercih etti? Barış Masasına İndirilen Yumruk: Zamanlamanın Kodları Uluslararası ilişkilerde zamanlama, eylemin kendisinden daha güçlü mesajlar barındırır ve hiçbir takvim yaprağı tesadüfen seçilmez. İsrail’in bu kararı, Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan liderliğinde yürüttüğü ve Afrika Boynuzu’ndaki sınır ihtilaflarını “toprak bütünlüğü” esasında çözmeye çalıştığı, literatüre “Ankara Süreci” olarak giren arabuluculuk girişimlerinin en kritik safhasında gelmiştir. Hatırlanacağı üzere, Etiyopya’nın denize erişim talebi ve Somaliland ile 2024 başında imzaladığı mutabakat zaptı, Mogadişu ile Addis Ababa’yı sıcak çatışmanın eşiğine getirmişti. Tam bu noktada devreye giren Türk diplomasisi, tarafları Ankara’da bir araya getirerek bölgenin toprak bütünlüğünü esas alan rasyonel bir çözüm zemini inşa etmekteydi. İsrail’in tam da bu atmosferde Somaliland’ı “bağımsız ve egemen bir devlet” olarak tanıması, masayı devirme girişimidir. Bu karar, Etiyopya’yı cesaretlendirerek müzakere masasından uzaklaştırma ve Somali’nin toprak bütünlüğünü savunan Türkiye’nin diplomatik inisiyatifini boşa düşürme potansiyeli taşımaktadır. Bölgesel dinamikler yakından incelendiğinde, Türkiye’nin bir “denge unsuru” olarak varlık gösterdiği alanlarda İsrail’in karşıt bir dalga yaratma çabası dikkat çekmektedir. Zira istikrarlı ve merkezi otoritesi güçlü bir Somali, İsrail’in Kızıldeniz’deki güvenlik doktrini (Periphery Doctrine) açısından –kendi güvenlik algıları çerçevesinde– yönetilmesi zor bir senaryodur. Dolayısıyla Tel Aviv, Mogadişu hükümetini zayıflatmak ve Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu dengelemek adına uluslararası toplumun tanımadığı ayrılıkçı bir yapıyı devlet olarak muhatap almayı yeğlemektedir. “Gönüllü Göç” İddiaları ve Demografik Mühendislik Riski Meselenin en karanlık ve spekülasyonlara açık boyutu ise diplomatik tanınmanın ardına gizlenen demografik planlardır. İsrail basınında ve Times of Israel gibi mecralarda yer alan iddialar, Tel Aviv’in Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri “gönüllü göç” adı altında başka ülkelere gönderme arayışında olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Somaliland, İsrail nezdinde diplomatik bir ortaktan ziyade, adeta bir “nüfus transfer sahası” olarak mı kodlanmaktadır? Kıtada alışık olduğumuz konvansiyonel iktidar mücadelelerinden farklı olarak, burada toplumun demografik kodlarıyla oynayan, çok daha köklü ve tehlikeli bir sosyal mühendislik projesi devreye sokulmaktadır. Eğer bu iddialar gerçeği yansıtıyorsa, Somaliland yönetimi uluslararası tanınma hayali uğruna, bölgeyi öngörülemez bir güvenlik sarmalına sürükleme riskiyle karşı karşıyadır. Tarihsel ve kültürel olarak Filistin davasına hassasiyet duyan yerel halkın, topraklarında İsrail bayrağının dalgalanmasını ve Gazze’den sürgün edilenlerin buraya yerleştirilme ihtimalini nasıl karşılayacağı büyük bir soru işaretidir. Bu durum, Hargeisa’da yönetimin beklediği meşruiyeti sağlamaktan ziyade, kabileler arası çatışmaları ve radikalleşmeyi tetikleyebilir. Dominonun Kilit Taşları: Körfez’den İsrail’e Soğuk Duş Bu noktada İsrail’in en büyük stratejik hesap hatası, Körfez başkentlerinden beklediği “zımni onayı” bulamaması olmuştur. Tel Aviv, İbrahim Anlaşmaları’nın mirasına güvenerek BAE ve Suudi Arabistan’ın bu adıma sessiz kalacağını öngörmüş olabilir. Ancak sahadaki gerçeklik bu hesabı boşa çıkarmıştır. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Genel Sekreteri Casim Muhammed el-Budeyvi’nin, İsrail’in kararını “uluslararası hukukun ciddi bir ihlali” olarak nitelemesi ve Somali’nin egemenliğine tam destek vermesi, Tel Aviv için diplomatik bir soğuk duş etkisi yaratmıştır. Benzer şekilde Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt’ın bu adımı “kabul edilemez” ve “bir Arap ülkesinin egemenliğine saldırı” olarak tanımlaması, İsrail’in Afrika Boynuzu’nda Müslüman dünyasını bölme planının ters teptiğini göstermektedir. Eğer Riyad ve Abu Dabi sessiz kalsaydı, Türkiye bölgede yalnızlaşma riskiyle yüzleşebilirdi. Ancak KİK’in bu net duruşu, İsrail’in hamlesini “marjinal bir provokasyon” seviyesine indirgemiştir. Bu tablo, Ankara’nın diplomatik hattının sadece Mogadişu ile sınırlı kalmadığını, Körfez ile de ortak bir “kırmızı çizgi” diplomasisi yürüttüğünü kanıtlamaktadır. Dörtlü Telefon Diplomasisi ve “De Facto” Yalnızlık Hukuki düzlemde ise karşımızda ciddi bir kriz durmaktadır. Uluslararası hukuk zaviyesinden bakıldığında İsrail’in bu tanıması, mevcut statükoya aykırıdır. Birleşmiş Milletler (BM) ve Afrika Birliği (AfB), Somali’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini esas almaktadır. Afrika Birliği’nin kurucu senedinde yer alan ve sınırların sömürge sonrası dönemdeki haliyle korunmasını öngören uti possidetis ilkesi, kıtanın istikrarı için kırmızı çizgidir. İsrail, tek taraflı bir kararla bu kırmızı çizgiyi aşarak, Afrika nezdindeki diplomatik zeminini de riske atmıştır. Ancak siyasi düzlemdeki izolasyon çok daha çarpıcıdır. Kararın hemen ardından Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin; Türk mevkidaşı Hakan Fidan, Somali Dışişleri Bakanı Abdüsselam Abdi Ali ve Cibuti Dışişleri Bakanı Mahmud Ali Yusuf ile gerçekleştirdiği acil telefon trafiği, bölgede İsrail’e karşı kurulan “diplomatik kalkanın” en somut göstergesidir. Kahire, Ankara, Mogadişu ve Cibuti hattında kurulan bu dörtlü mekanizma, Afrika Birliği’nin uti possidetis (sınırların değişmezliği) ilkesini savunmakta kararlıdır. Mısır ve Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nun istikrarı konusunda sergilediği bu senkronizasyon, İsrail’in “böl ve yönet” taktiğinin duvara tosladığını göstermektedir. Cibuti ve Kenya gibi komşular da kendi sınırları içindeki ayrılıkçı hareketlerin tetiklenmesinden çekindikleri için Somaliland’ın bağımsızlığına mesafeli durmaya devam edeceklerdir. Türkiye’nin Önündeki Zorlu Denklem Peki, Türkiye bu yeni ve karmaşık denklemde nasıl bir pozisyon almaktadır? Ankara, meseleyi sadece hamasi söylemlerle değil, “devlet aklı” ve “stratejik sabır” ile yönetmek zorundadır. Türkiye’nin Somali’deki varlığı; TİKA’nın kalkınma projelerinden TURKSOM askeri eğitim üssüne, özel sektör yatırımlarından deniz yetki alanları anlaşmalarına kadar somut bir zemine oturmaktadır. Ancak İsrail’in bu “sabotaj” girişimi, Türkiye’nin sahadaki operasyonel kabiliyetini ve diplomatik manevra alanını test eden ciddi bir meydan okumadır. Ankara’nın bu süreçte izleyeceği yol haritası, Somali’nin toprak bütünlüğünü savunurken, bölgenin tamamen bir vekalet savaşı alanına dönmesini engellemek olacaktır. Somali ile imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması, Türkiye’ye önemli sorumluluklar yüklemektedir. Türk Donanması’nın varlığı caydırıcı bir unsur olsa da diplomatik çözüm yollarının tıkanması durumunda maliyetlerin artacağı aşikardır. Türkiye, İsrail’in bu hamlesinin Somali halkının iradesini yansıtmadığını vurgularken Etiyopya ile diyalog kanallarını açık tutarak krizin derinleşmesini önlemeye çalışacaktır. Sonuç olarak 26 Aralık, Afrika Boynuzu için yeni ve zorlu bir dönemin başlangıcıdır. İsrail, kendi iç krizlerini ve stratejik sıkışmışlığını aşmak için Afrika’da riskli bir kart açmıştır. Bu hamle, kısa vadede diplomatik bir dalgalanma yaratsa da uzun vadede bölgenin sosyolojisine ve jeopolitik gerçeklerine çarpma riski taşımaktadır. Kızıldeniz’in suları ısınırken, Ankara’nın serinkanlı duruşu ve krizi yönetme kapasitesi, bölgenin geleceğini belirleyecek en kritik parametrelerden biri olacaktır. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. AFRİKA SOMALİLAND İsrail diplomasi Göktuğ Çalışkan, Independent Türkçe için yazdı Göktuğ Çalışkan Cumartesi, Aralık 27, 2025 - 09:45 Main image:

Fotoğraf: AA

TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Afrika Boynuzu’nda diplomatik sabotaj: İsrail’in Somaliland hamlesi copyright Independentturkish: