KONUŞARAK DEĞİL BİRLEŞEREK KAZANILIR: ENGELLİ HAKLARINDA GERÇEK MÜCADELE FARUK OCAK Engelli bireylerin bugün sahip olduğu haklar, kendiliğinden verilmiş kazanımlar değildir. Bu haklar; yıllar süren mücadelelerin, sabrın, direnişin ve bedel ödeyen insanların emeğiyle elde edilmiştir. Ancak acı bir gerçek var ki son yıllarda bu kazanımlar sessizce aşınmakta, geri alınmakta ya da işlevsiz hâle getirilmektedir. Bunun temel nedeni ise nettir: Dağınıklık, bölünmüşlük ve ortak mücadele iradesinin zayıflaması. Engelli bireyler, dernekler ve temsil iddiasındaki yapılar aynı hedefe yürüyememektedir. Herkes konuşmakta, herkes haklı olduğunu savunmakta; fakat ortak bir ses, ortak bir duruş ortaya konulamamaktadır. Oysa hak mücadelesi bireysel çıkışlarla değil, kolektif kararlılıkla kazanılır. Ayrışan güç zayıflar, birleşen güç ise görmezden gelinemez. Bu tabloyu en net şekilde Engelli Komisyonları örneğinde görüyoruz. Komisyonlar kuruldu, defalarca toplandı. Toplantılar yapıldı, canlı yayınlar açıldı, uzun uzun konuşuldu. Peki sonuç ne oldu? Engelli bireylerin hayatına doğrudan dokunan, sahada hissedilen somut bir değişim yaşandı mı? Ne yazık ki hayır. Aynı sorunlar, aynı ağırlıkla, aynı çaresizlikle varlığını sürdürüyor. Burada artık şu soruyu sormak zorundayız: Bu komisyonlar gerçekten çözüm üretmek için mi var, yoksa çözüm üretiliyormuş görüntüsü vermek için mi? Sorunlar dinleniyor, notlar alınıyor, ardından herkes dağılıyor. Aylar geçiyor, komisyon dağılıyor, bir süre sonra yeniden kuruluyor ve aynı döngü tekrar başlıyor. Bu durum, iyi niyetle açıklanamayacak kadar ciddi bir güven sorununa dönüşmüştür. Günümüz şartlarında engelli bireylerin ihtiyacı olan şey; raporlar, temenniler ve süslü cümleler değildir. Ulaşılamayan haklar, çözülemeyen istihdam sorunu, yetersiz sosyal destekler, erişilemeyen kamu hizmetleri hâlâ yerinde duruyorsa; burada bir eksiklikten değil, açık bir sorumluluk probleminden söz edilir. Araştırılıyor gibi yapmak, dinleyip bırakmak çözüm değildir; oyalamadır. Kamu yararına çalıştığını iddia eden engelli dernekleri ve bu derneklerin bağlı olduğu genel merkezler için de durum farklı değildir. Toplantı yapmak başarı değildir. Canlı yayın açmak mücadele değildir. Gerçek başarı, engelli bireyin hayatında hissedilen somut bir iyileşmedir. Eğer bir yapı sahaya yansımıyorsa, tabeladan öteye geçemiyorsa; o yapı ve o koltuklar sorgulanmak zorundadır. Dernekler, koltukları koruma alanı değil; mücadeleyi büyütme alanı olmak zorundadır. Vizyon üretmeyen, sahaya inmeyen, yenilenmeyen yapılar; engelli bireylere güç değil, yük olur. Değişim artık bir tercih değil, zorunluluktur. Genç, dinamik, iş üreten, çağın ruhunu anlayan ve gerçekten mücadele eden bireylerin bu yapılarda daha fazla söz sahibi olması şarttır. Çünkü hak mücadelesi, yerinde sayanlarla değil; yürüyenlerle, koşanlarla kazanılır. Bu noktada engelli bireylerin kendilerine de açık ve net bir çağrı yapmak gerekir. Bölünmek, herkesin kendi adına konuşması, her kafadan ayrı bir ses çıkması; gücü artırmaz, tam tersine etkisizleştirir. Aynı mesele hakkında onlarca farklı talep dile getirildiğinde, muhatap olanlar bu dağınıklığı gerekçe göstererek hiçbir adım atmaz. Oysa tek bir ağızdan, net, kararlı ve ortak talepler yükseldiğinde; görmezden gelmek mümkün olmaz. Birimizin kaybı, hepimizin kaybıdır. Birimize yapılan haksızlık, yarın diğerine yapılacaktır. Bu yüzden rekabet değil dayanışma, suskunluk değil ortak ses gereklidir. Haklar savunulmadığında zamanla yok olur. Sessizlik rızadır. Bugün konuşup yarın unutulan komisyonlar değil; bugün konuşup yarın sonuç üreten yapılar gereklidir. Engelli hakları ertelenebilecek bir gündem değildir. Komisyonlar vitrin değil, çözüm merkezi olmak zorundadır. Dernekler tabela değil, mücadele alanı olmak zorundadır. Engelli bireyler de yalnız değil, yan yana durmak zorundadır. Aksi hâlde konuşan yapılar kalır, susan çözümlerle baş başa kalırız.