Bütçe değil savaş ilanı...

2025’ten 2026’ya devreden temel soru, terör örgütünün Suriye kolunun Şam Yönetimi’ne entegre olup olmayacağı. Bu sorunun cevabını aldık aslında. Uydurulmuş “Rojava Özerk Yönetimi”; 2026 yılı bütçesini 1 milyar 577 milyon ABD doları olarak belirlendiğini açıkladı. Meselesadece ayrı bir bütçe yapılması değil. Bütçenin gelir kalemlerinde, petrol gelirleri yüzde 75, gümrük gelirleri yüzde 10, vergi gelirleri yüzde 3 olarak sıralanmış. Ayrı ve merkezi yönetim denetiminde olmayan gümrük kapısı demek, entegrasyon yok demektir. Devletler vergiyi egemenlik haklarının parçası olarak toplarlar, bu bütçe Şam ile ortak egemenlik hedeflemiyor. Bütçenin petrol gelirleri kısmı da Suriye’nin yer altı kaynaklarına çökmenin ilanı anlamına geliyor. Bir de bütçede yer almayan gelirler var, mesela SDG’yi oluşturan terör örgütü mensupları ve Arap aşiretlerinin elemanlarına her ay ödenen paralar ABD’nin 2026 Savunma Bakanlığı bütçesinden gelecek. Bu tablo bize Suriye’deki entegrasyonun uzlaşı değil silah zoruyla sağlanacağını gösteriyor. Sanılanın aksine SDG’nin 100 bin kişilik falan bir kuvveti yok hatta yarısı kadar da bir kuvveti yok. Üstelik SDG’yi oluşturan sayının yüzde 80’ini Arap aşiretler oluşturuyor. Bu aşiretlerden bir kısmı zaten geçen hafta SDG’den ayrılarak Şam Yönetimi’nin denetimine girdiklerini açıkladılar. Yakın bir gelecekte başka grupların da SDG’den koptuğunu görmek şaşırtıcı olmayacaktır. ★★★ Suriye’de olup bitenler Türkiye’de devam eden Terörsüz Türkiye süreci açısından da belirleyici hale geldi. Hakkâri’de 4 bin 500 yıl önce Türklerin yaşadığını gösteren antik buluntular ile Göbeklitepe, dördüncükatmandaki 17 bin yıllık bulgulara dair videoların ışık hızıyla yayılmasının sebebi arkeolojiye duyulan ilgi değil elbette. Kandil’deki terör ağaları bilerek, DEM sözcülerinin bir kısmı bilerek diğer kısmı da Türkiye sosyolojini okuyamamaktan dolayı uzun zamandır, “Topraklarımıza geldiniz, baraj yaptınız vs.” diye konuşup duruyordu. O kadar çok konuştular ve o kadar düşünmeden konuştular ki, Türk halkının, tüm bileşenleriyle birlikte, terörün devam ettiği 41 yıl boyunca Kürt ile PKK arasına çektiği kalın çizgiyi tahrip etmeye başladılar. Bu tuzağa düşmemek gerek. Kardeşliği savunurken, PKK’nın tüm Kürtleri temsil etmediğini, PKK’nın infaz ettiği, öldürdüğü Kürtler ile anlatmak lazım. Barzani’nin destek verdiği sitelerde PKK’nın emperyalizmle ilişkisine dair çok şey anlatılıyor. Bugün YPG terörü, “Esad dönemi şartlarına dönmeyeceğiz” diyor. Öcalan yıllarca Kürtlere kimlik dahi vermeyen Esad ile iş birliği yapmadı mı? PKK Kürtleri yok sayan Esad’a övgüler düzerken, Kürt kökenlileri, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, üst düzey bürokrat yapan Türkiye’ye saldırmadı mı? Oyunlarını bozmanın yolu, nefret söylemlerine aynı şekilde karşılık vermek değil, PKK’ya arkasındaki tüm unsurlarla ayna tutmaktır. Bugün uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasındaki terör örgütü rolünü görmezden gelemeyiz. ABD’nin Karayılan, Duran ve Bayık’ın başına koyduğu para ödülünün gerekçeleri arasında PKK’nın narko-terörist bir örgüt olması da vardır. ★★★ Oyunu doğru okumamız lazım. Barzani’ler bir yandan Öcalan’ı hain ilan eden yayınlar yapıyor diğer yandan Mazlum Abdi’yle karşılıklı selam çakıyorlar. İsrail’in Suriye’yi önce bölüp sonra yutma planında YPG, Tel Aviv için fonlanan Dürzi gruplardan daha önemli. Bu tabloya rağmen paniğe ya da umutsuzluğa kapılmayı gerektirecek bir durumda değiliz. Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK terörünü birden çok kere bitirdi, gerektiğinde yine bitirir. Yıllarca yol, hastane, baraj inşaatı yapılmasına karşı çıkan, şantiyelerde işçileri katleden terör örgütü amacına ulaşamadı. Katliamları bilinmesin diye 1990’larda gazete kamyonlarını yaktılar, yine başarılı olamadılar. Direnme hattımız bellidir, Kürt ile PKK arasındaki fark çizgisinin bozulmasına izin vermeyeceğiz, ülkesini seven her yurttaşımızı başımızın üzerinde taşıyacağız. Azınlık hakkı talebinde bulunanların, eşit vatandaşlık hakkından vazgeçtiğinin altını çizeceğiz. Yoksulluk, işsizlik, bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorunu, zengin ya da fakir etnik gruplarımız yok, insanlarımız var. ★★★ 2026 dünyada dengelerin daha da değiştiği bir yıl olacak, ittifaklar yeniden şekillenecek. Türkiye bu sarsıntılı geçecek 10 yıla iç cephesini kuvvetlendirerek girmek istiyor, adımlarını buna göre atıyor. Bu arzuyu zafiyet sanmak, Türkiye bir savaş kaybetmiş gibi şartlar dayatan taleplerde bulunmak kimseye kazandırmaz. Türkiye, PKK’nın gelişip güçlendiği 1980’ler ya da 1990’ların Türkiye’si değil, kimsenin diline, müziğine, ismine falan karışılmıyor uzun zamandır. Ne kamu ne de özel sektörde etnik kimlik bir avantaj ya da dezavantaj sebebi değil. Stand-up salonlarında Kürt gençler terörsüz yılların özgüveniyle insanları hem güldürüyor hem de düşündürüyorlar. DEM’in “Biz hangi ittifaka destek verirsek seçimleri o ittifak kazanır” pozisyonunu okuma biçiminde sorun var. Terörsüz Türkiye, ilk seçimleri kazanma amacından daha önemli hedefleri olan ve daha uzun vadeli bir plan. Kaldı ki 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sonucu belirleyen yine DEM’in oy potansiyeli olmadı. Küçük hesapların, mikro faşistliklerin, büyük sorunlara yol açmaması adına tekrar akıl çizgisine geçmek gerekiyor. İmralı’daki Öcalan’ın, “İrademi yok sayarlar” endişesini görüyorum, Öcalan’ın da kendi adamları tarafından iradesinin kevgire çevrildiğini görmesi gerekiyor…