Avrupa zaviyesinden 2026

Kaotik geçen 2025 yılını geride bırakırken, bu yılın aslında yeni dünya düzeninin taşlarını yerine oturtan bir kilometre taşı olduğunu görüyoruz. 20 Ocak 2025’te koltuğuna oturan ABD Başkanı Donald Trump, yarım kalan politikalarını sürdürme konusunda kararlı. Trump, “Güç Yoluyla Barış” askeri ve dış politika, “maksimum baskı” stratejisiyle ise ekonomik hedeflerine odaklanırken; Çin ve AB ile girilen gümrük vergisi savaşları bu dönemin belirleyicisi oldu. ‘Donroe’ doktrini 47. Başkan, ticari rakiplerine ekonomik baskı uygularken, güvenlik alanında kendi kabuğuna çekileceğinin hamlesini yaptı. Donroe olarak da adlandırılan “Neo-Monroe” doktrini ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS) belgesiyle tescilledi. Washington, Rusya’yı bölgesel bir güç olarak sınırlarken, Çin’in dünya liderliğine yükselmesini engellemeye odaklı. Avrupa ise maalesef bu güç yarışında ekonomik ve teknolojik açıdan geride kalıyor. AB ülkeleri, 2025’te dünya siyasetini şekillendirmek yerine gelişmelere seyirci kaldı. UGS belgesi, ABD’nin Avrupa’yı stratejik olarak gözden çıkardığını kanıtladı. Demografik tablo da karanlık; 31 Aralık 2025 itibarıyla AB nüfusu zirve noktasına ulaşıyor ve 1 Ocak 2026’dan itibaren geri dönülemez bir erime süreci başlıyor. Bu düşüşün göçle telafi edilmesi artık mümkün değil. 2026’dan beklentiler 2026’da Fransa ve Almanya’da yapılacak yerel seçimler, aşırı sağın yükselişini ‘tescilleyecek’. ABD’deki yerleşik düzenin tavrı nedeniyle Transatlantik ilişkiler bir daha eskisi gibi olmayacak; Kasım 2026 ara seçimlerinde Demokratlar güç kazansa dahi bu makas sanki kapanmayacak. Brüksel’de ise Güney Kıbrıs ve İrlanda’nın dönem başkanlıkları kurumsal tıkanıklığı aşmaya yetmeyecek. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in siyasetini tamamen Berlin’e endekslemesi, kendi siyasi geleceğini de tehlikeye attı. Gölgede ise Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola sırasını bekliyor. Almanya Başbakanının son AB zirvesinde vermiş olduğu kötü sınava rağmen, Almanya AB’deki başat ülke konumunu biraz daha sürdürebilecek. Şayet askeri açıdan gereken hamleleri gerçekleştirirse, Avrupa kıtasında askeri ayak izlerini küçültecek olan ABD’nin yerini pekala alabilir. Örneğin, her zaman bir Amerikalı tarafından üstlenilen NATO’daki Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanlığı görevi, bir Alman generale, olmadı bir İngilize devredilebilir. 2026, yapay zekanın otonom sürece geçtiği yıl olacak. Bu teknolojik devrimin ortasında; Türkiye’deki NATO Zirvesi, COP 31 ve ABD ara seçimleri dünyanın gidişatını belirleyecek. Keza Fransa’nın G7 dönem başkanlığı ve ABD’nin Miami kentinde düzenlenecek olan G20 zirvesi de. Avrupa kıtası, teknolojik bir sıçrama yapamazsa “refah devleti” kimliğini kaybederek, tıpkı Z kuşağı gibi, sadece önemli olduğunu söyleyen ancak neden ciddiye alınması gerektiğini kanıtlayamayan bir yapıya dönüşecek. Casuslar şehri Paris Konu,L’express tarafından kapsamlı bir şekilde kaleme alınan bir makalenin başlığı. Araştırmaya göre, İstanbul, Viyana, Londra ve Cenevre’nin ardından Avrupa’nın en çok casus barındırdığı 5. kent Paris oldu. Ajanlarınbuluştuğu oteller, yaptıkları dedikodular ve psikolojik harekatlar ile Çin’in muhaliflerini Paris’te nasıl izlediği gibi hakikaten zihin açıcı bilgilerle dolu 24 sayfalık bir dosya. Yapay zekaya rağmen, Avrupa’da başkentler yeniden soğuk savaş dönemindeki gibi casusluk filmlerini aratmayacak sahnelere ev sahipliği yapıyorlar. Gözlerden uzak, belki de dünyayı şekillendiren gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.