Hiç şüphe yok ki yapay zekâ (YZ) birçok anlamda büyük bir devrim. Peki dünyanın önemli bir bölümü için bu devrim biraz fazla “tanıdık” olabilir mi? Bir tekil güç dinamiğinin herkese tek bir dünya görüşünü dayattığı o eski geleneği unutmamız pek mümkün değil. Evet, sömürgecilikten bahsediyorum. Genelde sömürge denince akla fiziksel işgal geliyor ama post kolonyal çalışmacılar geriye dönüp baktığında net olarak şunu gördü: Sömürgeciliğin kalıcı hasarı fiziksel değil mental. Bireyin kültürünü, dilini, benliğini baştan aşağı yeniden şekillendiren bir durum. Peki tüm bunların YZ ile ne alakası var? YZ sistemleri (her ne kadar karmaşık görünse de) aslında insan seçimlerine ve değerlerine dayanıyor. Ortada tek bir sorun var: Hangi insanın? Durumu üç cümleyle şöyle özetlemek mümkün: (1) YZ konusunda altyapı, bulut, büyük modeller az sayıda firma ve ülkenin elinde. (2) Enerji ve su tüketen veri merkezleri, çoğu pazarlık gücü zayıf ülkelere kuruluyor. (3) Modellerin değer yargısı içinde yerel bilgi sistemleri, diller, kültürler arka plana itiliyor. Araç kimi seçecek? Mesela meşhur tramvay probleminin futuristik versiyonunun sürücüsüz arabalar olması muhtemel. Araç birine çarpmak üzereyken kimi seçecek? Genci, yaşlıya tercih mi edecek? Kendi yolcusunu mu yoksa yayayı mı korumaya çalışacak? Bu teknik değil, etik bir problem. Neyin etik olduğu da kimi zaman kültürden kültüre değişebiliyor. MIT Üniversitesi bu tartışmaya dahil olarak Moral Machine adlı milyonları kapsayan bir çalışma yaptı. Çalışmada kolektif kültürlerden gelenlerin önceliğinin “grubu korumak” olduğu görüldü. Bireyci toplumlar ise genç insanları kurtarmayı önceliklendirdi. Öte yandan sömürgeci önyargılarla beslenen YZ’nin; karmaşık kültürleri belli stereotiplere indirgeyen, tarihlerini yok sayan, onları insandan aşağı bir yere koyan bakış açısına kaydığını gösteren çalışmalar da var. Satın alan ülke olmamak YZ’nin önyargılı olabildiği bir dünyada küçük bir grup tarafından yönlendirilen yapay zekâ sistemlerine karşı duran güçlü bir hareket de ortaya çıktı: Egemen yapay zekâ. Egemen YZ teorisyenleri ülkelerin kontrol sahibi oldukları üç adımlı bir strateji öneriyor. 1- Kendi verini kontrol etmek. Eldeki veri ve yetenek durumunu ortaya koymak. 2- Yerel altyapını kurmak: (Veri merkezleri, süper bilgisayarlar) 3- YZ uzmanları yetiştirmek. Araştırmacı, regülasyon ve standart belirleyecek insan gücü. Temel strateji; YZ’yi sadece hizmet olarak satın alan ülke olmamak. Öte yandan her çözümün kendi sorunlarını yaratabileceğini de unutmamak gerekiyor. Egemen YZ’nin sömürgecilik geleneğine karşı kurmaya çalıştığı koruma kalkanları bazı senaryolarda olumsuz sonuçlara neden olur mu? Batı medeniyetinin sömürgecilik alışkanlıklarından sıyrılmak, kimi zaman insan hakları freninden de feragat etmek anlamına gelir mi? Teknolojik bağımsızlık peşinde koşarken politik sorumsuzluğu dengelemek de egemen YZ’cilerin en kritik çıkmazlarından biri olabilir. Tüm bu tartışılanların ışığında kritik soru ise şu: YZ toplumların “başına gelen” bir şey mi olacak, yoksa dünya ile birlikte yaratılacak bir ortak değer mi?