Antakya’da konut var Hayat Yok

Serbay Mansuroğlu - Dayanışma Gönüllüleri Derneği Afetin üzerinden üç yıl geçti. Depremin hemen ardından Antakya’nın duvarlarına yazılan “Hatay mutlaka geri dönecek” sözü bugün hâlâ karşılığını bulmuş değil. Binlerce konut teslim ediliyor olsa da Antakya’ya yaşam dönmüş, şehir normalleşmiş değildir. Antakya’da esas sorun bina eksikliği değil, yaşamın geri dönmemesidir. Antakyalıların önemli bir kısmı hâlâ şehirlerinden uzakta; kalanlar ise konteyner kentlerde askıya alınmış bir hayat yaşamaktadır. Burada geciken şey inşaat değil; adaletli, yerel ve halkın söz sahibi olduğu bir yeniden kurma iradesidir. “DEPREM BÜYÜKTÜ” DEMEK ÇÖZÜM GETİRMEZ İktidar, yıkımın büyüklüğünü gerekçe göstererek sorumluluğunu gizlemeye çalışmaktadır. Ancak bu ölçekte bir yıkımdan sonra 3’üncü yılda hâlâ konteyner kentlerin ana yaşam alanı olması, uluslararası afet yönetimi standartlarına göre normal değildir. Bu standartlar; barınmanın kalıcı konuta dönüşmesini, eğitimin kesintisiz nitelikli şekilde sürmesini, sağlık hizmetlerine eşit erişimi ve insanların geçim kaynaklarına yeniden kavuşmasını birlikte ele alır. Antakya’da ise süreç yalnızca bina sayısına indirgenmiş; eğitim, sağlık, ulaşım, tarım ve sosyal iyileşme başlıkları sistematik biçimde ihmal edilmiştir. Konteyner kentlerin bu zamana kalması, uluslararası standartlara göre bir “geçiş süreci” değil, “tek adam yönetimin” kötü bir sonucudur. Depremin büyüklüğü her şeyi açıklamaz. Asıl sorun; sürecin Saray merkezli, tek tip, halktan ve yerel kurumlardan kopuk bir anlayışla yürütülmesidir. Antakya yeniden inşa ediliyor gibi gösterilmekte, ancak yeniden yaşatılmamaktadır. KONTEYNERLER: KALICI YOKSULLUĞUN MEKÂNLARI Konteyner kentler geçici bir çözüm olmaktan çıkmış, kalıcı yoksulluğun ve güvencesizliğin mekânlarına dönüşmüştür. Çocuklar konteynerlerde büyümekte, gençler eğitimden kopmakta, esnaf konteyner ve prefabrik yapılarda ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bu durum artık yalnızca bir barınma sorunu değil, toplumsal çözülme ve yok olma riskidir. *** DEVLET ONURLU YAŞAM KOŞULU SAĞLAR Yetkililerin konteynerde yaşayan depremzedeleri suçlayıcı ve dışlayıcı ifadelerle hedef göstermesi kabul edilemez. Devletin görevi yurttaşını zan altında bırakmak değil, onurlu yaşam koşullarını sağlamaktır. EĞİTİM: KAYIP KUŞAK RİSKİ Antakya’da binlerce çocuk ve genç hâlâ niteliksiz ve geçici mekânlarda eğitim almakta, okul ve öğretmen sürekliliğinden yoksun bırakılmakta, psikososyal destekten mahrum kalmaktadır. Bu tablo kayıp bir kuşak riski yaratmaktadır. Çözüm açıktır: Mahalle temelli okul yapıları, ücretsiz ulaşım, yaygın psikolojik destek ve eğitim emekçilerinin sürece doğrudan katılımı sağlanmalıdır. SAĞLIK: ERİŞİM VE İNSAN GÜCÜ KRİZİ Sağlık hizmetleri Antakya’da hâlâ dağınık, erişimi zor ve yetersizdir. Yurttaşlar için sağlık hizmeti bir hak olmaktan çıkmış, bir mücadeleye dönüşmüştür. Çözüm: Mahalle tipi sağlık birimlerinin yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi, gezici sağlık ekipleri, ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve sağlık emekçilerinin barınma–çalışma koşullarının güvence altına alınmasıdır. TARIM: ÜRETİCİ YOK SAYILIYOR Antakya aynı zamanda bir tarım kentidir. Ancak küçük üreticiler toprağına dönememekte, yeterli destek alamamakta, büyük tarım şirketleri karşısında borç ve güvencesizlikle baş başa bırakılmaktadır. Tarım olmadan Antakya’nın yeniden ayağa kalkması mümkün değildir. Çözüm: Küçük üreticiye doğrudan destek, kooperatiflerin güçlendirilmesi, yerel gıda ağlarının kurulması ve tarımın yeniden yaşamın merkezine alınmasıdır. Endüstriyel tarım yerine girdiye dayalı olmayan, bilimsel veriye dayalı ve ekolojik ilkelere sahip agroekolojik tarım önceliklendirilmelidir. Madenlerle, ocaklarla başta zeytinlikler olmak üzere toprakların ve doğanın tahribi sona erdirilmelidir. Antakya ruhu ve çok kültürlü, doğayla uyumlu yapısı bunu gerektirir. ULAŞIM: ŞEHİR VAR, BAĞLANTI YOK Mahalleler kopuk, toplu taşıma yetersiz, yeni inşa edilen toplu konutlarla şehir merkezi arasındaki ulaşım sorunludur. Ulaşım hakkı olmadan eğitim, sağlık ve çalışma hakkı da fiilen ortadan kalkmaktadır. Çözüm: Ücretsiz toplu taşıma, toplu yaşam alanları –şehir merkezi hatları ve yaya odaklı bir ulaşım planlamasıdır. “TEK ADAM” ÇÖZÜM OLMADI “Dünyanın en büyük şantiyesini kurduk” demek çözüm değildir. Antakya için gerçek çözüm; yeniden yapılanma sürecinin tek adam yönetiminden çıkarılması, halkın, meslek odalarının, sendikaların ve yerel örgütlerin doğrudan katılımıyla yürütülmesidir. Küçük ölçekli, mahalle temelli; barınmayı üretim, paylaşım, sosyalleşme ve dayanışma mekanlarıyla birlikte ele alan bir yeniden kurma mümkündür. İnsanlar afet sonrası betonla ya da yardımla değil; yaşayarak, üreterek ve birlikte iyileşir. Antakya bir vitrin şehir değildir. Antakya yaşayan, çok kültürlü, çok kimlikli insanların şehridir. Biz bu yaşamın geri dönmesi için buradayız ve Antakya’mıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. *** “ULUSLARARASI AFET YÖNETİMİ STANDARTLARI” NE DEMEK? Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Uluslararası Kızılhaç ve benzeri kurumların kabul ettiği ortak ilkeleri kapsar. Temel başlıklar şunlardır: • Geçici barınmanın kalıcılaşmaması (konteyner en fazla 12–18 ay) • Yerinde ve katılımcı yeniden inşa • Barınma + eğitim + sağlık + geçim kaynaklarının birlikte ele alınması • Yerel yönetimler, meslek odaları ve halkın karar süreçlerine katılımı • Psikososyal iyileşmenin inşaat kadar öncelikli olması • Antakya’da sorun tam olarak bu başlıkların neredeyse tamamının eksik olmasıdır.