2026’da Netanyahu afeti devam edecek

2025’e kötülüğüyle, soykırımı ve işlediği savaş suçları ile damga vurmuş olan İsrail Başbakanı Netanyahu, ne yazık ki, 2026’da da Siyonist yapının başında olmaya devam edecek. Sadece bu gerçek bile, yeni yıldan beklememiz gereken yeni umutlara gölge düşürüyor. Netanyahu’nun gelecek için vaat ettiklerinin (!), şu ana kadar olduğu gibi, Filistin, Lübnan, Suriye-Irak ve İran ile sınırlı kalmayacağını tahmin edebilmek için, bu yılın son haftasındaki iki girişimine bakmak yeterlidir. Netanyahu önce Yunan ve Rum liderlerine, bu iki ülkeyi kendisine kalkan yapmayı amaçlayan, 2 bin 500 kişilik bir ortak “hızlı müdahale gücü” kurmak üzere anlaşma imzalattı; sonra da Somaliland ile karşılıklı tanıma ve diplomatik ilişki anlaşmasını imzaladı. Yunan-Rum diplomatik tiyatrosuna, muhalefet ve Atina basını öyle sert tepki gösterdi ki, Başbakan Miçotakis “O kadar da önemsemeyin!” tarzında cevap vermek zorunda kaldı. Evet, Yunan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’ne İsrail’in ekleyeceği sahil muhafaza botlarıyla kurulacak bir gücü kimse önemsemiyor; ama Netanyahu bunu bile “Erdoğan’ın Osmanlı’yı yeniden kurma hayallerine engel olduk!” diye taktim etmekten çekinmiyor. Türk savunma yetkilileri, Netanyahu’ya gerekli cevabı verdiler. Ancak üçlü anlaşma orada duruyor; ve akli dengesi giderek sorgulanması gereken bu şahsın, neyi-ne zaman “reaksiyon gösterilmesi gerekli bir durum” sayıp, Miço’yu ve Hristo’yu Türkiye’nin önüne iteceğini kestirmek zor. Netanyahu’nun anlaşma sonrası konuşmalarından anlıyoruz ki, amacı sadece Türkiye’yi Yunanistan ile meşgul edip, kendi yayılma siyasetinin önünü açmaktır. Bu ise, sadece Türkiye’nin pozisyonu, olanak ve yetenekleri ile ilgili bir durum değil; ABD’nin Siyonizm konusundaki konumu ile ilgili bir durumdur. Daha önce olduğu gibi, ABD Siyonizm’in koşulsuz askeri olmaya devam ediyor olsaydı, geleceği yorumlamak çok kolay olurdu. Ama sanki Trump, haziran sonunda, Netanyahu tarafından adeta yakasından tutularak götürüldüğü İran saldırılarından bu yana, yakasını kurtarma gayreti içine girdi. Bu da gelecekle ilgili tahminleri zora sokuyor. Bir tarafta, Trump gibi, Netanyahu kadar, hatta belki de ondan da dengesiz bir kişi var; bir tarafta da Siyonistlerin ABD siyasetine yaptıkları milyarlarca dolarlık yatırım var. Trump’ın Gazze’de olduğu gibi İsrail’e Batı Şeria ve işgal altındaki tüm Filistin topraklarından “Elini çek” demesi mümkün müdür? O dese bile, Netanyahu, amiyane tabiriyle, “Bunun arpası az geldi!” diyerek Yahudi bağış musluklarını biraz daha açar mı? Netanyahu’nun yıl sonundaki son işi, Somaliland’i tanımak oldu. Trump’ın “Somaliland nedir?” diye sorduğu kadar var! Resmi adı Somaliland Cumhuriyeti olan, bu sözüm-ona “ülke” Somali’den tek taraflı olarak ayrıldığını ilan eden, Aden Körfezi’nin güney kıyısında, kuzeybatısında Cibuti, güney ve batısında Etiyopya ile sınırlı, dört Konya büyüklüğünde, 6 milyonluk bir “ayrılıkçı grup.” (Somali ise Türkiye kadar geniştir.) Afrika Birliği, bu ayrılıkçı girişimi reddetmiş Somali’nin birliği, egemenliği ve toprak bütünlüğünü korumak için çaba göstereceğini açıklamıştı. Şimdi Somali’den ne din ne etnik farkı olmadığı halde ülkesini bölen bu grubu tanıyan ilk ülkenin İsrail olması çok önemli: Somaliland, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan’ın bölgesel iş birliğini sabote etmek için basamaktır; Netanyahu bu anlaşma ile Mısır ve Suudi Arabistan’a “Türkiye’yi bırakın, benimle iş birliği yapın!” demektedir. İsrail’in bu ayrılıkçıları tanıması, onları kimin cesaretlendirdiğini, ayrı devlet için para ve imkanları kimin sağladığını da göstermektedir. Netanyahu bu girişimi ile sıranın Sudan’da olduğunu, bu ülkedeki iç savaş tehlikesini de İsrail’in körüklediğini açıklamış oldu. Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle işbirliği, kardeşlik ve savunma işbirliği politikasını hedef alan İsrail, bu konuda da ABD’nin desteğine muhtaçtır ve Trump’ın bu desteği verip vermeyeceği 2026’nın nasıl bir yıl olacağını da belirleyecektir.