'Sadece bir yönetme krizi değil dağılma hali var'

soL TV’de Nevzat Evrim Önal’ın sunduğu “Komünist Bakış” programının bu yılki son bölümüne konuk olan TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Yalova’da IŞİD'liler ile çıkan çatışma, son dönemde üst üste gelen uçak kazaları, diplomatik skandallar ve iktidar içi çatışmalar üzerinden Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu değerlendirdi. 'IŞİD'in yığınak yaptığı biliniyorsa neden bekleniyor?' Türkiye’nin son bir aydır ciddi bir "dağılma hali" yaşadığını belirten Okuyan, Yalova’daki IŞİD operasyonunun zamanlamasına dikkat çekti. Operasyonun bir "istihbarat zaafı"ndan ziyade siyasi bir tercih veya zaafın sonucu olduğunu ifade eden Okuyan şöyle konuştu: "IŞİD'in yılbaşı civarında çeşitli eylemler yapmaya hazırlandığı bilgisi zaten kamuoyuyla paylaşıldı. Burada bir haber yasağı yok. Başarılı operasyonlar diye verilmeye başlandı. Şurada şu kadar kişi falan filan cephanelik yakalandı dendi. Bir kere bunun sorgulanması lazım. Neden? Demek ki biliyordunuz. Hani uyuşturucu sevkiyatı yapılacaktır. Beklersiniz sevkiyat sırasında suçüstü yaparsınız. Bu silahlı bir örgüt. Üstelik de bölgesel dengeleri değiştirme yeteneği kazanmış bir örgüt. Türkiye'de bu örgütün çok ciddi bir yığınak yaptığı da biliniyor. E peki niye yılbaşına yakın başlatıyorsunuz bu operasyonları? Demek ki elinizde bilgiler var. Üstelik o bilgilerin elinizde olduğu bilgisi örgütte de var. Bu bir tuhaflık." 'IŞİD'in toplumsal zeminini iktidar yarattı' IŞİD ve benzeri yapıların Türkiye’de bulduğu toplumsal zeminin tesadüf olmadığını vurgulayan Okuyan, bu zeminin bizzat iktidarın "dindar ve kindar nesil" projesiyle döşendiğini belirtti. Okuyan, meselenin sadece bir güvenlik sorunu olmadığını, yoksulluğun da bu tabloda büyük rol oynadığını ekledi: "Bir başka boyut bir toplumsal zemin yakaladığı IŞİD'in Türkiye'de. Bu zemini kimin yarattığı sorusunun yanıtı o kadar belli ki. Bu zemin 'kindar, dindar nesiller istiyoruz' diyerek yaratıldı. Yani nasıl uyuşturucu çetelerinde iş buluyorsa yoksul ailelerin çocukları, IŞİD de böyle insan devşiriyor. Bunun zeminini yarattılar el birliğiyle. Bu mesele operasyonlarla çözülmez. Yani bu uyuşturucu meselesi de çözülmez. Çözülmediği zaten gözüküyor." 'Gazeteciler içeride, tetikçiler dışarıda' Devlet içindeki dağınıklığın sadece operasyonlarla değil, yargı ve liyakat sistemindeki çöküşle de görünür olduğunu ifade eden Okuyan, "kader mahkumu" adı altında yapılan salıverilmelere tepki gösterdi. Tetikçilerin affedildiği bir düzende muhaliflerin susturulduğunu belirten Okuyan şunları söyledi: "Kader mahkumu diye bir sürü insan salındı. Çıkar çıkmaz 'işbaşı' yaptılar. Öğretmen siyasi nedenlerle içeride kalmaya devam ediyor ve öğretmenlik mesleğini yapamıyor. Ama tetikçi affa uğruyor çıkıyor, 'Nerede kalmıştık' diyor. Gazete ilanlarıyla iş arayanlar var şu anda. Ve hemen şimdi icra edenler var. Yeni cinayet işlendi. Demek ki bu iktidarın gücü ya da bugünkü sistemin gücü gazetecilere yetiyor. Muhalif gazetecilere yetiyor. Merdan'a yetiyor, Barış'a yetiyor, Enver'e yetiyor. Onları içeride tutuyorlar ya da siyasi olarak muhalif gördüklerini içeride tutmaya yetiyor. Diğerlerine yetmiyor. Bir de yetmediğini ilan ediyorlar. Yasal düzenleme yapıyorlar. Çıkın diyorlar." 'Uçak kazaları ve diplomatik skandallar dağılmanın işareti' Türkiye’nin sadece bir yönetim krizi değil, bir "dağılma hali" yaşadığını belirten Okuyan, son dönemde yaşanan kritik gelişmelere dikkat çekti. TKP Genel Sekreteri, Azerbaycan ve Libya bağlantılı uçak kazaları ile Şam’da yaşanan diplomatik skandalların tesadüf olmadığını ifade etti: "Üst üste gelen bazı şeyler var. Biri Azerbaycan dönüşünde, diğeri Libya uçağı olmak üzere iki önemli uçak kazası yaşandı. Bunların arka planı henüz netleşmiş değil. Bunun dışında Türkiye üzerinde uçan İHA'lar ve SİHA'larla ilgili iddialar, Şam’daki diplomatik skandallar... Ama belli ki bir dağılma hali var." 'Ali Sabancı'nın geçinemiyoruz açıklaması toplumu test etmektir' Okuyan, sistemdeki krizin bir diğer boyutunun da sınıfsal küstahlık ve ayrıcalıklar olduğunu vurguladı. Ali Sabancı’nın "geçinemiyorum" açıklamasını ve karayollarındaki "çakarlı araç" imtiyazını örnek gösteren Okuyan şöyle devam etti: "(Ali Sabancı) Sistemin krizi olsaydı bunu diyemezdi. Kendisi de biliyor ama bunu test ediyorlar topluma. Bunu alıştırmak istiyorlar: 'Biz başkayız. Bizim böyle bir ayrıcalığımız olması, hakkımızdır, doğaldır.' Trafikte yanımızdan çakarlarını yakmış yaklaşık 10 dakikada bir son sürat birileri geçiyor. Şunu hiç hesaba katmıyorlar. Binlerce aracın dip dibe yavaş yavaş gittiği bir sırada. Sürekli küfür yiyorlar. Ama onlar kolektif bir şeyin parçası. Bunu yapamaz noktaya geldiklerinde Türkiye'de yönetme krizi sistem krizine dönüşmüş demektir. Çünkü bu ayrıcalığın meşru olduğunu düşünüyorlar. Bu zenginliğin meşru olduğunu düşünüyorlar." 'Örgütlü halk, uyuşturucu gibi sorunları koruyucu önlemlerle tedavi edecek' Programda Nevzat Evrim Önal’ın "Sosyalist bir ülkede bu sorunları nasıl çözeriz?" sorusu üzerine Kemal Okuyan, spordan sağlığa kadar hayatın farklı alanlarından somut örnekler verdi. Geçmişteki Şekerspor, Demirsporlar, Muhafızgücü gibi kurum takımları kültürünün yok edilerek sporun bir endüstriye dönüştürüldüğünü belirten Okuyan, sosyalizmde bu tablonun değişeceğini söyledi: "Muhafızgücü Türkiye'de basketbol liginde şampiyon olmuş bir takımdı. Bunlar takımdı ve bunlar rekabet ediyorlardı. Başka kurumların takımlarıyla. Mülkiye'nin de takımı vardı. Mülkiye ile Muhafızgücü maç yapıyordu. Şimdi bunu niye anlatıyorum? Buradan düşmanlık türemez. Amatör spor ve herkesin spor yaptığı, o kurumlarda çalışan insanların çocuklarının kaydolduğu spor kursları vardı. Bunların hepsi yok oldu. Sosyalizmde bunun ne toplumsal zemini olacak, ne ekonomik zemini olacak, ne yasal zemini olacak, ne de halkın örgütlü gücüne dayalı istihbaratımızda bir zafiyet olacak. Çünkü örgütlü bir halk uyuşturucuyu kriminal bir noktaya gelmeden tedavi eder." 'Küba'da polisi değil, örgütlü halkı görürsünüz' Sosyalizmin toplumsal düzeni nasıl sağlayacağına dair Küba örneğini veren Okuyan, suçun henüz oluşmadan toplumsal mekanizmalarla nasıl engellendiğini anlattı. Küba toplumunda kadınların belirleyici rolüne de değinen Okuyan şu ifadeleri kullandı: "Küba'ya gittiğinizde ortalıkta polis görmezsiniz ama halk örgütlüdür. Orada mahalle komitelerini falan ziyaret ettiğimde her kurumda, her yerde kadınları görüyorsunuz zaten. Mahalle komitelerinde de öyle. Dolayısıyla zaten örgütlü bir toplum (suça) izin vermiyor." 'Eğitim ve sağlık emekçilerinin itibarı iade edilecek' Sosyalizmin ilk dönemlerinde en büyük değişimin kamu hizmetlerinde yaşanacağını belirten Okuyan, özellikle öğretmenlik ve hekimlik mesleklerine iade-i itibar yapılacağını vurguladı: "Hekimlik ve öğretmenliğin itibarı iade edilecek sosyalizmde. Çünkü itibarsızlaştırıldı. Ticaret konusu hale getirildi. Ticaret konusu haline gelince iyi hekimler dahi mesleklerini icra edemez hale geldiler. İtibarları iade edilmeye en muhtaç şey en yaygın iki kamusal hizmettir: Eğitim ve sağlık. Sosyalizmin muhtemelen ilk haftasında en mutlu olacak kesimler eğitim ve sağlık emekçileri olacaktır." 'Korkuyu aşmanın yolu örgütlü davranmak ve akılla hareket etmektir' Yeni yıla dair beklentilerini paylaşan TKP Genel Sekreteri, Türkiye’nin bir yol ayrımına geldiğini hatırlatarak şu çağrıyı yaptı: "2026'dan Türkiye'deki bu karanlıktan çıkışın tek yolu olan düzen değişikliği talebinin ve mücadelesinin güçlenmesini beklerim. Bunun için de umutluyum. Çünkü bu tablo sürdürülebilir olmaktan çıktı. Korkuyu neyle aşarsın? Birbirine tutunursun. Örgütlü davranırsın. Akılla hareket edersin. O yüzden 2026'nın bütün yurttaşlarımıza, halkımıza, iyiden yana olan herkese güç vermesini dilerim."