Kuklacı neden şimdi düğmeye bastı?

Dünya üzerinde birden fazla terör örgütünün ortak hedefi olan kaç ülke var? Marksist ve Leninist çizgide konumlanan da, sözde İslamcı nitelikte olduğu iddia edilen de aynı anda Türkiye’ye saldırıyor! Mesela DEAŞ terör örgütü… Gözünü kırpmadan Müslüman öldüren İsrail’i değil de Türkiye’yi hedef alıyor. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Aslında yok. Çünkü hepsinin ipleri aynı merkezin elinde. Cevap aranması gereken soru şu: “Kuklacı neden şimdi düğmeye bastı?” Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyaya özel 100 yıllık yeni bir kontrat hazırlanıyor. Ve Türkiye’yi geçen yüzyılda olduğu gibi dar bir paranteze hapsetmek, istikamet vermek gibi bir planları var. YPG’nin Suriye’de sürekli yokuş yapması… DEAŞ’ın yeniden sahneye çıkarılması… İsrail’in yanına Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı da alıp Doğu Akdeniz’de yeni bir ittifak oluşturması.. Suriye’deki Dürziler ve Nusayrilerin İsrail tarafından sürekli kışkırtılması.. Türkiye’nin Somali’deki etkisinden rahatsız olan İsrail’in Somaliland’ı tanıması! Gazze’de Türk askerinin istenmemesi… Daha onlarca zamanlaması manidar gelişmeler yaşanıyor bu coğrafyada. Yalova’da 3 polisimizin şehit düştüğü DEAŞ terörünü de bu kapsamda ele almak zorundayız. Siyaset kurumu ne kadar farkında bilmem ama bu ülke normal zamanlardan geçmiyor. Önümüzdeki 100 yıla dair hedeflerimiz, önceliklerimiz, kırmızı çizgilerimiz, olmazsa olmazlarımız var. Devlet aklı bunu sağlamaya çalışırken iktidarıyla muhalefetiyle temel meselelerde aynı dili kullanan bir Türkiye’ye her zamankinden çok ihtiyaç duyuyoruz. Yeterince düşmanımız var zaten. Gündelik siyasetin kimseye hiçbir fayda sağlamayan polemikleriyle enerjimizi tüketme lüksüne sahip değiliz. Bize düşen bu zor zamanlarda iç cepheyi sağlam tutmak. Tarihin bu döneminde bunu başarmak zorundayız. Başka da alternatifimiz yok zaten. ✰ ✰ ✰ ÖZLENEN GAZETECİLİK GERİ DÖNDÜ Dün tam bu yazıyı yazarken ajanslar “Son Dakika” olarak geçti… Fatih Altaylı tahliye edildi. Müjdeler olsun Türkiye… 90’ların gazeteciliğine övgü ve özlemin yüksek sesle dile getirilmeye başlandığı bu süreçte Altaylı’ya her zamankinden çok ihtiyacı var Türk medyasının. Son derece objektif, siyasi parti sözcüsü gibi hareket etmeden ve elbette ki kendisine çok yakışan tarzıyla işini yapmaya devam edecektir. Şaka bir yana içeride kalması zaten anlamsızdı. Bu tutukluluk sebebiyle hiç hak etmediği bir mağduriyet zırhını üzerine geçirdi. Kaldığı yerden, daha yüksek perdeden sesini yükseltmeli Altaylı… Böyle yapsın ki… Toplumun “Beyaz Türk” kategorisinde olmayan tüm sosyal sınıfları haddini bilsin. Çevik Bir’den brifing alan, ülkenin seçilmiş Başbakanına küfredenlere alkış tutan… Yaşar Büyükanıt’a üstü kapalı “Paşam darbe yapmayacak mısınız?” diye soran… 28 Şubat’ta “Şeriat geliyor” yalanıyla milletin bankacılık sistemi üzerinden 60 milyar dolarının çalınmasına zemin hazırlayan. Cuma namazına giden liselileri manşet yapan… Muhafazakarı, Kürdü, Alevi’yi, sistemin hor gördüğü herkesi fırsat buldukça aşağılayan.. Koltuğunu korumak için iktidarda kim varsa ona yanlayan… FETÖ’ye övgüler düzen… FETÖ’cü polis ve yargı mensuplarıyla yediği içtiği ayrı gitmeyen ama kendisini Atatürkçü gibi gösteren! Ülkenin karşılaştığı tüm kritik süreçlerde devletin ve milletin tam karşısında konumlanan bir gazeteciliğe hasret kalmıştık. Bu tahliye ilaç gibi gelecek memlekete.