Trump’ın geçtiğimiz Ağustos’ta Karayipler’e askeri yığınak yapılması yönündeki emri, Washington’un çeyrek asırlık klasik 'Venezuela’da rejim değişikliği' stratejisinin bir halkası olarak yorumlanmıştı. Vakit kaybetmeksizin, Trump ve Dışişleri Bakanı Rubio’nun namluları Kolombiya Devlet Başkanı Petro’ya çevirmesi, bu hamlenin Karayipler’de ABD hegemonyasının güçlendirilmesine yönelik daha geniş bir bölgesel stratejinin parçası olduğu kanısını güçlendirdi. Fakat ABD’nin ilan ettiği yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSS/2025) tüm kuşkuları yok etti: Trump’un Karayiplerdeki askeri yığınağı küresel bir stratejinin odak noktasıydı. Trump’un geçen yıl seçim kampanyasından başlayarak Panama Kanalı’nı hedef alması ve göreve gelir gelmez Panama üzerinde baskı kurması birkaç ay içinde sonuç vermişti. Panama hükümeti, sadece ABD askeri gemilerine mali imtiyazlar ve üs kullanım hakları tanımakla kalmadı; aynı zamanda Çin’in bölgedeki varlığına ağır bir darbe indirerek 'Kuşak ve Yol' projesinden çekildiğini duyurdu. Kanalın iki ucundaki Çinli işletmecilerin sözleşmeleri de iptal edildi. Trump’ın Panama’da sözlü diplomasiyle başardığı bu dönüşüm, Karayipler’in diğer ucunda -Venezuela ve Kolombiya hattında- artık modern bir “Gambot Diplomasisi”ne dönüşmüş durumdaydı. “Savaş Gemisi Diplomasisi” olarak da dilimize tercüme edebileceğimiz politika 120 yıl kadar önce yine Venezuela ile yaşanan bir kriz sırasında geliştirilmişti. Zamanın Venezuela Devlet Başkanı Cipriano Castro, Avrupalı sömürgecilerin bağımsızlık sonrasındaki kayıplarını telafi etmeyi reddedince savaş gemileriyle kuşatma altına alınmıştı. Ancak bu “Gambot Diplomasisi”, 1800’lerin başından itibaren bir ilke olarak görülen ve daha sonra eski ABD başkanı James Monroe’nun adıyla anılan, “Monroe Doktrini”nde bir değişikliğin “doğal sonucu”ydu. 20.yüzyılın başında göreve gelen ABD Başkanı Theodore Roosevelt, ülkesinin emperyal ihtiyaçlarına uygun biçimde Monroe’yu güncelledi. Monroe Doktrini, özünde ABD’nin bağımsız bir güç olarak gelişebilmesi için Avrupalı sömürgecilerin Amerika kıtasına müdahalesini reddeden bir genel ilkeydi. Fakat ABD, bu hayati ilkenin 19.yüzyıl boyunca örneğin Fransızların Meksika’yı işgali veya İspanyolların Dominik Cumhuriyetine müdahalesi gibi durumlarda çiğnenmesine göz yumdu. Çünkü henüz bir deniz gücü değildi ve ordusu zayıftı. 1903’te İngiltere, Almanya ve İtalya’nın Venezuela’yı borç tahsili için kuşatmaya alması Washington’da uyarıcı bir etki yaptı. Ve “herhangi bir Avrupa gücünün Amerika kıtasında bağımsızlığını ilan etmiş hükümetleri ezmek veya kontrol etmek için yapacağı bir müdahaleyi ABD’ye karşı düşmanca tutumun tezahürü olarak” değerlendiren Monroe Doktrini’ni uygulamaya girişti. Monroe’ya bir katkı olarak sunulan “Roosevelt Corollary” yeni bir ilke getiriyordu: “Büyük Sopa”. Görünüşte Amerika uluslarının bağımsızlığını savunan Monroe ilkesi “Roosevelt Corollary” ile ABD emperyalizminin doğuşunu haber veriyordu. ABD, kıtadan Avrupalı güçleri uzak tutarken bağımsız Amerikan devletlerinin hakkını savunmuyordu. Aksine, Avrupalıların çıkardığı borçların tahsili için hükümetlere müdahale ediyordu. ABD, “Roosevelt Corollary”nin ilanından itibaren 20 yıl içinde Latin Amerika’da bir düzine askeri işgal gerçekleştirdi. (Zaten birkaç yıl önce Başkan McKinley zamanında Porto Riko, Filipinler ve Guam’ı ele geçirmişlerdi.) Nikaragua, Dominik, Haiti ve Küba’da ancak kendi diktatörlerini yerleştirdikten sonra “iyi komşuluk politikası”na geçti. Her ne kadar Obama zamanında değişik defalar “Monroe”nun geçerliliğini yitirdiği söylense de Latin Amerika’da ABD müdahaleciliği Roosevelt’ten bu yana kesintisiz biçimde sürdü. Fakat bu, bu yazının konusu değil. Bu yazıda dikkat çekmeye çalıştığım şey, Roosevelt’ten 120 yıl sonra Monroe’ya getirilen ek: “Trump Corollary”. Ne demiştik; Monroe Doktrini, özünde ABD’nin bağımsız bir güç olarak gelişebilmesi için Avrupalı sömürgecilerin Amerika kıtasına müdahalesini reddeden bir genel ilkeydi. Başından itibaren ABD’yi kıtasal bir güç olarak formüle eden bu ilke, başta “Libertador” Simon Bolivar olmak üzere, Latin Amerikalı liderler tarafından tehdit olarak değerlendirildi. (Bolivar’ın çağırdığı “Panama Konferansı” ABD tarafından bu nedenle sabote edildi.) Bu yüzden Roosevelt’in yaptığı bir sapma değil doktrini ayakları üzerine oturtmaktan ibaretti. Theodoro Roosevelt, ABD’nin bir dünya gücü olabilmesi için öncelikle kıtasal hakimiyet kurması gerektiğini fark etmişti. Şimdi, Ulusal Güvenlik belgesi NSS/2025’te; “What Do We Want In and From the World?” ve “Western Hemisphere: The Trump Corollary to the Monroe Doctrine” başlıkları altında 9-15 sayfalarında iki yerde vurgulanan “Trump Corollary” aynı bakış açısıyla Monroe’yu güncelliyor . Fakat bir farkla… Roosevelt zamanında “rakip” Avrupa’ydı. NSS/2025’te Avrupa “çöken güç” olarak değerlendiriliyor. Artık rakip Çin. Obama’dan Trump’un bu son dönemine kadar genel ABD stratejisi Latin Amerika’yı öncelikle Çin’in bölgedeki ekonomik ve diplomatik varlığına fren koymaya, direnmeye ve reddetmeye ikna etmekti. Çin de Latin Amerika’ya doğrudan bir siyasi etkide bulunmaktan her zaman kaçındı. Yaptığı şey kabaca hammadde tedarikini ve ticareti garanti altına almaktan ibaretti. Üstelik 2000-2014 arasındaki “commodities boom” döneminde bile Çin, Latin Amerika’da “büyük yatırımcı” olmadı. Son 25 yılda Latin Amerika ve Karayip bölgesinde toplam yabancı yatırımlar içinde Çin’in payı %3-5 dolayında gerçekleşti. Buna karşılık ABD yatırımları %38-40 ve AB yatırımları %30-35 aralığında yer alıyor. Çin’in bu kadar çok konuşulmasına yol açan asıl etken yatırımlarını altyapı, hammadde, enerji, madencilik ve iletişim teknolojisi gibi stratejik sektörlere yöneltmesi ve Latin Amerikalı hükümetlere yüz milyarlarca dolarlık kredi/borç vermesiydi. Örneğin Çin’in Panama Kanalı gibi stratejik bir noktayı ele geçirmesi ABD’yi uzun süredir uykusuz bırakıyordu. (ABD Güney Komutanlığı’nın her yıl yayınladığı raporlarda Panama Kanalı kıtadaki stratejik 4-5 ana noktadan biri olarak gösteriliyordu.) Ama herkes ABD’nin eğer ağırlığını koyarsa Panama Kanalını geri alabileceğini biliyordu. Çünkü Amerika kıtasında Çin’in varlığını garanti edebilecek hiçbir dayanağı yok. Bu durum biraz Roosevelt zamanında kıtada Avrupa güçlerinin varlığına benziyor. Avrupa sömürgeciliği 19.yüzyıl başlarında tüm kıtadan kovulmuştu. 20.yüzyıla gelindiğinde İspanyol imparatorluğunun yerinde yeller esiyor, Fransızlar Haiti’de bile tutunamıyordu. Sadece İngilizler, kıtada ortaya çıkan bu yeni ulusların arasındaki çatışmaları körükleyerek, sermaye ve demiryolu gibi teknoloji üstünlüğü kullanarak varlıklarını sürdürdü. Çin de –her ne kadar sınırları yavaşça aşındırsa da- ABD’nin göz yumduğu ölçüde Amerika kıtasında var olabileceğini çoktan kabul etmişti. Öyleyse “Trump Corollary” öncelikle ABD’nin tüm Amerika kıtasında tek egemen güç olduğunun bölge ülkeleri ve küresel rakibi tarafından tanınmasını amaçlıyor. Bunun önemini anlamak için rakibin durumuna bakmak yeter. Çin kendi bölgesinde egemen tek güç olmaktan çok uzakta. Kuruşundan bu yana çözümsüz süren “Tayvan Sorunu” bir kenara Çin, Filipinler’den Mekong Nehrine, Japonya’dan Güney Kore’ye kadar askeri sınırlamalarla karşı karşıya. ABD rahatlıkla Çin’i kendi bölgesinde sınırlayabiliyor. Öyleyse ABD’nin rakibi karşısında en büyük küresel jeopolitik ayrıcalığı Ulusal Güvenlik Stratejisinde adlandırıldığı biçimde ifade edersek; “Batı Yarımküre”deki egemenliğidir. NSS/2025’te “yıllarca süren ihmalin ardından, Amerika Birleşik Devletleri, Batı Yarımküre'de (Latin Amerika ve Karayipler) Amerikan üstünlüğünü yeniden tesis etmek ve bölgedeki kilit coğrafi alanlara erişimimizi ve topraklarımızı korumak için Monroe Doktrini'ni yeniden teyit edecek ve uygulayacaktır” yazıyor. Zaten Monroe’den bu yana ABD’nin tüm küresel stratejilerinin odağında kıtasal egemenlik bulunuyordu. Aslında “yıllarca süren ihmal” söz konusu bile değil: Monroe’nin geçerliliğini yitirdiğini söyleyen Obama iktidara gelir gelmez Honduras, Paraguay, Brezilya’da peş peşe devlet başkanları devrildi. Peru, meclisin açık olduğu sürekli bir darbe ile yönetiliyor. Kolombiya ve Ekvador “narko-terör” politikasıyla idare ediliyor. Küba’ya uygulanan yarım asırlık ambargo Venezuela’yı da katarak genişledi… NSS/2025: Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne üye olduğu 2001’den bu yana izlediği gelişmenin; özellikle üretim kapasitesindeki olağanüstü artış, sermaye birikimi ve sağladığı teknolojik üstünlüğün neticesidir. “Trump Corollary” ABD-Çin anlaşmazlığının bir sonucudur. ABD, Çin’in gelişimini sınırlamak için kendi kıtasından temizliğe başlıyor. Açık askeri güçle bölgesel inisiyatifi yeniden ele alıyor. Bu yüzden NSS/2025’in sunulduğu gün alınan ilk karar askeri nitelikteydi. Yeni bir Komutanlık kuruldu: Batı Yarımküre Komutanlığı: Kuzey Carolina'daki Fort Bragg'da bulunan bu operasyonel komutanlık, ABD ulusal güvenliğine katkıda bulunmak ve bölgede askeri ittifaklar kurmak amacıyla Güney Komutanlığı ve Kuzey Komutanlığı'ndan ordu birliklerini bir araya getiriyor. “Roosevelt Corollary”nin üzerinden geçen 120 yıldan fazla sürede ABD, Latin Amerika’yı gerçek anlamda bir “arka bahçeye” çevirdi. Küba, Venezuela gibi bunun istisnası olan ülkelere de hayat hakkı tanımıyor. Şimdi yeniden Trump, “Büyük Sopa” politikasına dönerken bölgeyi Latin Amerika’nın çıkarlarına zarar veren uluslararası bir çatışmanın tam odağına yerleştiriyor. Askeri gücünün gölgesinde kendisinden başka kimseye hükmetme hakkı tanımıyor: “Trump Corollary” "rakiplerin", "stratejik açıdan hayati öneme sahip varlıklarımızı” ele geçirme veya kontrol etme yoluyla tehdit etmelerini önlemek için, " ABD güvenlik çıkarlarına uygun olarak ABD gücünün ve önceliklerinin mantıklı ve kararlı bir şekilde yeniden tesis edilmesi" amacıyla uygulanacaktır. NSS/2025, Latin Amerikalılara ait tüm varlıklara ipotek koyarken “rakiplerin” teknolojik ya da stratejik yatırımlarını da bloke ediyor. Üstelik bunu yaparken bir de onları narko-terörist ve kaçak göçmen ilan ediyor. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi Trump Corollary Monroe Doktrini Özgür Uyanık, Independent Türkçe için yazdı Özgür Uyanık Salı, Aralık 30, 2025 - 10:15 Main image:
Fotoğraf: Reuters
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinde odak: “Trump Corollary” Monroe Doktrini’ni güncelliyor copyright Independentturkish: