Bir çizim eylemi genellikle sessiz bir varsayıma dayanır: Kağıt, tuval ya da tahta, öznenin niyetini taşıyan edilgen bir zemin olmalıdır. El çizer, zemin ise bunu kabul eder; çizgi, renk, kompozisyon bu uyumun sonucu olarak ortaya çıkar. Oysa Antonin Artaud için bu varsayım çöker. Kalem ile kağıt arasındaki temas, üretken bir süreklilik değil, şiddetli bir sürtünme doğurur. Çizgi ilerlemez, bastırıldıkça kırılır; kağıt, bedeni ve duyguyu “taşıyamaz.” Artaud bu anı açıkça adlandırır: “subjectile bana ihanet etti”. Bu ihanet, yalnızca teknik bir başarısızlık değildir; özne ile dünya arasındaki ilişkinin askıya alındığı ontolojik kırılmadır. Derrida’nın subjectile üzerine düşüncesi, bir kavram tanımı yapma girişimi değildir; Direncin Ontolojisi: Artaud ve Derrida’da Subjectile yazısı ilk önce Sanat Okur üzerinde ortaya çıktı.