soL yazarlarına sorduk: Yeni yıla girerken ne izlemeli, ne dinlemeli, ne okumalı?

Zorluklarla, mücadeleyle ve boyun eğmeyenlerin kararlılığıyla dolu bir yılı, 2025’i geride bırakıyoruz. Yeni bir yıla girerken umudumuzu tazeleyecek, zihnimizi besleyecek önerilerle yan yana geliyoruz. soL yazarlarına, bu yeni başlangıçta okurlarımızın yoluna ışık tutacak film, kitap ve müzik önerilerini sorduk. Gelen yanıtları bir araya getirdik. Ali Rıza Aydın Kitap önerim, günümüzü analiz etmede geçmişten bir klasik olacak: İvan Gonçarov, "Oblomov" . Albüm önerim ise "Oblomovluğa" git, güzelliklere ve insanlığa kal demek için: Cem Yarkın, "Gitme Kal" . Alpaslan Savaş Kitap: Murat Akgöz - "Canavar" Film: Zafer Aydın ve Melih Biçer - "Kavel Belgeseli" Müzik: Mordechai Gebirtig - "Arbetlose March (İşsizlik Marşı)" İşçilerin ayakta olmadığı dönemlerde işçi sınıfı yazmak zor iştir. Murat Akgöz’ün Yazılama’dan yayınlanan Canavar isimli öykü kitabı bu açıdan cesur bir deneme. Kitaptaki her öykü bir yandan sınıfın üstüne çöken karabasanı diğer taraftan ve hiç sloganlaştırmadan işçi sınıfının taşıdığı gücü anlatıyor. Bir de Murat öykü yazmamış, kısa işçi filmleri çekmiş sanki. 2025’te sıra gelmediyse daha fazla geciktirmeyin. Sevgili Zafer Aydın’ın kitabından uyarlanan, kendisinin ve Melih Biçer’in yönetmenliğini yaptığı “ Kavel Belgeseli ”ni bir kez daha izleyin derim. Belgesel Türkiye'de grev hakkının elde edilmesinde son derece önemli bir işçi eylemi olan Kavel grevini tüm ayrıntılarıyla aktarıyor. Ama Kavel, en çok da sıradan işçilerin nasıl birer kahramana dönüştüğünün belgeselidir bence. Bu açıdan çoğunun artık hayatta olmadığı işçilerin tanıklıklarını ve özellikle Ahmet Usta’nın anlattıklarını kaçırmayın. Herkesin kurtarıcı beklediği bu zamanlarda Kavel belgeseli yeniden izlenmelidir. Yılın son işsizlik rakamı dün açıklandı. Memleketin neredeyse üçte biri işsiz ve işsizlik öyle TÜİK’in kalem oynatmasıyla gizleyemeyeceği kadar büyük bir problem. Hakkında şarkılar yazılan, kapitalizmin büyük suçlarından biri. İşte o şarkılardan biri ikinci savaştan hemen önce Avrupa’daki işsizlik dalgasına işaret eden “A rbetlose March ” isimli şarkıydı. “İşsizlik Marşı” olarak anılan ve bugün de farklı versiyonlarıyla dinlenen bu marş, bir mobilya işçisi olan Polonyalı Yahudi sosyalisti Mordechai Gebirtig’e ait. Şarkının sözleri ise şöyle: “Bir İki Üç Dört İşte bu nedenle yürüyoruz İşsiz insanlar, adım adım Ve bir şarkı söylüyoruz Yeni bir ülke, yeni bir dünya, yeni olan için Özgür insanların yaşadığı yer Hiç kimsenin işsiz olmadığı Yeni bir özgür ülke için” Anıl Çınar Kitap: Charles Dickens - “Zor Zamanlar” , Honoré de Balzac - “Sönmüş Hayaller” Film: Aki Kaurismäki - "Le Havre" Müzik: Sepultura - "Chaos A.D." Bugünlerde üç şeye aynı anda ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Sert, yer yer pesimist bir gerçekçiliğe naif olmayan bir umut duygusu eşlik etmeli ve bütün bunlara öfkeyle şekil verilmeli. Bu nedenle yazar önermeyi tercih edeceğim. Dickens veya Balzac 19. yüzyılın kapanışı ve sonrasında görmemizin mümkün olamayacağı özgün bir gerçekçilikle kalem oynattılar. Dileyen Dickens’ın “Zor Zamanlar”ını ve Balzac’ın “Sönmüş Hayaller”ini seçebilir. İkincisinin izlemeye değer bir filmi de çekildi. Kaurismäki’nin La Havre’si Afrikalı göçmen bir çocuğun işçi sınıfı dayanışmasını tetiklediği bir kurguda ilerliyor. Burada dayanışma, liberal ve kültürcü ahmaklığa ya da sivil toplumcu aldatmacaya veya hümanist naifliğe sığmıyor. Kaurismäki bugün ihtiyacımız olanı anlatıyor. İzleyicinin örgütlülüğe, dayanışmaya, etik kodlara ve hukuka dair kıymetli tartışmalar bulacağından eminim. Bütün bunlara öfke ekleniyor: Latin Amerika’dan Sepultura. Radikal, sert, enerji dolu ama yer yer şaşırtıcı derecede nokta atışı ve etkili sözlere de sahip bir albüm Chaos A.D. Yeni yılda neşemiz de öfkemiz de bol olsun. Aydemir Güler Kitap: " Parti Tarihi: Solun yükseliş yılları" Film: Vuslat Saraçoğlu - “Bildiğin Gibi Değil” Müzik: " La Lutte est belle!" 2025 yılı Fransız sol sendika hareketi CGT’nin 130. kuruluşu yıldönümüymüş. Confédération Générale du Travail, Komünist Parti çizgisindedir. Parti’nin fazlasıyla sağa kaymış olmasına karşın, en büyük işçi konfederasyonu olan CGT etkili ve militan mücadelesiyle ayırt edilir. 130. yıl vesilesiyle CGT bir albüm yayınladı. Çok sayıda ünlü müzisyenin katkısıyla oluşturulan 19 şarkılık derleme Fransız Devriminden Paris Komününe, sendika ve kadın hareketine bir mücadele tarihini tarıyor. Sadece Fransa değil; Portekiz 1974 Karanfil Devriminin ayaklanma anonsu “Grandola Vila Morena”, Şili’den çıkıp dünyaya mal olan El Pueblo Unido…, Katalan halkının özgürlük kavgasının sözü, Fransızca şarkı adıyla Le Pieu birbirini izliyor. Almanya’da Nazizme karşı mücadeleye dayanan “Bataklık Askerleri” dönüşmüş haliyle bir kadın marşı olarak, “Debout les femmes” (Kadınlar ayağa) adıyla girmiş albüme. Kendi adıma albüme rap müziğin sızmasından, Enternasyonal’in yadırgatıcı biçimde başkalaşmasından mutlu olmadım doğrusu. Yine de 2025 deyince ben La Lutte est belle! “Mücadele güzeldir” derim. Parti Tarihi, TKP bünyesinde bir araştırma grubunun kolektif çalışması olarak 2020, yani partinin 100.yaşını vesile edip yola çıkmıştı. Üçüncü kitap 2025’te çıktı. Solun yükseliş yılları 1960 – 1980 aralığını ele alıyor. Dördüncü ve sonuncu cildin 2026’da çıkmasını dilerken, bu çalışmanın sadece TKP’lileri ilgilendirmediğini, Türkiye siyasi tarihinin komünistler olmadan düşünülemeyeceğini eklemek isterim. Benim “2025 yılı filmim” ise “Bildiğin Gibi Değil”. Yönetmen Vuslat Saraçoğlu kadın sorunuyla yüzleştiriyor izleyiciyi. Hem kendisinin daha önceki yapıtlarının ötesine geçiyor, hem de aynı konulu başka Türk sineması örneklerinden farklı bir duyguya çağırıyor film. Sorunların ağırlığını ortaya koymak ama umutsuz kılmamak kolay olmasa gerek. Ayşe Şule Süzük Kitap: Ahmet Büke - "Kırmızı Buğday" Film: Miyazaki - "Komşum Totoro" Müzik: Cem Yarkın - "Gitme Kal" Okuma önerisi olarak bir roman önereceğim. Ahmet Büke'nin Kırmızı Buğday. Kendimizi bu topraklara ait hissetmek için tarihe yeniden bakmak, tarihi yeniden kurmak ve bugüne dünü devşirmek gerekiyor. Bizi, bize gerçekçi bir şekilde anlatan Kırmızı Buğday'ı okumayanlara ısrarla öneriyorum ve buradan bir tarih tartışmasının çıkmasını umuyorum. İzlemek için ise  hem çocuklar hem de biz büyükler için Miyazaki'nin "Komşum Totoro" filmini öneriyorum. Bir albüm olarak ise Cem Yarkın'ın 2025'te yaptığı "Gitme Kal"ı öneriyorum... Berkay Kemal Önoğlu Müzik: Woody Guthrie - "Dust Bowl Ballads" soL okurlarına yeni yıla girerken ülkemiz için beklenmedik ölçüde uyumlu bir albüm tavsiyesinde bulunabilirim. Bu yıla kadar Woody Guthrie’den çok, O’nun etkisi altında müzik yapan öğrencileriyle ilgilenmiş olduğumu itiraf etmeliyim. Bu yıl yaptığım yolculuklarda ise, özellikle yorucu bir günün ardından gelenlerde, mutlaka “Dust Bowl Ballads” albümünden şarkılar bana eşlik etti. Büyük bir ekonomik çöküşün, yoksullaşmanın ve yerinden edilmenin müziğidir. Toprağını kaybeden köylüler, güvencesizleşen emek, göç, umutsuzluk ama buna rağmen daima onurlu bir duruş. Albümün en güçlü yanı da hiçbir zaman felaketi kader gibi görmemesi. Guthrie’nin anlattığı hikaye kesinlikle evrensel nitelikte. Türkiye’de de yeni yıla girerken benzer bir ruh hâli yok mu? Belirsizlik, geçim sıkıntısı, “yarın ne olacak?” duygusu… Dust Bowl Ballads bu yüzden tanıdık geldi bana. Zor zamanlar geçicidir ve fakat zor zamanlarda da insan kalınabilir. Zor zamanların ve zor memleketin komünisti Woody Guthrie’ye teşekkürler! Okurlarımıza keyifli dinlemeler dilerim. Burak Gürbüz Kitap olarak P. Fleming'in "Çalışmanın Mitolojisi" , Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç İstanbul" romanı... Tavsiyem günümüzde Niyazi Berkes kitapları yeniden okunmalı. Film olarak yeni izlediğim ve çok etkisinde kaldığım film Juliette Binoche'un oynadığı, Emmanuel Carrère'ın yönettiği "Ayrı Dünyalar" ... Müzik olarak Mozart 'tan Shostakovic h'e (tabii senfonileri ama iki operasından biri olan Mişenkli Leydi Makbet 'i de severim, ötekisini dinlemedim), Chopin 'den Bill Evans 'a kadar giderim. Çağdaş Gökbel Kitap: Volker Kutscher - "Islak Balık" Film: Michel Hazanavicius - "En Değerli Hediye" Müzik: Omnia - "Earth Warrior" Michel Hazanavicius'un yönetmenliğini yaptığı ve bir animasyon filmi olan "En Değerli Hediye" (The Most Precious of Cargoes) filmini önermek istiyorum. Avrupa'nın tekrar faşizme sürüklendiği bir iklimde bu filmin bize faşizmi yeniden hatırlatması bakımından önemli olacağını düşünüyorum. Sanırım bu yıl da insan hikayelerinden vazgeçemiyorum ve okurlarımızın zaman ayırıp mutlaka izlemelerini isterim. Aslında burada bir roman serisi önermiş olacağım ve böylece bir anda birden çok kitabı önerebileceğim. Volker Kutscher'in Gereon Rath serisinin ilk kitabı olan "Islak Balık"ı önermek istiyorum. "Babylon Berlin" dizisine de esin kaynağı olmuş olan bu seri kriz dönemi Almanya'sına ve faşizmin iktidara gelişine odaklanıyor. Toplam 9 kitaplık seriyi tamamladığınızda toplumsal çürümeyi ve çöküşü iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Böylece yaşadığımız çağa da bir ayna tutmuş olabiliriz. İrlanda ve elbette benim içinde önemli bir müzik grubu olan Omnia'nın "Earth Warrior" albümünü önermek istiyorum. Pagan/folk tarzında müzik yapan bu grubu dinlediğinizde Keltlerin savaşçı ruhu ile tanışacaksınız. Dünyanın hızla tükendiği bir çağda savaşçı bir ruha ve güçlü tınılara ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Erhan Nalçacı Film: Aleksander Sukurov - "Rus Sandığı" , Sergei Eisenstein ve Grigori Aleksandrov - "Ekim" Kısa bir süre önce seyrettiğim iki filmi bir arada önereceğim, her ikisi de Leningrad’da ünlü Kışlık Saray veya Ermitaj Müzesi’nde geçiyor. Bu iki filmi bir arada seyretmek tüm sanatlarda olduğu gibi film sanatının da ne kadar sınıfsal belirlenimli olduğunu bize bir kere daha gösteriyor. İlk film karşı devrimden, Rus oligarklarının iktidara gelmesinden 10 sene sonra çekilmiş ve Aleksander Sukurov tarafından yönetilmiş. Ermitaj’da bir günde çekilen film teknik açıdan gündem olmuş, ama biz içeriğine bakalım. Rus Sandığı adlı film Ermitaj’ın içinde bir kazada ölen ve Rus milliyetçisi olan bir hayalet ile Rusya’ya burun kıvıran birkaç yüz yıl önce yaşamış bir Fransız soylusunun sarayda yüzlerce yılın olayları içinde gezintisini anlatıyor. Ermitaj’ı bu yönüyle görmek için insanı heveslendiren bu filmde Kraliçe Katerina’dan Çarlara, Çar’ın İran elçilerini ağırlamasına kadar çok sayıda olayın içinde Rus tarihi akıyor. Sovyet dönemi ise çok kısa ve karanlık bir dönem olarak resmedilmiş. Rus milliyetçiliğinin dışa vurumu olarak yansıyan film doğal olarak 1917’de burjuva hükümetinin toplandığı Kışlık Saray’ın Bolşeviklerin öncülüğünde silahlı işçiler tarafından nasıl basıldığına hiç değinmemiş. O zaman bu sefer devrimden 10 sene sonra 1927’de çekilmiş ve Eisenstein ile Aleksandrov tarafından yazılıp yönetilen Ekim filmine bakabiliriz. Devrime katılan işçilerin de rol aldığı bu film Ekim Devriminin bir belgeseli gibi. Lenin’in Finlandiya İstasyonuna gelişini, Temmuz geri çekilişini, Çarcı Kornilov ordusunun silahlı işçiler tarafından püskürtülüşünü, burjuva hükümetinin çaresizliğini, Tüm Rusya Sovyeti toplantısındaki sınıf mücadelesini ve en nihayet işçi kitlelerinin Kışlık Sarayı çatışarak alışını bu sessiz filmin olağanüstü kurgusu ile izleyebiliriz. Ayrıca filmi Şostakoviç hayranlarının izlemesinde çok yarar var, birçok bilinen temanın film kurgusuna Şostakoviç tarafından nasıl yedirildiğini görmek çok heyecan verici. İlk film Rus soyluluğunu yüceltirken diğer filmde Çarın tahtında bir işçi çocuğun uyuya kaldığını görebilirsiniz. Yeni yılın getireceği mücadeleler içinde en yararlı şekilde yer almanız dileğiyle. Fadime Uslu Kitap: Çiğdem Özerdoğan - “Ben Senin Sahibin miyim Rozbat?”, Nurgök Özkale - “Başka Bir Günün Sabahında” Film: Aki Kaurismäki - "Kibritçi Kız" , Luchino Visconti - "Leopar" , Fernando Solanas - "Sur" Müzik: Jan Garbarek - "Twelve Moons" Fatih Yaşlı Kitap: Milli Mücadele'nin aynı zamanda bir sınıf savaşı olduğunu gösterdiği ve bunu kurgusuyla, karakteriyle, olay örgüsüyle büyük, destansı bir roman formunda ortaya koyduğu için Ahmet Büke'den "Kırmızı Buğday" . Film: ABD'deki politik ve toplumsal fay hatlarına işaret ettiği, günümüz radikal sağına dair önemli gözlemlerde bulunduğu ve önemli ipuçları verdiği için "One Battle After Another". Müzik: Ortadoğu'ya yakılmış bir ağıt olarak ve Hasan Nasrallah'ın anısına Feyruz'dan "Le Beirut" . Nevzat Evrim Önal Kitap: China Mieville - "Şehir ve Şehir" Mieville liberal eğilimleri güçlü bir sosyalist, sürreal-fantastik bağlamlarda yazıyor. Bu eserinde kent ve sınır kavramlarını tutarlılığı tartışmalı olsa da çok ilginç bir bağlamda ele alıyor. Film: Aki Kaurismäki - "Sararmış Yapraklar" Bence yeterince Kaurismäki filmi izlemiyoruz. Sıradan insanların hayatının ne denli çelişkili, absürt ve duygu dolu olduğunu daha iyi anlatan bir yönetmen yok. Müzik: Morton Feldmann - "Rothko Chapel" 2025'te bulduğum en güzel şeylerden biri. Çok postmodern, ancak çok da güzel. Okurken, düşünürken dinlemek için birebir. Sinan Odabaşı Kitap: Haruki Murakami ve Seiji Ozawa - "Sadece Müzik" Film: Woody Allen - "Manhattan Murder Mystery" (Diane Keaton anısına diyelim :) Müzik: Beethoven - " Op. 37 3 No'lu Piyano Konçertosu" Sinan Sönmez Kitap: Sait Faik'in öyküleri ve Isabelle Allende'nin "Deniz'in Uzun Taçyaprağı" Film: Woody Allen - "Paris'te Bir Gece Yarısı"