Malumunuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2025’i ‘Aile Yılı’ olarak ilan etmişti. Temel amaç; “Kadın ve erkeğin evlilik bağıyla kurulan, milli ve manevi değerlerin taşıyıcısı olan ailenin her türlü zararlı eğilimden korunması, sağlıklı nesillerin yetişmesi, dinamik nüfus yapısının ve kalkınmanın istikrarlı bir biçimde sürdürülmesini teminen aile kurumunun güçlendirilmesi” olarak belirlenmişti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2025’in, bir aile içinde güvenle yaşamanın mutluluğunu hissedeceğimiz bir yıl olması için çalışacaklarını ilan etmişti. ‘Şiddetten ölen kadınlar için hazırlanan dijital anıtta bugün itibariyle 446 kadının adı yazıyor! *** Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre, Ocak ayından Kasım ayı sonuna kadar en az 260 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 267 kadının yüksekten düşme, ateşli silahla intihar iddiası veya nedeni belirlenemeyen nedenlerle ölümü ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti. Hükümet, milli ve manevi değerlerin taşıyıcısı olarak büyük önem atfettiği ailenin her türlü zararlı eğilimden korunacağını söylerken, maalesef LGBTİ+ bireylerin haklarına savaş açmaktan bahsediyordu. Zira bu yıl da pek çok kadın, “bir aile içinde güvenle yaşamanın mutluluğunu hissedecekleri bir yıl” geçiremedi. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, öldürülen kadınların yüzde 60’ından fazlasının evli oldukları erkekler, partnerleri veya birinci derece akrabaları tarafından hedef alındığını açıkladı. *** ‘Aile Yılı’, ne yazık ki başarısız bir hükümet projesi olarak vaktini doldurmuş görünüyor. Güçlendirilmesi amaçlanan aile kurumu, 2026’da açlık sınırının altında kalan bir asgari ücret politikasıyla nasıl olacak da sağlıklı nesillerin yetişmesinde rol üstlenecek? Okula aç giden çocuklara bir kap ücretsiz yemek verilmezken, insanlardan ülkenin nüfusuna katkı sunmak için üçer beşer çocuk yapması hangi yüzle beklenecek? Şüpheli kadın ölümlerinin ilk kez tespit edilen cinayet sayısını geçtiği bir yılı tamamlamak üzereyiz. Bu feci, utanç verici tablo yetmezmiş gibi, kadın örgütleri ve baroların tüm uyarılarına rağmen, 11. Yargı Paketi’ndeki infaz düzenlemesiyle, kadına yönelik şiddet suçu işleyenler salıverilmeye başlandı. *** Eşitlik İçin Kadın Platformu, dumanı üzerindeki itirazlarında, bu düzenlemenin şiddet faillerini cesaretlendirebileceği gibi, kadınları ve çocukları yeni risklerle karşı karşıya bırakabileceği konusunda hükümeti uyardı. Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu, kadına yönelik şiddette en yüksek ölüm riskinin daha önce şiddet uygulamış ve cezasızlık ya da erken tahliye deneyimi yaşamış faillerde görüldüğünü hatırlattı. Ayrıca erken tahliye ve infaz indirimi düzenlemelerinin, 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen koruyucu ve önleyici tedbirlerin caydırıcılığını zayıflattığı, kadınların devlete duyduğu koruma güvenini sarstığı vurgulandı. Kadına karşı ağır şiddettin, yalnızca öldürme ile sınırlı olmadığı, kalıcı zarar doğuran tüm şiddet fiillerinin, infaz kolaylığı düzenlemelerinin açıkça dışında tutulması gerektiği söylendi. *** Haklılıkları, ne yazık ki çok kısa sürede ve bir kadının daha hayatına mal olacak şekilde kanıtlandı. Yeni infaz düzenlemesiyle tahliye edilen Okan Gür, cezaevinden çıkar çıkmaz arayıp tehdit ettiği dini nikahlı Rojda Yakışıklı’yı öldürdü. İktidar, yeni yargı paketiyle ilgili uyarıları duymazdan geldi ve sonuç olarak ‘Aile Yılı’ kadına yönelik şiddetin engellenemediği, kadın cinayetlerinin durdurulamadığı, şüpheli ölümlerin arttığı ve bütün bunlara karşın suçluların ‘affedildiği’ bir sene olarak kayda geçti. Bugün binlerce kadın 2026’yı korku içinde karşılamak zorunda bırakılırken, binlercesi de sesini duyurmak için meydanlara çıkmaya hazırlanıyor. Kadın Mitingi Bileşenleri adıyla bir araya gelen 37 kurum, uğradıkları sistematik erkek şiddetini ve erken infaz düzenlemesini protesto etmek için 10 Ocak günü Ankara Tandoğan’da bir araya geleceğini duyurdu. Cezaevlerindeki doluluk sorunu kadınların potansiyel katillerini serbest bırakmakla değil; “insanca bir yaşam istiyoruz” diyerek asgari ücreti protesto eden 19 yaşındaki Bilge Kaan Şarbat’ı tutuklamamakla; siyasi ve hasta tutsakların esaretine son vermekle çözülür.