Geride bıraktığımız yılın doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından Aile Yılı ilan edildiğini nüfusun ne kadarı farkında bilmiyorum ama görünüşe bakılırsa ilgili kamu kurumları dışında 2025’in Aile Yılı olduğunu konuşan-tartışanlar çok değil. Nüfusun büyük bölümü, bir parçası olduğu aileyi gündemlerine almadığı gibi, ailelerin gündeminde de bu mevzu yokmuş gibi duruyor. Sosyoloji ve siyaset ilişkisinde gerilimli alanlardan birisi ‘aile’dir. Bu kurum sosyolojiye göre anne, baba ve varsa çocuklardan oluşan bir topluluktur. İçinde bulunduğu toplumun bir tür aynası olan ve çeşitli sınıflardan, kültürlerden, kimliklerden izler taşıyan ‘en küçük’ toplumsal birimdir. Siyaset ise sosyolojiden farklı olarak aileyi politik stratejilerin bir parçası olarak niteler ve dolayısıyla siyasal hedeflerin işlevsel bir aracına dönüştürür. Bu da toplumsal maliyetleri son derece yüksek bir politik durum demektir. Şimdiki siyasi iktidarın aile vurgusunun temelinde ailenin çözülmesi diye tanımlanan bir sosyolojik eğilim de yatıyor. Verilere göre gençler evli olmaya önem vermiyor, boşanmalar artıyor, evliliklerde genellikle bir çocuk dünyaya getiriliyor. Yani siyasetin görmek istediği klasik aile türü derin bir sarsıntı geçiriyor. Diğer yandan hakim siyaset, kendi kültürel iktidarına uygun bir aile tipi inşa etmek istiyor ki mevcut aile yapısı bu yönüyle de gerilimli görünüyor. Bu noktada siyasi refleksin devreye girme biçimi her zaman olduğu gibi kendi tercihine uygun aile türünün teşvik edilmesi oluyor. Bu anlamda ‘milli ve manevi değerlerle örülmüş aile’ vurgusu neredeyse politik söylemlerin merkezine oturuyor. Yanı sıra evlilik ve çocuk teşvikleri hep bu politikanın bir parçası olarak işliyor. Elbette bu yeni bir durum değildir, Cumhuriyetin erken yıllarında da aile, siyasal iktidarın merkezindeydi ve temel kaygılar büyük ölçüde benzerdi. 1929’da çıkarılan Şoseler Köprüler Kanunu her erkek vatandaşın yılda on gün ücretsiz olarak yol ve tünellerin yapımında çalışma zorunluluğu getirmişti ve bundan muaf olmanın yegane yolu, en az beş çocuklu bir ailenin mensubu olmaktı. Bu da ancak evlenip çok çocuk yapmakla mümkündü. O yıllarda ‘ailenin üretimi’ tüm politik enstrümanlar kullanılarak teşvik ediliyordu. O kadar ki kamu görevlisinin, doğum yapan kadının önünde saygı duruşunda bulunması ve kadına madalya takılması gibi öneriler içeren raporlar yazılmıştı. Ama eğer aileler hakim kültüre yabancı ise, kadın on çocuk bile dünyaya getirse görünmez alanda kalıyordu. Aile farklı bir kimliğe mensup ise tasfiyesi de olağan demekti. Türkiye’nin nüfus sayımlarında beş ya da on yıl içinde radikal nüfus azalmaları tam da bu ailelerin tasfiyesi ya da sürgünüyle ilgiliydi. Hele Birinci Umum Müfettiş Zeynel Abidin Özmen’in hazırladığı rapordaki bir teklif dehşet vericiydi. Özmen, ‘Batıdan Türk kültürlü erkeklerin, Doğuya gelip Kürt kızlarıyla evlilik yapmasını’ önermişti. Bu şekilde oluşturulacak ‘aileler’in, ulusal kimliğin inşasında çok önemli bir işlevi yerine getireceklerini varsayıyordu. Özetle ailenin siyasal iktidarlar tarafından hedef grup olarak seçilmesi hemen her zaman bir temel politik stratejiydi. Bu strateji her dönem kendi halini-dilini üretmişti. Fakat bu politika sanıldığı gibi o siyasal stratejilere uygun sonuçlar üretmemişti, üretemezdi. Çünkü Sosyoloji doğası gereği çoğulcudur ama modern siyaset tekil anlayışa ve benzeştirici bir politikaya dayanır. Aile bu gerilim alanının orta yerinde durur. Siyaset ‘aile’yi çoğul sosyolojinin bir parçası olarak kabul etmediği ve dolayısıyla birbirine benzeyen tek kültürlü aileyi inşa etmeyi hedefledikçe gerilim yaşaması kaçınılmazdır. Demektir ki ailenin de bir tür ‘özel alanı’ vardır ve onun en önemli unsuru kimliğidir. Aileye bu noktadan müdahalenin başarısız olması sosyolojinin doğası gereğidir. Bu yüzden geçmişte ‘milli politik strateji’nin aileye müdahalesinde olduğu gibi, bugün de her din-dilden nüfusun yaşadığı ülkede, ‘dindar aileyi yaratma’ stratejisi, kaçınılmaz olarak sosyolojinin bariyerlerine çarpmaktadır. Nitekim bunu türlü örneklerde görmekteyiz. Bu vesileyle tüm ailelere özgürce-kimlikleriyle yaşayabilecekleri güzel bir yıl dilerim.