Dahiliye, hariciye, nisaiye, çocuk bir zamanlar fakülteye adım atan tıp öğrencilerinin hayallerindendi. Diğer branşların, minörler derdik, stajları birkaç haftada biterken büyük stajlar, majörler aylarca sürerdi. Fakülte bittikten sonra, uzmanlık sınavlarının da gözdeleriydi. Sonra AKP iktidara geldi, sağlıkta “reform” başladı. Artan hasta yükü, astronomik tazminat davaları, istiap haddini aşan şiddet; “Majörler tükendi, minörlere yolculuk” başladı. Aynı eğilim bu yıl da devam etti. Tıpta uzmanlık sınavı yerleştirmelerinde en altlarda yer aldılar, birçok klinikte asistan kadroları boş kaldı. Allah sonumuzu hayreylesin. *** Yıl bitti, Sağlık Bakanlığı hala Sağlık İstatistik Yıllığı 2024’ü yayınlamadı. Onun yerine Eylül ayının sonunda kısa bir Haber Bülteni paylaştı. Bültende yer alan göre bilgilere göre Türkiye’deki toplam hastanelerin üçte birinden fazlası, toplam hastane yataklarının da beşte biri özellerin elinde. Yoğun bakım yataklarında bu oran iki katına çıkıyor; yenidoğanlarda ise özellerdeki sayı Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin toplamını geçiyor. Keza BT, MR, PET cihazlarının yarısı, diyaliz cihazlarının yarıdan fazlası da özellerde. Yaklaşık her beş hekimden, her dört sağlık emekçisinden ve her üç uzman hekimden biri de özel hastane patronlarının emrinde çalışıyor. *** Buna karşılık özeller yıllık bir milyarı geçen hasta yükünün sadece on beşte birini karşılıyor. Sözün özü, pastanın kremasını sıyırıyor, gerisini devlet hastanelerine yıkıyorlar. Aynı günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu 2024 Yılı Sayıştay Denetim Raporu da yayınlandı. Raporun sonunda özel hastanelerde yapılan soygun ayrıntılı olarak anlatılmış. Özel hastaneler ameliyat için kendilerine başvuran SGK’lı hastaları “O ameliyatı SGK karşılamıyor.”, “Bizim o branşta SGK anlaşmamız yok.” gibi bahanelerle ücretli hasta kategorisine alıyor, böylece ameliyatı paralı yapıyormuş. SGK yakalayıp ceza kesse bile normalde kazanacağının beş katı özel hastanenin cebine kâr kalıyormuş. *** Toplam altmış dört sayfalık “Sağlık Bakanlığı 2024 Yılı Düzenlilik Denetim Raporu” da neredeyse tamamen şehir hastanelerindeki usulsüzlüklere ayrılmış. Nihai tamamlama süreçlerinin yürütülmemesi, doğal gaz tüketiminde eksik ölçüm, görevli şirket tarafından tedarik edilmesi gereken ekipmanlarda eksiklikler, görevli şirket tarafından getirilen tıbbi ekipmanlarda meydana gelen onarım giderlerinin karşılanması konusunda sorunlar, ısıtma ve soğutma giderlerinin şirketlerden tahsil edilmemesi, sözleşmede yer alan hemodiyaliz hizmetinin verilememesi, daha neler, neler. Sağlık Bakanlığı’nın memleketin dört bir yanındaki binlerce hastane, aile sağlığı merkezi, toplum sağlığı merkezi, sağlık evi, acil yardım istasyonundaki usulsüzlükler üç başlık ve on iki sayfa tutarken hepi topu on sekiz şehir hastanesindekiler on dokuz başlık ve otuz dokuz sayfaya ancak sığmış. “Devletin cebinden tek kuruş çıkmayacak.” denilen Kamu Özel Ortaklığı Modeli şehir hastaneleri sadece devlete, millete, bütçeye yük olmakla kalmıyor usulsüzlük batağı olmaya da devam ediyor. *** AKP’nin medar-ı iftiharı Genel Sağlık Sigortası, GSS 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girmiş, 1 Ocak 2012’den itibaren de herkesin GSS’li olması mecburi olmuştu. Artık parasızlıktan hastanede rehin kalma problemi de, “Hastalandığımda bana kim bakacak?” derdi de sona erecekti. GSS’li olmak yetecekti. Sistem gayet basitti. Bir işverene bağlı çalışanların GSS primi maaşlarından kesilecek, kendi hesabına çalışanlar kendileri ödeyecek, bunların dışında kalanlardan yoksulların primlerini ise devlet ödeyecekti. Prim ödeyebilecek olanlardan da cüzi bir prim toplanacaktı. Yılın sonuna doğru o cüzi prime yüzde yüz zam geldi; 780 TL’den 1.560 TL’ye çıktı. *** AKP’nin bir diğer övünç kaynağı Aile Hekimliği Türkiye Modeli idi. Herkesin bir aile hekimi olacak, doğumundan ölümüne kadar bütün sağlık sorunlarını takip edecekti. Yıllardır “Siz ne doktorusunuz?” sorusundan bunalmış pratisyen hekimler de hem yeni bir kimliğe kavuşacak, hem de sağ iktidarlar tarafından yıllarca ihmal edilmiş sağlık ocaklarından kurtulacaklardı. Sonra, sağlıkta kışkırtılmış talep şaha kalkıp kişi başı hekime başvuru oranı tavan yapınca durum değişti. Öyle ya, Türkiye’deki her bir vatandaş ortalama her ay bir kez hastalanıyorsa bu yükü hastanelerin taşıması mümkün değildi. Çare yükü aile hekimlerinin sırtına yıkmak; çözüm de, artık heybede havuç kalmadığı için ceza yönetmeliğiydi. Onun için her zaman meslek örgütünün en dinamik gücü olan pratisyen hekimler, hala Bakanlığın paradigmasının dışına çıkamasalar da sonunda isyan ettiler. Bu seneyi de eylemlerle geçirdiler. *** Geçtiğimiz yılı Yenidoğan Çetesi skandalıyla kapatmış; hep birlikte utanmış, üzülmüştük. Yıl içinde Sağlık Bakanlığı’nın meydanlarda “Tartıyor, tartıyor!” diyerek dolaştığı Obezite Farkındalık projesiyle neşemiz biraz yerine gelir gibi oldu. Sonrasında Saray’ın “Seksen altı milyon vatandaşa birinci sınıf sağlık hizmeti sunuyoruz.” demeciyle rahatladık, Saray’ın memuru Sağlık Bakanı’nın “Dünyanın en iyi sağlık hizmeti bizde.” sözleriyle hepten koyverdik. Ama, sağ olsun Sağlık Bakanlığı’nın gönlü bu seneyi de bizlere yeni bir skandal izletmeden kapatmamıza razı gelmedi. Sene biterken “Doktordan temiz taksi plakası!” ihalesi açtı. Özel hastane, hastane yatağı; dahiliyeci, hariciyeci, akliyeci, bevliyeci, bilumum doktor lisanslarını açık arttırmaya çıkardı. Paranız varsa kaçırmayın, derim. Şu an kullanmasanız bile alın, atın bir kenara. Sonra, ihtiyacınız olduğunda fiyatlar fırlar, alamayabilirsiniz. *** Bu yılı da böyle bitirdik, çok şükür. Yeni yılda Allah akıl, fikir, sağlık versin!