Çocuk işçiliği

Tarihte çocuk işçiliği çok eskilere dayanır. Sanayileşme öncesi devirlerde çocuk aile işlerinde yardımcı olur. Erkek çocuk babasıyla bahçe işlerinde çalışırken kız çocuk annesine ev işlerinde yardımcı olacaktır. Bu çalışma ilişkisi pazara yönelik olmadığı için üretilen mal ve hizmetlerde ticarete konu olmayacaktır. Çalışma ilişkileri aile içi gönüllü bir dayanışmaya yönelik olup ailenin kendi ihtiyaçlarını karşılamaya dönük olacaktır. Sanayileşme ile birlikte pazara mal ve hizmet üretimi başlar. Orta Çağ'da küçük tekstil sanayileri kurulmasıyla beraber aile içinde anneler ve kızları bu yerlere evde nakış dikiş işleri yapmaya başladı. Böylece ilk defa aile içinde ticarete konu mal ve hizmet üretilmeye başlandı. Çünkü bu üretimler aile içinde tüketilmiyor küçük sanayilere üretiliyordu. Ev içinde sahip olunan basit üretim araçlarıyla (iplik, iğne vs…) anneler ve kızları tarafından bir katma değer yaratılıyor ve bu değer küçük sanayilere para karşılığında aktarılıyordu. Sanayileşmenin ilk evrelerinde üretici, üretim sürecindeki maliyetleri ailelerin üzerine yıkarak onların ürettiklerini düşük bir fiyattan alıp kendi kârını ekleyip piyasada satıyordu. Bu küçük sanayilere üretim yapan aileler kendi evlerinde günün büyük bir saatini başkası için üretim yaparak geçirmekteydi. Diğer bir deyişle kendi tüketimleri için gereken üretimde geçirecekleri saatleri kısarak sanayi için daha fazla saat mal ve hizmet ürettiler. Evet başta basit üretim araçları ve üretim esnasındaki ara mallar (iğne, iplik, aydınlatmak için mum, ısınmak için odun vs…) kendilerine ait olsa da, ürettikleri mal ve hizmetlerin mülkiyeti kendilerine ait değildi. Çünkü kendi göz nuru ve emekleriyle ürettikleri ürünleri son safhada kendilerine ait olmadığı için pazarda satamıyordu. Sonrasında Loncalarla beraber üretim mekân değiştirdi ve erkek çocukları bu sefer loncalardaki üretim atölyelerinde çıraklık yapmaya başladı. Üretim süreci evlerden çıkıp üretim atölyelerine geçti böylece hem üretim mekânı değişti hem de üretim ilişkileri. Artık çocuklar evlerinde anne ve babalarına yardımcı olmanın dışında fabrikalarda ücret karşılığı çalışmaktaydı. Diğer bir deyişle çocuklar günlük tüm zamanlarını çalıştıkları fabrikanın patronu için ayırıyorlar ve onun sahip olduğu üretim araçlarıyla ona üretim yapıp onun için artı değer yaratıyorlardı. Fabrikadaki patron aile içindeki babanın yerini almıştı. Tek farkı onu kendi adına ücret karşılığı çalıştırıyordu. Bir diğer fark ise mekânlardır. Çocuğun evi harici iki alanı vardır, ilki kamusal alan dediğimiz herkesin dolaştığı gezdiği sokaklar, parklar, bahçeler ikincisi de çalıştığı fabrikadır. Çocuk sokaklarda arkadaşlarıyla serbestçe oyun oynayabilir arkadaşına itiraz edebilir belki bazen arkadaşına kızabilir, ama fabrikada sokaklardaki görece serbestlik yoktur. Sermayedarın emirleri tartışılmaz, verilen görevleri ne yetişkin işçiler ne çocuk işçiler tartışabilir veyahut farklı bir fikir beyan edebilir. Fabrikadaki çalışma ilişkileri üzerinden temellenmiş yaşam ile dışardaki serbest hayat birbirinden farklıdır. Çocukların sermaye tarafından tercih edilmesinin birçok nedeni vardır. İlki çocuklar yetişkinlere nazaran daha itaatkârdır. Tehditlerden çabuk korkarlar ve her söyleneni yerine getirmeye çalışırlar. İkincisi yetişkinlere nazaran çok az ücret alırlar ve çoğu zaman da hiç almazlar. Hatta 19. yüzyıl ikinci yarısında Avrupa’da yoksul aileler çocuklarının fabrikada çalışmasını evde oturmasına tercih ederlerdi. En azından böylece çocuklar evde değil fakat fabrikada çalışma karşılığı yemek yiyebileceklerdi. Sanayileşme ve şehirleşmeyle beraber çocuk nüfusu önemli bir artış gösterdi ve liberallere göre bu durum beraberinde şehirlerde hırsızlık, gasp, vs… gibi olaylar çoğalmasına neden oldu. Bunun sebebi mecburi eğitimin o zamanlar olmamasından dolayıydı. Yoksul çocukların başıboş sokaklarda gezmeleri onları daha fazla tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktaydı. O zamanın liberal düşünürleri çocuk işçiliğini sosyal barışı sağlamak amacıyla da öneriyorlardı. İstihdam edilen çocuklar sokaklarda başıboş dolaşıp suça bulaşmaktansa fabrikalarda çalışıyor olacaklardı. Fakat sonrasında 1871 yılında Fransa’da eğitimin mecburi olmasıyla çocuklar fabrikalardan çıkıp okullara gittiler. Jules Ferry adında bir siyasetçinin önerisi ve çabasıyla okullarda mecburi eğitim ve laik eğitim yasallaşmış oldu. Ama aynı zamanda Ferry 1870’de Paris Belediye Başkanı olarak Paris Komünü bastırılmasında rol alanlar biridir. Ayrıca mecburi eğitim sermaye çevrelerine rağmen alınmış bir karar değildir. Zaman içerisinde sermaye nitelikli işgücüne ihtiyaç duymaya başlamıştır. Çocukların işyerlerinde çalıştırılması artık burjuvazi için önemini yitirmeye başlamıştır. Çünkü bu durum gençlerin eğitimsiz kalmalarına ve kalifiyesiz işçiliğin artmasına sebep olmaktadır. Bu durum her ne kadar sermayeye ucuz işgücü sağlıyor olsa da, gittikçe artan oranda kalifiye işçi açığı ortaya çıkmaktadır. Gelişen sanayiler daha fazla kalifiye işçi talep etmektedir. O zaman mecburi eğitim sermayeye rağmen değil sermaye ile beraber alınmış bir karardır. Günümüze geldiğimizde Dünyada yaklaşık 138 milyon çocuk işçi çalışmaktadır. Bunun 720 bini Türkiye’dedir. Diğer bir deyişle mecburi eğitim dünyada çocuk işçi sayısını azaltmış olsa da tam olarak bitirememiştir. Yine günümüzde hizmet sektörlerin sanayiye nazaran daha çok gelişim göstermesi çocukların da bu sektörlerde daha fazla çalışmalarını da beraberinde getirmiştir. Mesela çoğumuz mahalledeki bakkala gitmek yerine telefonla sipariş veririz. Ve genellikle bu siparişleri 17 yaşından küçük çocuklar getirir. Bu Türkiye'de her zaman ve her an şahit olduğumuz bir vakadır. Mecburi eğitime rağmen neden çocuk işçiliği devam etmektedir? Bunun çeşitli sebepleri olabilir. İlki yoksulluktan aile çocuklarının okula gitmesini istemez ve kendileri için çalışmasını ister. Genellikle kırsal kesimlerde bu durum çok fazladır. Diğer bir nedeni ailesi olmayan çocuklardır. Bunlar genellikle aileleri tarafından terkedilmişlerdir. Bu tür çocuklar tehlikelere çok daha açıktır. Başkaları tarafından hırsızlık, dolandırıcılık, gasp gibi suç faaliyetlerinin yanında cinsel sömürü olarak da kullanılır. Kaynak: TÜİK Türkiye’de 15-17 yaş arası çocukların çalışması legaldir. AB’nde de bu yaşlar arası çocuklar çalışabilir ama çok fazla denetime tabidirler. Ve eğitim önceliği vardır. Aynı şey Türkiye için söylenemez. Yoksulluğun ve kayıt dışılığın çok fazla olması denetimsizliği de beraberinde getirmektedir. Fakat ne olursa olsun Türkiye’de son 20 yılda 15-17 yaş grubunda çalışan erkek sayısı %20’den %32’ye artmıştır. Özellikle bu artış 2021 yılından günümüze çok barizdir. Her halükarda ister legal olsun ister olmasın çocuk işçiliği mutlak bir sömürü aracıdır. Çünkü daha öncede söylediğimiz gibi sermayedar çocuğa hem düşük ücret veriyor olacaktır, hem onun yetişkinlere nazaran daha itaatkâr olmasından faydalanarak daha uzun saatler çalıştırabilecektir. Çocuğun sendikasız olması da cabasıdır. Son olarak diyebiliriz ki çocuk istihdamının Türkiye’de bariz bir şekilde artıyor olması çocuk emek sömürüsünün artmasına neden olacak ve emekçilerin yoksulluğunu kalıcı hale getirecektir. Türkiye’de çocuk işçiliğinin artıyor oluşunun nedenlerinden biri meslek liselerine karşı ilginin son yıllarda artmasından dolayıdır aynı zamanda Türkiye gibi geleneksel ülkelerde küçük işletmeciliğin yaygın oluşu çıraklık müessesesinin de gelişmesine neden olmuştur. Kısacası günümüzde mecburi eğitim kendi içinde çocuk yoksulluğunu, çocuk emeğinin sömürüsünü çözememiştir.