Musa Özuğurlu soL'a anlattı: 'Ankara istese Suriye'deki Alevi katliamını bir telefonla durdurur'

Suriye’de HTŞ’nin (Heyet Tahrir'uş Şam) geçtiğimiz yıl kontrolü ele geçirmesinin ardından sahil kentlerinde Alevilere yönelik baskı ve şiddet eylemleri, geçtiğimiz haftasonu yeni bir boyuta taşındı. Pazar günü Lazkiye ve çevresinde Alevilerin düzenlediği protesto gösterilerine HTŞ güçlerinin ve destekçi grupların saldırısında en az 3 kişi hayatını kaybetti. Gerilim Pazartesi akşamı da devam etti. Basına konuşan bölge sakinleri, Lazkiye’deki Alevi mahallelerinin basıldığını, evlerin ve araçların tahrip edildiğini, halkın darp edildiğini aktardı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Pazartesi günkü olaylarda en az 3 kişinin daha yaralandığını duyurdu. Bölgeden gelen görüntülerde, ellerinde pala ve bıçak olan grupların mahalle sakinlerine saldırdığı görülüyor. Yaşanan bu sıcak gelişmeleri ve HTŞ yönetimi altındaki Alevilerin durumunu, uzun yıllar Suriye'de görev yapmış gazeteci Musa Özuğurlu ile soL için konuştuk. Özuğurlu, saldırıların münferit olmadığını, "sürgün" politikasının "devlet memuriyeti tayini" kılıfına sokulduğunu ve Türkiye'nin bu sürece müdahale etme gücü olduğunu vurguladı. Yaşanan olaylarda Alevilere ait ev ve işyerlerinin yanı sıra araçları zarar gördü. Yakılan evler, yağmalanan dükkanlar gündem oldu. 'Aleviler sanılanın aksine Esad döneminde de rahat değildi' Siyasal islamcı anlatının aksine, Alevilerin Esad döneminde "devletin sahibi" olmadığını belirten Özuğurlu, bu yanlış algıya dikkat çekti: "Aleviler daha önce de rahat değildi. Sanılanın aksine Alevilerin tek avantajı, tanıdıkları vasıtasıyla bir devlet memuriyeti kazanabilmekti. Her kesimde olan 'kaymak tabaka' hariç, Alevilerin yönetimle çok bir ilgisi yoktu, kendi başlarına cebelleşiyorlardı. Yüzlerce köyü dolaşmış biri olarak söylüyorum; evinde eşyası olmayan, çocuğuna giysi alamayan yoksul bir kesimden bahsediyoruz." 'Eski rejimin kalıntısı yalanı ve mezhepsel intikam' HTŞ'nin iktidara gelmesiyle birlikte, yıllardır beslenen mezhepsel nefretin açığa çıktığını vurgulayan Özuğurlu, "eski rejimle hesaplaşma" söyleminin sadece Aleviler için işletildiğini belirtti. Özuğurlu şu ifadeleri kullandı: "HTŞ, eski rejimin kalıntılarıyla savaştığını söylüyor. Ama o rejimin içinde Sünniler de, Hristiyanlar da vardı. Fakat niyeyse sadece Alevileri 'eski rejim kalıntısı' olarak görüyorlar. Çünkü saldırılarını meşrulaştırmak için bir gerekçeye ihtiyaçları var. Konu çok açık ki iktidara gelen siyasal islamcı bir ekibin mezhepsel nefretinden kaynaklanıyor. Tarihsel ve dinsel bir nefretin dışavurumu." Gazeteci Musa Özuğurlu Sürgün değil 'tayin' diyorlar Bölgedeki Alevilerin mülksüzleştirilmesi ve yerinden edilmesi politikasının kılıfına uydurularak yapıldığına dikkat çeken Özuğurlu, yaşanan süreci şöyle anlattı: "HTŞ yönetimi, herkese eşit yaklaştığını iddia ediyor ama pratikte Aleviler, bir sabah 500 kilometre öteye tayin edildikleri haberiyle uyanıyorlar. Bir Alevinin o kırsal alanlara tek başına gitmesi demek, ölmesi demek. Gitmediklerinde ise 'Tayin ettik gitmediniz, işten çıkarıyoruz' diyorlar. Bu doğrudan bir baskı ve göç ettirme politikasıdır." Ortadoğu'da emperyalizmin yarattığı yıkıma karşı sessiz kalan sermaye basınına karşı, emekçilerin yaşadığı sorunları duyurmayı sorumluluk bilen bir gazeteciliğe ihtiyaç var. Sen de bu sesi yükselt, soL'a abone ol. ABONE OL 'Alevilere yapılan baskılar onları politize ediyor' Alevilerin tarihsel olarak Suriye'de Alevilik üzerinden siyaset yapmadığını, Baas veya Komünist Parti gibi yapılarda yer aldığını hatırlatan Özuğurlu, bugünkü saldırıların toplumu zorla kimlik siyasetine ittiğini belirtti. "Alevilerin şu an temel amacı politize olmak falan değil. Böyle bir öncelikleri yok. Sadece hayatta kalmak, işine gücüne bakmak istiyorlar. Ancak maruz kaldıkları bu yok etme politikası onları zorla bir araya getirdi. Gazal Gazal gibi figürlerin öne çıkması bu çaresizliğin ve lidersizliğin sonucudur. İnsanlar artık tahammül edilemez bir noktada olduğu için sokağa çıktılar. Talepleri federalizm değil, sadece en temel yaşama hakkı." Geçtiğimiz sene başlayan olaylarda HTŞ'nin askeri kuvvetini oluşturan siyasal islamcı birlikler Alevilerin yaşadığı mahallelerde katliamlara sebep oldu. 'Kuzuların sessizliği bitti, bıçak kemiğe dayandı' Musa Özuğurlu, Alevilerin bugüne kadar sessiz kaldığını, uluslararası bir destekçileri veya silahlı bir örgütleri olmadığını, ancak saldırıların sistematikleşmesiyle "bıçak kemiğe dayandığı" için sokağa döküldüklerini söyledi. "Bir yıldır süren sessizlik ve 'kuzuların sessizliği' durumu vardı. Ancak katliamlar, kadınların kaçırılması ve gençlerin hapsedilmesi hiç durmadı. Protestolarda ellerinde sadece evden aldıkları ekmek bıçakları vardı, bunu 'silahlı çatışma' gibi göstermek dezenformasyondur." 'SDG kendi ajandasıyla yola devam ediyor' Bölgedeki diğer aktörlerin tutumunu değerlendiren Özuğurlu, SDG'nin (Suriye Demokratik Güçleri) Alevilere yönelik saldırılar karşısında yardım etmek istese de HTŞ bariyeriyle karşılaştığını ifade ediyor. Alevilere yönelik saldırılarda zaman zaman yollanan yardım TIR'larının HTŞ tarafından engellendiğini hatırlatan Özuğurlu, bunun yanı sıra HTŞ ile SDG arasında devam eden gerilimli müzakerenin SDG'nin kendi ajandasındaki öncelikleri belirlediğini ifade etti. 'Ankara istese katliamı bir telefonla durdurur' Röportajın en çarpıcı bölümünde Türkiye'nin sorumluluğuna ve gücüne dikkat çeken Musa Özuğurlu, Ankara'nın sessizliğini eleştirdi. Özuğurlu sözlerini şöyle noktaladı: "Bu yangının Hatay'a sıçramayacağını kimse garanti edemez. Yalova'da yaşananlar gazın dolduğunu gösteriyor. Türkiye istese, HTŞ üzerindeki nüfuzunu kullanarak bu saldırıları durdurabilir. Oradaki militanların yapısını, lojistiğini biliyoruz. Ankara istese o mekanizmayı hemen çalıştırır ve bu katliam bir saatte, bir telefonla durur. Ancak şu an görmüyorlarmış gibi yapıyorlar. Sonrasında 'biz kınadık' demek için bekliyorlar ama o sırada insanlar ölüyor."